Aramak

Hikmet

12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi İmam Gazâlî rahimehullah “Kimyâ-yı Saâdet” adlı meşhur eserinde şöyle der:

Riyanın bazısı açıktan olur. Bir kimsenin insanlar arasında gece namazı kılıp yalnızken kılmaması buna girer. Bundan daha gizlisi ise şudur: Gece namaz kılmak kişinin alışkanlığıdır, fakat yanında birileri bulunursa daha şevkli olur, daha güzel kılar. Bu riya da açıktır, herkes anlayabilir. Bundan da gizlisi vardır. Mesela kişinin sevinci artmaz ve kendisini rahat hissetmez. Şöyle ki: 

Her gece namaz kılar, hal ve hareketleri ile bunu belli etmez. Fakat riya kalpte, demirin içindeki ateş gibidir. Bunun eseri, insanların onun bu halini bildiklerinde memnun olduğunda ve kendisinde rahatlık hissettiği zaman ortaya çıkar. Bu sevinç ve rahatlık hali kalpte gizli olarak riyanın bulunduğuna işarettir. Eğer kişi bu sevinci iyi bulmaz, üzüntüyle karşılamazsa, bu gizli damar gizli riya halini alır ve bir sebeple insanlar bunu anlayabilir. 

Şöyle ki: Kişi ibadetini açıktan söylemese de bunu ima yoluyla belli eder. Bu da hareket ve davranışlarıyla ibadet ettiğini göstermesi şeklinde olur. Mesela kendisini yorgun ve mahcup bir hale sokar. Böylece başkaları onun gece uyanık kalarak ibadetle meşgul olduğunu anlar. 

Hatta bundan da gizli bir riya vardır. Bunda kişi insanların bilmesiyle de mutlu olmaz. Başkalarının yanında sevinci, iştiyakı artmaz. Fakat riya kalpten tamamen ayrılmış değildir. Mesela yanına gelen bir kimse selam vermezse, kalbine “Acaba niçin bana selam vermedi?” diye bir düşünce gelir. Bir kimse kendisine hürmet etmezse ya da bir ihtiyacını gidermezse, alışverişte kendisine kolaylık göstermezse, onu iyi yerde oturtmazsa kalbinde yine bir burukluk hisseder ve “İbadetlerimi gizli yapmasaydım böyle olmazdı!” diye düşünür. Nefsi adeta o gizli ibadetler sebebiyle hürmet ve hizmet görmeyi ister. 

Kısacası ibadetinin olması ve olmaması kişinin nezdinde bir sayılmazsa kalbi henüz gizli riyadan kurtulmamış demektir. Çünkü bir kimseye 100 altın para verip, ondan 1.000 altın para değerinde bir şey alsa başkalarına minnet etmez, boyun eğmez ve kimseden saygı da beklemez. Böyle büyük ticareti olan biri insanların kendisine saygılı olup olmamasını bir görür. İnsanlar için böyle olunca, Allah Teâlâ’ya ibadet edip ebedî saadete kavuşmak isteyen, bunun karşılığı olarak neden başkalarından hürmet beklesin? İşte en gizli riya budur.

Rivayet edildiğine göre, Hz. Ali radıyallahu anhu şöyle demiştir:

“Azîz ve Celîl olan Allah kıyamet günü Kur’an ehli âlimlere, ‘Size alışverişte kolaylık gösterilmedi mi? Herkesten önce size selam verilmedi mi? İhtiyaçlarınız giderilmedi mi?’ der. Bir hadiste geçtiği gibi, ‘Size bir sevap yok; siz dünyada ücretinizi aldınız.’ denir.” (Bkz. Zebîdî, İthâfü’s-Saâde, 10/115)

Bu sebeple ihlâs sahipleri ibadetlerini günahları gibi gizlemişlerdir. Çünkü kıyamet gününde yalnızca Allah rızası için olan ibadetlerden başkası kabul edilmez. Böyle kimseler, Allah Teâlâ’nın evi Kâbe’yi ziyaret için Mekke’ye yönelen hacılar gibidirler. Yanlarında gerçek para bulundururlar. Çünkü bilirler ki bu beldede sahte para geçmez. İnsanların kıyamet gününden daha âciz kalacakları bir gün yoktur. Bugün sâlih amel işlemeyen, o gün geldiğinde zarara girer ve hiç kimse ona yardım edemez. 

Kısaca, kişi için ibadetini görenin insan ya da hayvan olması arasında bir fark olmadıkça riyadan kurtulamaz.




Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy