Aramak

Hadis

Ateşe Uçan Kelebekler

Ebu Hüreyre radıyallahu anhûdan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benim ve insanların misali, ısınmak için ateş yakan adam ile ateş etrafını aydınlattığında ateşe doğru uçuşan ve ona düşen pervanelerin, şu böceklerin haline benziyor. Ateşe düşmesinler diye adam onları engellemeye çalışıyor, fakat onlar adamı aşıp ateşe atlıyorlar. Ben de sizi cehennemden korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum. Oysa siz ısrarla ona atılıyorsunuz.”
[Buhârî, Rikâk 26 (6483); Müslim, Fedâil 17 (5955)]

Cenâb-ı Allah, mahlûkatı belli bir gaye üzere yaratmış, her birine ayrı bir hayat vermiş ve bunu da belli düzen ve kurallara bağlamıştır. Hayatın sağlıklı ve verimli sürdürülmesi, bu ilâhî düzene ve kurallara uyumla doğrudan ilişkilidir. İlâhî düzene uygunluk özenle yaratılmış olan insanoğlu için çok daha önemlidir. Çünkü dünya ve içindeki her şey insanoğlunun hizmetine verilmiştir. 

Allah Teâlâ, insana bahşettiği akıl, irade, güç gibi nimetlerin yanı sıra bir de aralarından seçkin kullarını yani peygamberlerini göndererek ilâhî düzeni, kaideleri tanıtmıştır. Peygamberler, hakka ve hakikate ulaştıran yolu yani dini tebliğ ve uygulamada rehberlik eden, uymayanları bekleyen akıbeti haber veren elçilerdir.

Peygamberlere itaat ve ilâhî çağrıya uyma hususunda insanlık, tarihi boyunca maalesef genellikle kötü bir sınav vermiştir. Onlara tâbi olup dünyada huzuru âhirette saadeti isteyenler daima azınlıkta kalmıştır. Çoğunluk ise dünyanın geçici haz ve eğlencesine dalıp, peygamberlerin rahmet yüklü mesajlarına kulak tıkamışlardır.

Peygamberlerin sonuncusu Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizdir. Din onunla tamamlanmış, hakikat güneşi onun vesilesiyle her zamankinden daha parlak şekilde tüm insanlığı aydınlatmıştır. O’nun nuru kıyamete dek aydınlatmaya devam edecektir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: 

“Hakikaten Allah müminleri minnettar kıldı. Çünkü içlerinden kendilerine bir resûl gönderdi. Onlara Allah’ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor, kitap ve hikmeti öğretiyor. Halbuki onlar bundan evvel açık bir sapkınlık içinde idiler.” (Âl-i İmrân 164)

Ateşi ışık zannetmek 

Girişte naklettiğimiz hadis-i şerif, son derece etkileyici bir misalle insanları nebevî çağrıya uymaya, ilâhî emir ve yasaklara uygun yaşamaya davet etmektedir. Davete icabet etmeyenlerin ise dünya hayatının cazibesine aldanıp isyan ve günah bataklığına daldıklarını; böylece âdeta ateşe hücum eden pervaneler gibi cehenneme koştuklarını haber vermektedir. 

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, yaptığı uyarının akılda kalması için genellikle benzetmeler kullanırdı. Ki bu üslubu Kur’an-ı Kerim’de de görüyoruz. Bu misalde de bâtılda ısrar edenlerin durumu günlük hayatta karşılaşılan bir tabiat olayına; kelebeklerin ateşin ışığına uçmalarına, ateş yakanın buna engel olmak istemesine rağmen ateşe düşüp yanmalarına benzetilmiştir.

Hadis-i şerife göre aklı başında, şuuru yerinde biri nasıl ateşe dokunmayacaksa günaha bakışı ve yaklaşımı öyle olmalıdır.

Kelebekvâri böcekler karanlıkta ışık arar ve hep ışığa doğru uçarlar. Ateşi ışık zanneder ve arada bir engel yoksa yanmaktan kurtulamazlar. Narin kanatları ateşe dayanamaz anında yanarlar. Onlarda bu davranış irâdî değil, içgüdüseldir. İnsanoğlunun durumu ise çok farklıdır. Hem yaratılış hem donanım itibariyle diğer canlılardan üstündür. Cehennem ateşinden sakınabilir, tehlike haber de verilmiştir. Buna rağmen aklı ve iradesi olmayan böcekler gibi ateşe koşması akıl kârı değildir. Bu, kendisini ahsen-i takvim üzere yaratan Mevlâ Teâlâ’ya ve kendisine bahşettiği değere nankörlüktür.

Hadis-i şerif, insanların bu duyarsızlığına rağmen bir baba şefkatiyle onları kucaklayan, kurtulmaları için sıkıntılara katlanan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin gönül haline, ümmetine olan ilgi ve merhametine de tercüman olmaktadır. 

Hadis-i şerifte geçen “kuşaktan tutmak” deyimi, tehlikeye karşı yapılan uyarıyı veya müdahaleyi anlatır. Kuşak veya kemer, günlük kullanımın dışında tehlike anında can kurtarıcı olabilir. Nitekim günümüzde güvenlik ekipmanları bele bağlanmaktadır. Farkında olsun olmasın, tehlikede olan kimseyi uyarmak, gerekirse tutup çekmek büyük fazilettir. İnsanî ve İslâmî bir görevdir. Bu durumda isyan ve günah sebebiyle cehenneme düşme tehlikesinde olanları kurtarmaya çalışmak daha elzem ve daha faziletlidir. 

Ne manidar bir durum; bir tarafta ümmetinin akıbetinden endişe eden, cehennem ateşine düşmesinler diye onları tutmaya çalışan bir peygamber, diğer tarafta O’nun bu endişesine aldırış etmeyen, ateşe koşan nankör kalabalıklar!

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ümmetine olan şefkati ve bağlılığı Kur’an-ı Kerim’de tebcil ve tescil edilmiştir. Cenâb-ı Allah O’nu şöyle övmüştür:

“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkündür; müminlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. Şayet senden yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, O’ndan başka ilâh yoktur, ben O’na tevekkül ettim. O, büyük arşın Rabbi’dir.”
(Tevbe 128, 129) 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy