Aramak

Tencere

Frekansını Sevsinler

Gün geçmiyor ki, gözünü sevdiğimin memleketinde “sen aklımızı koru yâ Rabbi” diye dua etmediğimiz bir gün geçirelim. Şükürler olsun ki imanımız var da, derdi bol olana lütuf da bol gelir diyerek delirmeye direniyoruz.

Bir gece hepimiz uyurken ülke topraklarına uzaydan mı iniş yaptılar, yoksa dış güçler tırlarla mı getirip bıraktılar bilmem; bir tuhaf zihniyet elinden bîzârız hepimiz. Bu arkadaşlar inancımızda ve geleneklerimizde var olan bazı kavram ve uygulamalara burun kıvırıyor, ancak itiraz ettikleri şeylerin boşluğunu da hissettikleri için yerine bir ton saçmalık koyuyorlar.

Mesela biz Âdemoğullarının Müslüman olanları, yaratıldığımız günden beri bir şey isterken ellerimizi açıp Rabbimiz’den isteriz isteyeceğimizi. Bu arkadaşlar “evren”den istiyorlar. Diz kırıp boyun bükerek dua etmeyi varoşluk mu sayıyorlar, yoksa bizi mi beğenmiyorlar anlamadım, ama kendileri evrenden isterken de türlü şekillere girdiklerinin farkına bile varmıyorlar. 

“Evren kim, kimin emrinde, içinde bulunan tek bir yaprak tanesinin bile kendi iradesiyle kıpırdayamayacağı gariban evrenin bana ne hayrı dokunabilir?” demiyorlar. Maneviyat yerine “aura”, dua yerine “manifest”, mürşid yerine “guru”, hayır konuşmak yerine “olumlama yapmak” deyince bizden daha önemli ve marjinal mi oluyorlar anlamıyorum ki!

***

 – Bak bir de gelmek istemiyorum diyip duruyordun. Kötü mü etmişiz gelmekle?

– Kötü etmedik de ne bileyim, pek evden çıkasım yoktu bugünlerde, biliyorsun.

– Aman sana kalsa altı ay daha pineklerdin evde. Dört duvar arasında dura dura insan iyiyken bile kötü olur. Bak gör ne iyi gelecek buranın enerjisi. Sana bir seans yapacağım aklın duracak. Gör bakalım eve nasıl farklı dönüyorsun!

– Serap, Allah’ını seversen yine başlama negatif pozitif diye bak! Şurda iki lokma temiz hava alıp çayımı içip döneyim diye kabul ettim çıkmayı, burnumdan getirme. Yoksa ne işim var Allah’ın ormanında sabah sabah!

– Aşk olsun Esra! Negatif pozitif diyorsam senin iyiliğin için diyorum ben. Hem biz de o kadar eğitimi boşuna almadık heralde. Arkadaşıma böyle durumlarda yardımım olmasın mı yani?

– Eğitim dediğin şu Hindistan’dan gelen teyzenin sizi perişan edişi değil mi? Hani doğayla bütünleşmek diye çıkıp da teyzenin romatizmalar azınca aynı ağacın dibinde kıpırdamadan üç gün geçirmiştiniz?

– O romatizma yüzünden değildi bi kere! Üstelik teyze de değil o, gurumuzdu.

– Teyzenin 84 yaşında olmasıyla bir ilgisi yok yani?

– Yok tabi! Yaşlı ve yorgun zannettiğin o kişi aktif değil dingin bir enerji frekansında kalmayı seçti sadece. Fenalaşmasaydı bize de öğretecekti sakinleşmeyi. Her neyse, konumuz bu değil. Sen şimdi çıkar çoraplarını?

– Neylerimi?

– Çoraplarını. Çıplak ayakla toprağa basarak ayağa kalkıyoruz önce. Sonra ellerimizi başımızın üstünde birleştirip bööyle sağa sola sakin sakin sallanıyoruz. Tıpkı sapasağlam kökleri derinlerde, ama yaprakları özgürce salınan bir palmiye gibi doğayla uyumlanıyoruz.

– Kız, omzumuzdan falan hindistancevizi bitmez di mi? Durduk yere üzerimize maymunlar tırmanmasın şimdi?

– Dalga geçme, fırlatıverecem kafana şimdi bi hindistancevizi! Neyse, sakinim... şimdi gözlerimizi açmadan oturup bağdaş kuruyoruz... zihnimizi serbest bırakıp söylediklerimi birlikte tekrarlıyoruz. “Auramı delen... travmalarımı tetikleyen... ve beni pozitiften negatife doğru aşağı çeken bütün dışsal etkilerin içselimden uzaklaşmasına izin veriyor... tüm bunları verdiğim şu deriiiin nefesle birlikte serbest bırakıyorum. Bedenimi ve ruhumu şansa, güzelliklere ve evrenin benim için hazırlayacağı hediye ve mucizelere açıyorum...”

– Çok açma cereyan yapar, yel alırsın maazallah.

– Sakinim... öfke duygumun auramı gölgelemesine izin vermeyeceğim. Şimdi de tıpkı bir ayçiçeği gibi yüzümüzü güneşin olduğu tarafa çevirip bedenimizdeki blokajları açmak için ellerimiz...

– Destur Bismillah!! Kız ayağıma bi şey sürtünüyor, açıyorum gözlerimi ben!

– Sakın! İzin ver doğa işini yapsın. O hissettiğin şey evrenin sana gönderdiği pozitif enerji akışı. Ne mutlu, ilk seferde hissedebilmeyi herkes başaramıyor. Evet, ayçiçeği gibi yüzü...

– O enerji akışı gitgide ayağıma sarılmaya başladı Serap, böyle ılık ılık tırmanıyor, içim çekildi. Yok açıyorum ben gözlerimi valla...

– Enerjiye direnme... Gülümse ve ona beni iyileştirmen için sana izin vermeyi seçiyorum de.

– Alllaaahh!! Selamun kavleenn!! Yılan!! Anam yılan! Serap, yılan soktu ayağımı Serap! Anneeee! Kimse yok mu... yılaaaan!!

– Ayy, demek evren sana elçi şifacı olarak onu göndermeyi seçmiş. Ama bağırma, bak ürküteceksin evrenin elçisini.

– Senin evrenine deee, elçine deee!.. Arabayı getir acile götür beni çabuk! Zehirliyse bi de Allah korusun... Tükürüğümüzü mü sürüyorduk, pis kanı mı emecektik ne yapılıyordu yılan sokunca? Yâ Rabbi, yâ Şâfi... Allahım sen koru. Getirsene şu arabayı kime diyorum Seraap!! Hay senin olumlamana...

***

Ne ara bu hale geldik farkedemedim ama bu iş çığrından çıktı dostlar! İşin kötüsü, yalnızca bahsettiğim kesim değil, İslamî referans adı altında da insanların umutlarını ve duygularını ciddi anlamda sömüren bir sektör var artık. Esmâ-i Hüsnâ falları açanlar mı ararsınız, kişiye özel spiritüel açılım duaları uyduranlar mı ararsınız, eşiyle arası açık olanlara muhabbet arttırıcı frekans çalışması seansları yapanlar mı ararsınız... Hepsi de dudak uçuklatıcı rakamların fon yaptığı ücretler karşılığında tabii.

Cehaletin ve ümit etme ihtiyacının bir araya geldiği her durum sömürülmeye mahkûmdur. Ve her çağda bu durumlardan nemalanan akbabalar olmuştur ve olacaktır. Bize düşen ise kendimizi, ailemizi ve çevremizdekileri bu tür tuzaklardan uzak tutup aklı selim düşünebilmek, ferâset sahibi müminlere yakışır şekilde davranmaktır. Rabbim bizleri ve nesillerimizi muhafaza buyursun. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy