Aramak

Başyazı

Örnek Hayat Örnek Ahlâk 

Yüce Rabbimiz Müberra Kitabımız’da mealen şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki Resûlullah’ta sizin için; Allah Teâlâ’nın sevabını, O’na kavuşmayı ve âhiret nimetlerini uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 21)

Hepimiz Rabbimiz’in bahşettiği ömür sermayesini kullanmaya devam ediyoruz. Nerede, nasıl yaşadığımızı biliyoruz. Fakat bu dünyadan önce ne vardı, sonrasında ne olacak sorusunun cevabını aklımızla ve duyularımızla bilemiyoruz. Ezel ve ebede dair bilgiler Âlemlerin Rabbi tarafından vahiyle nebîlerine bildirmiş, onlar da insanlığa öğretmiştir. Herkes, her insan duyularının körlüğünü, deneysel aklının sığlığını terk edip bu haberlere kulak vermeli ki dünya hayatı anlam kazansın. Nereden geldiğini, burada niçin bulunduğunu ve nereye gideceğini bilmeyen kimse anlamsız bir hayatı sürüklemekte, ömür sermayesini boş yere tüketmektedir. Bugün ezel ve ebed şuurunu kaybedenlerin nasıl psikolojik krizlere savrulduğu ya da vahşileştiği düşünülünce ilâhî haberlerin bu hayat için de nasıl bir nimet olduğu kolayca anlaşılabilir. 

Bu haberlerden öğrendiğimize göre dünya yaşamımızdan önce bedenlerimiz yoktu, ruhlarımız vardı. Rabbimiz ruhlarımızı yaratmış, ezelde onlara hitaben, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buyurmuş, ruhlarımız da “Evet, sen bizim Rabbimizsin” cevabını vermiştir. (bkz. Araf 172) 

İşte bu dünya hayatı “elest bezmi” dediğimiz bu ikrar ve itiraftaki sözümüze sadakatimizi göstermemiz gereken bir imtihan yurdudur. Kim adeta genlerine işlenmiş o sözüne sâdık kalır, Rabbi’ni tanır, emirlerine riayetle yaşarsa dünyada huzura, ebediyette ise saadete kavuşur. Kim de o sözünden uzaklaşır, nefsine uyarsa dünyada huzursuz, âhirette bedbaht olur.

Peki, Allah Teâlâ bu büyük sözleşmeyi bize neden hatırlatıyor? Çünkü insan nisyan ile yani unutmakla malûl. İlk kelimelerimizi, ilk adımlarımızı da unuttuk. Ancak ebeynlerimiz söyleyince biliyoruz. Ve sözleşmeler, sözü verilen yükümlülükleri yerine getirmek, caymamak üzere yapılır. Rabbimiz’i tanımak ve O’na kulluk etmek bu anlaşmanın bir gereğidir.

Daha bedenlerimiz yaratılmadan önce ruhlarımızın verdiği o içimizde sakladığımız söz ne kadar mühimse, büyük hikâyemizi belirliyorsa ona sâdık kalmak da o kadar mühimdir. Hatta bütün mesele budur.

Peki bu sözleşmenin gereğini nasıl yapacak, verdiğimiz sözde nasıl duracağız? 

Şunu bilmeliyiz ki anlaşmanın sahibi Allah Teâlâ, muhatabıysa bizleriz. O bizimle anlaşma yaptığına göre bizi muhatap alıyor, son derece önemsiyor, bizi seviyor demektir. Bu bakımdan O’nun bizden bir şey istemesi büyük bir lütuf ve ikramdır. 

Elest Bezmi’nde verilen sözler İslâm ile yerine getirilir. Ölümle içine doğacağımız ebedî hayatın saadeti de İslâm’la mümkündür. İslâm bizim içimizde ve dışımızda hayat tarzımız, özgürlüğümüz ve sınırlarımızdır. Bu hayat programını tebliğ ve örneklemek için Allah Teâlâ peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Nihayet son olarak Resûlullah Efendimiz sallalahu aleyhi vesellemi göndermiş, O’na Kur’an-ı Kerim’i vermiş; hükmünü, bereketini, şifasını, hidayetini de kıyamete kadar geçerli kılmıştır.

Fakat insan hürriyetinin ve tercih kabiliyetinin gerçekleşmesi için ilâhî hikmet bu hayatı imtihanlarla kuşatmıştır. Darlık bolluk, ferahlık genişlik, hastalık sıhhat hepsi birer imtihandır. Ayrıca yine ilâhî hikmet gereği ezelde verdiğimiz sözü tutmamızı, dinimizi yaşamamızı istemeyen düşmanlar, engeller var. Bunlardan emin olmak için yolu, yolculuğu, engelleri bilmeliyiz.

Engel ve düşman şeytandır. Müberra Kitabımız’da Allah Teâlâ şöyle buyurur: 

“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytana ayak uydurursa bilsin ki, o edepsizliği ve kötülüğü emreder.” (Nur 21) 

“Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman edinin.” (Fâtır 6) 

Yol ise Hz. Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemdir. İslâm yolunda emin bir şekilde ilerlemek, düşmemek, helâk olmamak için rehberimiz, ölçümüz O’dur. 

Allah Teâlâ, Habib-i Edibi’ne itaat etmemizi, yolunda gitmemizi, “yapın” dediklerini yapmamızı, “sakının” dediklerinden kaçınmamızı, ahlâkı ile ahlâklanmamızı emretmiştir. O’nu bize “Usve-i Hasene: En Güzel Örnek” olarak tarif etmiştir. 

O en güzel örnekliğin içinde hem Allah’ın haklarına hem insanların haklarına riayet vardır. En güzel ahlâk vardır. Bu sebeple mümin, farzları yerine getirmenin ve haramlardan sakınmanın yanı sıra sabırlı, merhametli, âdil, şükreden, güler yüzlü, güzel sözlü, hayâlı, vefalı, saygılı olmalıdır. Çünkü örnek aldığı Peygamberi öyledir.

O en acılı zamanlarında, düşmanlarından intikam almaya gücü yettiğinde bile adaleti ve merhameti ayakta tutmuş, Rabbi’nin rızası doğrultusundan tek adım sapmamıştır. 

O, kıyamete kadar gelecek tüm insanlığın önderi ve rehberidir. Allah Teâlâ O’nu canlı cansız bütün varlıklara, bütün kâinata rahmet vesilesi kılmıştır. “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya 107) ilâhî fermanı bu hakikati dile getirir.

O’nu ilk tanıyanlar Ashâb-ı Kirâm efendilerimizdi. Onlar Allah Resûlü’nü çok sevdiler, canlarından vazgeçecek kadar sevdiler. Cenâb-ı Mevlâmız, Tevbe suresinde bizim de kendi zât-ı ulûhiyetini ve Resûlü’nü her şeyden çok sevmemizi emretmektedir. Bu sevgi kişinin babasından, çocuklarından, kardeşlerinden, eşlerinden, hısım akrabalarından, malından, ticaretinden, kısaca sevdiği her şeyden daha çok ve öncelikli olmalıdır. (bkz. Tevbe 24)

İşte Ashâb-ı Kirâm efendilerimiz bu ilâhî emri yerine getirdi. Sözlerine “anam babam sana feda olsun ya Resûlallah” diyerek başladılar. Ayet-i kerimede onların bu sevgisi “Peygamber, müminlere canlarından daha ötedir.” (Ahzâb 69) diye haber verildi.

Ashâb-ı Kirâm’dan sonra gelen Tâbiîn nesli de Hz. Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem âşığı idi. O’nu gören sahabilerin yolunda büyük bir titizlikle gittiler. Hz. Peygamber’i nasıl seveceklerini onlardan öğrendiler. Gördükleri ilmi ve ahlâkı sonraki nesle aktardılar. Sonra nesiller boyu gelen Hak dostları da O’nun güzel ahlâkını hem yaşadılar, hem de örnekleyip öğrettiler. Bu örneklik bugün de devam etmektedir.

Allah Teâlâ bizleri Resûlü sallalahu aleyhi vesellemin muhabbetinden ayırmasın, O’nun ahlâkı ile ahlâklanmayı, sonraki nesillere de aktarabilmeyi nasip eylesin.

Tevfik ve inayeti ile.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy