Zamanın Kutbu
Mevlâna Halid-i Bağdadî kuddise sırruhû hakkında önemli bilgiler veren “Mecdü’t-Tâlîd: Hâlidîliğin Doğuşu” adlı değerli eserde şöyle anlatılır:
Bağdat ahalisi, zamanın kutbunun kim olduğu hususunda ikiye ayrılmışlardı. Bir grup o kişinin Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû olduğunu, diğer grup da İbn Melâvis diye meşhur olan Şeyh Ahmed el-Kâdirî kuddise sırruhû olduğunu söylüyordu.
Ahmed el-Kâdirî inzivaya çekilmiş, irşadla meşgul olmuyordu. Kendisinin zamanın kutbu olduğu yönündeki sözleri işitmiş, bulunduğu yerden ayrılarak Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun dergâhına gelip kırk gün burada kalmıştı. Bu zaman zarfında kuyudan su çekiyor, gelenlerin abdest almaları için ibrikleri dolduruyordu.
Bu kırk gün boyunca Mevlânâ Hâlid kendisine hiç iltifat etmedi. Nihayet kırk gün dolduğunda iltifat ve teveccüh etmiş, böylece Molla Şeyh Ahmed el-Kâdirî kuddise sırruhû Halidiyye yolunun en has müntesiplerinden biri olmuştu.
Velînin Kalbi Kırılınca
Yine Mecdü’t-Tâlîd’de İbrahim Fasih Haydarî kuddise sırruhû şöyle anlatır:
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun kerametlerinden biri de babamın anlattığı şu olaydır:
Büyük âlim Davud Paşa ilk başlarda Bağdat’ta defterdarlık yapıyor, bunun yanında hükümet konağına vazifeye gitmeden önce evinde ders veriyordu. Bir ara Bağdat’tan uzaklaşıp Şehrezûr’a gittiğinde askerler onun etrafında toplanmış ve Sultan Mahmud Han tarafından Bağdat vezirliği verilmişti. Bunun üzerine o sıralar Bağdat valisi olan Said Paşa, askerleriyle Bağdat’ın yakınlarına kadar gelerek orayı kuşatmıştı. Dedem, Davud Paşa ile aralarındaki hukuktan dolayı Said Paşa’nın bu tavrından dolayı çok üzüldü. Davud Paşa dedemin yanında on beş sene okumuş, aklî ve naklî ilimlerden icazet almıştı.
Dedem hasta olduğundan, bu üzüntüsünü bildirmesi için babamı amcama göndermiş, ayrıca hastalığından dolayı gelemediğini de bildirmesini istemişti.
Babam evimizin yakınında bulunan zâviyeye gitti ve durumu amcama haber verdi. Amcam haberi alınca babamla birlikte Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun huzuruna geldiler ve durumu anlattılar. Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû;
– O ilimde benim şeyhimdir. Yatsı namazından sonra ona gideceğim, buyurdu.
Yatsı namazını eda ettikten sonra Mevlânâ Halid kalktı. Amcam onun önünde kandil tutuyor, babam da arkasından yürüyordu. İkisinden başkasının kendisiyle gelmesine razı olmadılar.
Dedemin yanına geldiler. Dedem o anda haremindeydi. Geldiklerini haber alınca kendilerini karşıladı ve oturdular. Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû dedeme hitaben dedi ki:
– Efendimiz, ben ne şeyhim ne de keramet sahibiyim. Ben ancak bu kıymetli ilme az da olsa hizmeti dokunan biriyim; ilim Allah katındadır. Yalnız sana şunu haber vereyim; zannımca Davud Paşa on beş gün sonra Bağdat’a girer ve hükümet konağında vezir olarak göreve başlar. Said Paşa ise kalede boğdurulur. Bundan dolayı korkma, üzüntüye kapılma.
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû orada bir müddet daha oturup, babam ve amcamla beraber zâviyeye döndüler.
Gerçekten de on beş gün geçtikten sonra Davud Paşa Bağdat’a girmiş ve hükümet konağında vezir olarak göreve başlamış, Said Paşa ise kalede boğdurulmuştur.
Gerçek Şeyh ise
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun kerametlerinden biri de Abdülbaki Ömerî el-Mevsılî kuddise sırruhûnun anlattığı şu olaydır:
Musul Valisi Yahya Paşa bazı ihtiyaçlar için beni Bağdat Valisi Davud Paşa’ya göndermişti. Ben de işlerim çabuk bitmediği için birkaç ay Bağdat’ın gelir gider hesaplarına bakan Muhammed Efendi’nin evinde kaldım. Bu zaman zarfında Mevlânâ Hâlid’in yanına gider, sohbetlerinden istifade ederdim.
Bu arada yanımda hiç param kalmamıştı. O gece ne yapacağımı bilmeden üzüntülü bir şekilde yattım. Sabah uyandığımda ihtilâm olmuştum, gusletmem gerekiyordu. Fakat yanımda hamam ücretini ödeyecek param yoktu. Hizmetçiye durumu anlatıp;
– Bu halde nasıl durabilirim? dedim. Bunun üzerine hizmetçi;
– Sen Mevlânâ Hâlid’in yanına gidip geliyorsun. Eğer o hakiki şeyh ise senin halin ona keşfolunur ve sana para gönderir, dedi.
Biz bunları konuştuktan az sonra Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun hizmetçilerinden biri elinde beyaz bir mendille geldi ve selâm vererek oturdu. Sonra;
– Mevlânâ Hâlid’in selâmı var. Sana bir hediye gönderdi ve kabul etmeni istiyor, dedi.
Hediyeyi aldım. Hizmetçi gittikten sonra baktım ki çıkında 20 bin altın kuruş var. Hemen hamama gidip guslettim.