Trump Siyah Beyaz
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’de milyonlarca insanın merakla beklediği başkanlık seçimleri Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlandı. “Hepi topu bir başkanlık seçimi, bizi neden ilgilendiriyor?” diye düşünebilirsiniz. Seçimin sonucuyla en fazla ilgilenen ülkelerden biri biziz, çünkü ABD binlerce kilometre öteden içerisinde bulunduğumuz coğrafyanın genleriyle oynamaya çalışıyor. 1948’de resmen kuruluşunu ilan eden terör devleti İsrail, Washington yönetiminden aldığı destekle bölgedeki yangının fitilini ateşliyor, sırtını oraya dayayarak çıkan yangına benzin döküyor. Mevcut Başkan Joe Biden ve yönetimi şayet İsrail’in sırtını bu kadar sıvazlamasaydı, Gazze’de tarihin gördüğü en büyük insanlık dramlarından biri yaşanmayacaktı.
Elbette, denklem bu kadar basit ve kolay anlaşılır değil. ABD’ye başkan olmak isteyen herkes, ülkenin en büyük sermaye grubu Siyonist lobinin rüzgârıyla birlikte hareket etmek zorunda. Hal böyle olunca ABD Başkanları İsrail askeri gibi davranmaktan imtina etmiyorlar.
Donald Trump da her ne kadar meydanlarda “savaşları bitireceğim” diyerek halkının karşısına çıksa da aynı çetenin etkisiyle seçildi tabii ki. Dolayısıyla ülkede sistem değişmedikçe aktörlerin değişmesinin önemi yok. Açıklamalarıyla ABD’deki Müslümanların çoğunluğunun oyunu alan, uluslararası arenada kendisinden beklenmeyecek türden bir umudun öznesi haline gelen yeni başkan, şayet iddia edildiği gibi bir kabine kurarsa, seçim sürecindeki söylemleriyle çelişen bir uygulamanın aktörü haline gelecek.
Karşımızda vaziyete göre renk değiştiren, bazen bembeyaz bazen de simsiyah olan bir karakter duruyor. Amerikalılar “hiç olmamasındansa geç olması iyidir” derler. İnşallah Trump umut edildiği gibi geç olacak olsa da Ukrayna’da ve Gazze’de çatışmaları durduracak hamleler yapar. Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG’ye de destek vermekten vazgeçer. Çünkü dünyanın bu manzaraya daha fazla tahammül edecek mecali yok.
Biden Son Demlerinde
Savaşı Kızıştırıyor
Ukrayna-Rusya gerilimi, Rusların 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgaliye başladı. Hiç şüphe yok ki Rusya durup dururken saldırmadı Ukrayna’ya. Batı bloğunun desteklediği Zelenski’nin iktidara gelişiyle Kiev’den Moskova’ya düello sesleri yükselmeye başladı. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa’nın büyük ülkelerinin desteğini arkasına alan Zelenski, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı adeta Batı’nın sınır karakoluna çevirdi. Ruslar için büyük pazar haline gelen Avrupa, alışverişi sonlandırdığında Rusya’nın tükeneceğini düşünüyordu. Etrafını üslerle kuşatan ABD, Ukrayna’yı da bu çembere dahil ederek Rusları köşeye sıkıştıracağını düşünüyordu.
Fakat planları tutmadı. Rusya, pazarını Doğu’ya kaydırdı. Avrupa’yı doğalgazdan mahrum bıraktı. Putin’in diz çökeceğini zanneden Avrupalı liderler, doğalgazı kesmemesi için Kremlin’de sıraya girdi. Ukrayna’yı savaşa devam etmesi, Batılı ülkeleri de Kiev’e destek vermesi yönünde teşvik eden ABD de bu savaştan umduğunu bulamadı.
Yeni Başkan Trump, göreve başladığında bu savaşı durduracağını açıkladı. Fakat henüz koltuğu devretmeyen mevcut ABD Başkanı Joe Biden, giderayak Ukrayna’yı Ruslarla savaşmaları konusunda kışkırtmayı sürdürüyor. Ukrayna’ya ABD yapımı uzun menzilli füzeleri Rusya topraklarında kullanma izni veren Washington’dan, son olarak da Rus güçlerinin ilerleyişini durdurmak için kara mayınlarının Ukrayna’ya gönderilmesi için onay çıktı. Mayınlar, özel olarak yapıldı ve Kiev yönetimi, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde kullanmama sözü karşılığında aldı. ABD’li yetkililere göre mayınların güvenlik için döşenmesi son derece normal. Çünkü Rusya da aynı yöntemi kullanıyor.
Ancak bu hamle bölgedeki savaş atmosferini körükleyecek türden. Zira Putin de karşı hamle yaparak atılan adımın intikamını almaya çalışıyor. Artık ayakta bile durmaya zorlanan ihtiyar Joe, başkanlığının ve ömrünün son demlerinde tarihe kötü bir iz bırakmayı hedefliyor. İnşallah Trump söylediği gibi bu izi yok edebilir.
Gazze’ye Giden Yardımlar İsrail Tarafından Yağmalanıyor
7 Ekim 2023’te Hamas’ın operasyonlarıyla başlayan ve insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlardan birine dönüşen İsrail işgalinin bilançosu oldukça ağır. Çoğu kadın ve çocuklardan oluşan on binlerce insan Siyonist rejimin bombaları ve füzeleri altında şehit oluyorlar. Dünyanın sessiz kaldığı bu dram maalesef her geçen gün daha da dayanılmaz hale geliyor. Ahlâktan, vicdandan ve merhametten yoksun terör devleti İsrail, her türlü değeri ayaklar altına almaya devam ediyor. Sosyal medyada yayınladığı videolarla mazlum Filistin halkının acılarıyla dalga geçtiğini zanneden aşağının aşağısı bu kabile, savaşın bile bir hukuku olduğunu görmezden geliyor. Çünkü kendisinden başka hiç kimseyi insan olarak görmüyor. İnsanoğlunun hayvanlara bile reva görmeyeceği muamelelere bu nedenle tevessül ediyor.
Artık silahların gölgesinde hayata tutunmaya çalışan mazlumlara gönderilen insanî yardımlar İsrail’in kontrolündeki bölgelerde bazı çeteler tarafından yağmalanıyor. Üstelik katil İsrail ordusu yağmaya destek veriyor. Siyonist rejimin sözde ordusu her ne kadar iddiaları reddetse de yardımlar, Refah sınır kapısının terörist İsrail devleti tarafından kapatılmasıyla kendilerinin kontrolündeki Kerem Şalom sınır kapısına yönlendirildi. Daha sonra Gazze’ye gönderilen malzemeler karaborsaya düştü.
Şeytanın dahi aklına gelmeyecek kötülükler peygamber katili kavmin torunları tarafından bir bir icra ediliyor. Tarihin tozlu sayfaları, pek çok zulümden ve zalimden bahsediyor. Böyle bir konuda kıyas yapmak “falancanın zalimi filancanınkinden daha merhametli” gibi bir hüküm çıkarmak elbette doğru değil. Sonuçta zulüm kim tarafından yapılırsa yapılsın, kötü ve hesabı sorulması gereken bir şey. Ancak İsrail kötülüğün kitabını yeniden yazıyor. Ne diyelim, Allah bu uğursuz topluluğu bölgeden bir daha gelmeyecek şekilde defetmeyi bizlere nasip etsin.
G20 Zirvesinde Mesaj Aynı
Uluslararası örgütlenmeler, küresel siyasetin dengeleyici unsurları olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar. Devletler arasındaki ilişkilerin tamamen çıkarlar üzerine kurulu olduğu bir düzende, masada dost gibi görünen ülkeler hakikatte müthiş bir rekabetin, hatta düşmanlığın merkezleri halinde hareket ediyorlar. Buna en net örnek olarak NATO’yu gösterebiliriz. Türkiye’nin de üyeleri arasında bulunan örgüt, yeri ve zamanı geldiğinde darbe girişimlerine destek vermekten, Türkiye’yi her alanda düşman saflarına dahil etmekten geri durmuyor.
Dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülkenin ve Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun oluşturduğu G20 de bu teşkilatlanmalardan biri. Küresel sorunlara çözümler bulma amacıyla dünyanın 19 büyük ekonomisine sahip ülkelerle AB’nin oluşturduğu platformun bu yılki toplantısı Brezilya’nın ev sahipliğinde gerçekleşti. Türkiye’nin de üyesi olduğu kuruluşta özellikle Gazze meselesiyle ilgili önemli mesajlar öne çıktı. “Adil Bir Dünya ve Sürdürülebilir Bir Gezegen İnşa Etme” başlığının ana tema olarak belirlendiği toplantıda Türkiye yine Gazze konusunu gündeme getirdi. Batılı güçlerin desteğiyle İsrail’in estirdiği devlet terörünün maliyetine dikkat çeken Türkiye, diğer uluslararası toplantılarda olduğu gibi G20 Zirvesi’nde de bu vahşete destek verenlerin tarih tarafından affedilmeyeceği gerçeğinin altını bir kez daha çizdi.
Adil bir dünya inşa etme düsturunu sürekli dillendiren uluslararası kuruluşlar, her ne hikmetse büyük bir zulme maruz kalan Gazze halkı için adalet kavramını bir türlü hayata geçiremiyor. Tabii olarak, söz konusu iddiaların samimiyeti tartışılıyor. Daha adil bir dünyayı kurmanın birinci şartı, yarım asrı aşkın süredir Filistin’e sistematik olarak soykırım uygulayan İsrail’e esaslı bir şekilde dur demek. Henüz bu bile yapılmamışken, böyle toplantılar müsamere olmanın ötesine geçemiyor. Dileriz ki bir an önce göz boyamak için yapılan toplantılar ve verilen demeçler artık sahici bir eyleme dönüşür.
Sarı Yelekliler Yeniden Sahada
Avrupa Birliği (AB)’nin lokomotif ülkelerinden Fransa karışık. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kullanmak için her türlü desteği veren, Gazze konusunda önce İsrail’i haklı bulan, ardından sessizliğe bürünen, sonrasında da cılız bir tepki gösteren Fransa, “Sarı Yelekliler” hareketiyle uğraşmaya devam ediyor. 2018 yılının Kasım ayında yükselen hayat pahalılığı ve akaryakıt fiyatlarını protesto etmek için Fransa’da başlayan hareket, kısa süre içerisinde İtalya, Belçika ve Hollanda’ya yayılmıştı. Hükümetin vergi yükünü orta ve düşük gelirli vatandaşların sırtına yüklediğini iddia edenlerin tepkilerine kırsal kesimde yaşayanlar da ciddi anlamda destek vermişti. Yüzbinlerce kişi “Macron istifa” sloganları atmış ve olaylar bir süre sonra kontrol edilemez hale gelmişti. Hükümetin sert bir şekilde bastırmaya çalıştığı ve tam bir ay süren hadiseler nedeniyle izinsiz eylem yapmak, kamu malına ve özel mülke zarar vermek suçlarından yargılanan göstericilerden tam 216 kişi tutuklanmıştı.
Hareketin 6. yıl dönümü kapsamında ülkede yine binlerce vatandaş başta Paris olmak üzere pek çok şehirde sokağa indi. Hükümetin ekonomi politikalarını eleştiren göstericiler, ellerindeki Fransız ve Filistin bayraklarıyla Macron’u yeniden istifaya çağırıyor. “Macron istemese de çalışanların onuru ve daha iyi bir dünya için buradayız” diyen eylemciler, hareketi “6 yıllık manevi mücadele” olarak tanımlıyor. Sarı Yelekliler’in meselesi ekonomik darboğaz ve vergi yükü. Lakin Macron’un topluma zararlı politikaların önünü açtığını ve destekçisi olduğunu söyleyerek destek verenler de var.
Büyük toplumsal olaylar haklı gerekçelerle yapılırsa çoğunlukla başarılı oluyor. Fransa’da da iddiamızın gerçeğe dönüştüğünü yakın zamanda göreceğiz. Keşke, yüzbinler kendi sorunlarının çözümünün peşine düştüğü kadar, güçlü ve samimi bir şekilde İsrail zulmünü bitirmenin de peşine düşebilse…
Batı’ya Karşı Doğu,
ABD’ye Karşı BRICS
İkinci Dünya Savaşı, Almanların kendilerinin hâkimi olduğu yeni bir dünya kurma idealiyle başlattıkları bir çılgınlık olarak kayıtlara geçti. Savaşın ilk döneminde Hitler’in planları tutmuş; Almanya, komşularından başlamak üzere birçok ülkeyi düşürmüştü. Fakat daha sonra Rusya’nın denkleme dâhil olmasıyla süreç Almanların aleyhine işlemeye başladı. Nihayetinde Hitler liderliğindeki Almanya için savaş hüsranla sonuçlandı.
Bu tarihten itibaren her ne kadar İngilizler üzerinde güneşin batmadığı imparatorluğa dönüşse de, bir süre sonra gücü elinde tutup yetkileri Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ye devretti. Ve iki kutuplu bir dünya oluştu. Sovyetler Birliği’nin 1992’de dağılmasıyla da ABD kendini mutlak hâkim yerine koydu. Ancak, zaman içerisinde dünyanın çeşitli bölgelerinde başka kutuplar meydana geldi. Çin ve Rusya önce bulunduğu bölgelerde, sonrasında da uluslararası alanda aktif devletler haline geldi. Şimdilerde de NATO gibi köklü kuruluşların karşısında rekabet edebilecek birliklerin oluşumuna öncülük ediyorlar.
BRICS de bunlardan biri. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika devletlerinin kurduğu teşkilat, her geçen gün yeni ülkeleri bünyesine katıyor. Bu yıl Mısır, Etiyopya, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı da üyeleri arasına dâhil eden BRICS; Dünya Bankası ve IMF’nin muadili olacak yapıları da oluşturuyor. Türkiye’nin de üyelik adaylığının konuşulduğu birlik, yakın bir gelecekte NATO’nun karşısında etkili bir teşkilat olarak konumlanacak.
Bu durum ABD’nin başını çektiği Batı bloğu için kaygı verici. Zira dünyanın tamamı üzerinde nüfuz oluşturmaya çalışan Batılı ülkeler için yeryüzünde at oynatmak artık eskisi kadar kolay olmayacak. Şüphesiz BRICS’in varlığı İslâm dünyası için de önemli. Ama daha da önemlisi NATO ve BRICS kadar güçlü bir İslâm Birliği’nin tesisi. İnşallah güçlü Türkiye’nin liderliğinde bir gün bu satırların aynısını İslâm Birliği için de yazmak nasip olur.