Aramak

Büyüklerin Sözleri

Edep ve Zikir

“Edebi gözetmek zikirden üstündür; edebi gözetmeyen Hak Teâlâ’ya kavuşamaz.”

(İmâm-ı Rabbânî kuddise sırruhû)

İmâm-ı Rabbânî kuddise sırruhû hazretlerinin bu sözü, ilk bakışta öyle görünse de bir mukayese neticesinde varılan, edebin zikre tercih edilmesi gerektiği hükmünü taşımaz. Zira edeple zikir birbirlerinin mütemmim cüzüdürler. Yahut zikrullah edebin şartı, edep de zikrullahın sıhhatinin tezahürüdür. “Edebi gözetmek zikirden üstündür” demek, “edep hâlinde tezahür etmiyorsa zikirde bir arıza var” demektir. Kaldı ki zikrin de zikir olabilmesi için usûlü, âdâbı vardır. 

Yine bu söz, biri hususî diğeri umûmî iki dairede mütâlaa edilmelidir. Husûsen kastedilen tasavvuf terbiyesindeki edep ve zikirdir. Tasavvufta letâifin açılması zikirledir amma “tasavvufun kendisi serâpâ edepten ibarettir.” denilmiştir. Zira letâifin fethi, zikrin yahut virdin, meselâ vukuf-ı adedî gibi edeplerine bağlıdır. Ehlince belirlenen ve hangi Esmâ’ın ne zaman, nasıl, hangi sayıda çekileceğine; ne zaman ne kadar artırılacağına dâir esaslar öncelikle dikkate alınmayınca, zikirden beklenen fayda hâsıl olmayacaktır. 

Ölmeden evvel ölmenin, kalbi beytullah kılarak bu dünyada iken de Cenâb-ı Mevlâ’ya vâsıl olmanın yolu manâsında seyr ü sülük, belli edeplere riâyetle katedilir. Zünnûn-i Mısrî kuddise sırruhû hazretleri, “Âdâb gözetmeyen bir mürîd bu yolda belli bir zaman mesâfe alsa bile maksadına ulaşamaz; muhakkak başladığı noktaya döner” buyurmuştur. Bahis mevzûu kelâm-ı kibârın, “edebi gözetmeyen Hak Teâlâ’ya kavuşamaz” kısmı bu ma’nâyadır. 

Ol sebepten eski zamanlarda Cenâb-ı Hak’tan bir edep niyâzı olarak dergâhların giriş kapılarına “Edeb yâ Hû!” hattı raptedilirmiş. Bu hat, o kapıdan girenlere yolun âdâbına riâyet husûsunda bir ikazmış aynı zamanda. 

İmâm-ı Rabbânî kuddise sırruhû hazretlerinin, “Edebi gözetmek zikirden üstündür” sözü, umûmî manâda ve günlük hayatta zikrullahın vesîle, edebin gâye olması düstûruna işârettir. Edepten maksat herkesin ve her şeyin hukukuna riâyetteki ihtimam ve inceliktir. Bütün bu haklar Allah Teâlâ tarafından tayin edildiği için titizlik ve incelikle gözetilmesi gereken hukuk, esas itibariyle Cenâb-ı Mevlâ’nın hukukudur. Yani Rabbimiz’in emir ve yasaklarıdır; razı olduğu yahut olmadığı hal ve hareketlerimizdir. Kur’ân-ı Kerîm’de bunların temel esasları belirlenmiş, Efendimiz sallallahu aleyhi vessellemin sünnet-i seniyyesi ile tatbîkâta aktarılmıştır. 

Bu sebeple, Allah ve Resûlü’nün beğendiği, güzel bulduğu, hoşnut olduğu, müstahsen hâl, haslet ve davranışlar manâsında edep, “güzel ahlâkın zirvesi, kemâli” diye tarif edilmiştir. Biraz daha tebârüz ettirecek olursak, edebi gözetmek, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak, kemâle erdirmek üzere gönderildim.” buyuran Resûl-i Zîşân sallallahu aleyhi vessellemin örnekliğine ittibâdan ibarettir diyebiliriz. Nitekim usve-i hasene dâhilindeki edepler fıkhen “sünnet-i gayr-i müekkede” hükmündedir. 

Zikirden maksat ise Cenâb-ı Mevlâ’yı hatırlamak, O’ndan gafil olmamaktır. Bu hâl, Cibrîl hadîsinde ihsan mertebesinin tarifi sadedinde şöyle beyan buyurulmuştur: “İhsan, Allah Teâlâ’ya O’nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor.” Demek ki zikrullahtan murat, Rabbimiz’in bizi gördüğü, her an ve her yerde O’nun huzurunda olduğumuz idrâkidir. Böyle bir idrâkin yahut şuurun varlığı her hâl ü kârda edebi gözetmeyi gerektirir. 

Makam mevki sahibi fâni bir büyüğün huzurunda dahî oturmamıza, kalkmamıza, konuşmamıza çeki düzen veriyor, haddimizi aşmamaya dikkat ediyorken, Âlemlerin Rabbi’nin huzurunda aynı hassasiyeti göstermiyorsak bu idrâkten yoksunuz demektir. Sadece dil ile söylenen ama huzurda olduğumuz idrâkini kazandırmadığı için edebe sevk etmeyen zikir, sıhhatli bir zikir değildir bu yüzden. Cenâb-ı Hakk’a, hem bu dünyada O’nun huzurunda bulunmanın izzet ve saadetinden hem de âhirette cennet ve Cemâli’nden mahrûmiyet manâsına vuslata mânîdir. Edep aynı zamanda usûldür ve usûlsüz vusûl olmaz denilmiştir. 

Ârifler edebi; “İhsan idrâkiyle, yani her an ve her yerde Rabb’imizin huzurunda olduğumuz, biz O’nu görmesek de O’nun bizi gördüğü şuuruyla kulluk etmektir.” diye tarif etmişlerdir. İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû hazretlerinin sözü bu tarifin başka kelimelerle yeniden ifadesi gibidir. Zikrullâhın vâsıta, en ince âdâbına kadar riayetle güzelce kulluk etmenin maksat olduğuna işaret buyurur. Hakk’a kurbiyyet ve vuslatın yolu budur. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy