Aramak

Yedek Parça Dükkanı

Brüksel Treninde Bayram

Bayram sabahı, Paris. 

Otel odasında telefonun alarmı çalınca uyandık. 

Sabah namazını kıldım, kahvaltı yapmadan, elimizde sürüklediğimiz bavulların sapı, koridor halılarının üstüne bırakılmış yemek tepsilerine basmadan hızlıca otelden ayrıldık. 

Dışarıda bizi bekleyen ubere binip Gar de Nord’a hareket ettik. 

“Uber şoförü sessizliği” diye bir şey var, ne güzel, derken radyoyu açıp Fransızca haber bülteni dinlemeye başladı.

Yoldaki trafik yüzünden yavaş yavaş ilerliyorduk. Fransızca eski müzikler çalıyordu radyoda.

Ne garip, bu adam ve dinlediği müziklerin o an dünyanın en kıymetli duygu adasını inşa ediyor olması. 

Güneş hâlâ doğmamıştı. Gardan içeri girdik. Brüksel’e hangi perondan gideceğimiz hâlâ belli değildi. Etrafta sağa sola koşuşturan insanlar vardı.

Oturacak bir kafe bulmaya çalıştım.

Üst katta, İngiltere’ye gidecek yolcuları titiz bir güvenlik kontrolünden geçirdiklerini fark ettim. Sanki uzaya gidecekti onlar. Aşağıda eski Harem Otogarı gibi bir curcuna, üst katta hava yolu turnikeleri tedirginliği.

Aşağı inip büfeden kahvaltılık sandviç ve kahve alıp, kızıma bekleyeceği bir köşe buldum ve gardan ayrıldım. 

Güneş yeni doğmuştu. Güvercinler hızlı adımlarla koşturuyor, kanatlanıp tekrar konuyor, gar çevresi esnafı dükkânların temizliğini yapıp sandalyeleri dışarı taşıyordu.

Bayram namazı kılınacak adresi telefon uygulamasından bulup hızlı adımlarla yürümeye başladım. 

Az sonra Bayram namazı için hızlı hızlı yürüyen, farklı milletlerden, farklı tarzlarda giyinmiş insanlarla yan yana aynı cadde boyunca yürümeye başladık. 

İleride girdiğimiz sokakta sırada bekleyen insanlar gördüm. Anlaşılan burası bir cami değildi. Büyük kapıların ardında bir han gibiydi. Büyükçe bir avluya sahip olduğu için namaz kılmak üzere hazırlanmıştı. 

Kapıda bekleyen görevliler kimseyi içeri almıyordu. 

Anlaşılan içerisi dolmuş. Yeniden saf düzenlenmesi yapılarak yer açılacak diye düşündüm. Bu arada bekleyenlerin sırası sokağı bitirip neredeyse geldiğimiz ana caddeye kadar dolmuştu. 

O vakit Paris’deki arkadaşıma mesaj atarak durumu sordum. O da Paris’in Türk camilerinden birinde namaz vaktini bekliyordu. 

Bana Paris merkezde bayram namazının kalabalık yüzünden üç dört seferde kılındığını anlattı. İşin özeti, ilk kılınacak bayram namazı için insanlar çok önceden mekânda yerlerini almış ve içerisi dolmuştu. 

Birazdan namaz kılınacak ve mekân boşaltılacak, ikinci grup yerini alınca bayram namazı yeniden kılınacaktı. 

İkinci grubu beklersem treni kaçıracaktık. 

Bir ümitle belki birkaçımızı içeri alırlar diye beklemeye devam ettim. Bu sırada iki genç içeri girmek için ısrar ettiler. 

O kadar ısrar ettiler, o kadar ısrar ettiler ki tatlı tatlı tebessümle konuşan görevlileri bir an kandırıp, iterek içeri girmeye çalıştılar. 

Görevliler çok sinirlendi. O genci yaka paça dışarı çıkarttılar. Ve içeride namaz başladı. Yapacak bir şey kalmamıştı.

Sıradan ayrıldım, tren garına doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. 

Hayat, senin ucu uca ekleyerek tespih tanesi gibi dizdiğin planları, seni de bir tespih tanesi gibi sıraya dizerek alt üst ediyordu işte. 

Gara dönerken yol boyunca, “Bayram namazını neden bilmediğin yerde kılmaya kalkıyorsun? Neden Türklerin kıldığı camiye gitmedin? Neden Brüksel biletini daha geç saate almadın?” gibi serzenişlerle kendimi döve döve gara kadar geldim. 

Trenin kalkacağını tahmin ettiğimiz peron iptal olmuş, insanlar başka bir perona doğru koşturmaktaydı. 

Kızım “Allah kabul etsin” dedi.

“Allah razı olsun ama kılamadım namazı” dedim.

Kahvaltı için kendime de bir sandviç aldım. 

Son anda sandviçin içinde bilmediğim bir malzeme olduğunu fark ettim. Telefonun tercüme uygulaması ile baktığımda et ürünü olduğunu gördüm. 

Kızım “Ne yapacaksın?” dedi, 

Dedim “Benim için şu an şüpheli bu, yiyemem.” 

Köşede duran evsiz adama doğru yürüdüm. Sandviçi ona ikram ettim, çok sevindi. 

İyi bir şey yaptım diye düşünemez miyim? Hayır. 

Kızım, “Ya o da Müslümansa baba?” dedi. 

Evsize baktım, kızıma baktım, “Treni kaçıracağız acele eder misin?” dedim. 

Bayram günü Gare de Nord, Paris’ten Brüksel’e doğru giden bir trende, uykulu gözlerle bayramlaşamadığımız insanları düşünerek, biraz buruk hareket ettik. 

Trendekilerin bugün bayram olduğundan haberi yoktu. 

Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan canım ülkemizi bırakıp, şu binde biri bile Müslüman olmayan trende kızımla yapayalnızdık. 

Abartıp, bedbahtlığın dibini kazıyordum zihnimde.

Sonra bu tünelin ucundaki bir ışık gibi, “Bayramlaşalım mı?” dedim, kızıma. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy