Aramak

Altın Silsile

BÂYEZİD-i BİSTÂMÎ
kuddise sırruhû

Büyük sûfîler Ebû Hafs Haddâd, Ahmed Hadraveyh, Yahyâ b. Muâz ile çağdaş.
Şakîk Belhî, Zunnûn el-Mısrî ile dost ve arkadaş...
Mezhebi Hanefî.
Tarîkî sıddîkî.
Sultânu’l-ârifîn...

Hem görünüşte hem ahlâkta Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhuya benzerliğiyle dikkat çekerdi.

Uzun boylu, zayıf ve ince yapılı bir vücuda sahipti.

Beyaz teni, seyrek ve ak sakalı ile çukurca gözleri onun görünür özellikleriydi.

Asıl şöhreti “Sultânu’l-ârifîn” unvanıyla vasıflanan derin maneviyatından gelirdi.

Adı Tayfur b. İsâ, künyesi Ebû Yezid, nesebi el-Bistâmî... Bâyezid-i Bistâmî diye meşhur...

“Tevhid nedir?” diye soruldu. Şöyle cevap verdi:

– Tevhid yakîndir. Yakîn ise mahlûkatın her türlü hareketinin Allah’a ait olduğunu bilmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. İnsan Rabbi’ni tanıyıp bu tanımada istikrar sağladığında tevhide erer. 

Bu anlayışa sahip olduğu için şöyle dua ederdi:

“Yâ Rabbi, benliğimi aradan çıkar. Ben seninle oldukça en büyük benim. Nefsimle beraber oldukça da en küçük benim.”

Mürşidlik iddiasında olan birini gördüğünde şu ölçüleri hatırlatırdı:

– Kendisine uçma, havada bağdaş kurma gibi kerametler verilen kimseye hemen aldanıvermeyin. Önce emri maruf, nehyi münker çizgisindeki duruşuna, şeriatın sınırlarına riayet edip etmediğine bakın.

Kendi kerametlerini de açığa çıkarmaktan kaçınırdı. Bu kerametlerin maneviyatında gerilemeye yol açabileceğinden endişe ederdi. Bir gün şöyle dedi:

– Dicle kenarına vardığım zaman nehrin iki yakası bana yol açmak için birleşti. Kendi kendime yemin ederek; “Buna aldanmam!” dedim. Çünkü halkın birkaç gümüş paraya geçtiği yerden otuz yıllık amelimi harcayarak geçmem. Bana Kerîm lazım, keramet değil!

Bir gün camide bir âlimin fıkıh dersi halkasına katıldı. O sırada bir talebe geldi ve âlime miras meselelerinden birini sordu. “Biri öldü, geride şu şu malları ve şu şu akrabaları kaldı. Bu mirası nasıl taksim ederiz?”

Âlim sorulan soruya cevap verirken Bâyezid-i Bistâmî yüksek sesle sordu:

– Ey üstad! Öldüğünde Allah’tan başka kimsesi kalmayan kimse için söyleyecek bir şeyin var mı?

Orada bulunanlar birbirlerine hayretle bakarken Hz. Bâyezid konuşmasını şöyle sürdürdü:

– İnsanın gerçekte sahip olduğu hiçbir şey yoktur. Öldüğünde sadece Mevlâsı kalır. Tıpkı önceden olduğu gibi. Çünkü insan dünyaya gelmeden önce yalnızdı. Dünya hayatında da yalnızdır ama çoğu zaman farkında değildir. Kabre konulunca anlar, yalnız olduğunu.

Sordular:

– Mârifeti (hakikatle ilgili isabetli anlayışı) nasıl buldun? 

Şöyle cevap verdi:

– Aç karın ve çıplak bedenle (görünüşe önem vermemekle).

– Peki açlığı neden bu kadar övüyorsun?

– Eğer Firavun aç olsaydı ilâhlık iddiasında bulunmazdı!

Sordular:

– Namazı nasıl kılıyorsun?

Şöyle cevap verdi:

– Buyur ya Rabbi, emrini yerine getirmek üzere tekbir alıyorum, diyerek namaza başlarım. Tertîl üzere Fatiha ve zammı sureleri okurum. Tazim ile rukû eder, tevazu ile secdeye kapanırım. Veda ediyor gibi selam verir, namazı huşû ile tamamlamaya çalışırım.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin “Lâ ilâhe illallah sözü cennetin anahtarıdır” hadis-i şerifini şöyle açıklardı:

– Bu anahtarın dişleri şunlardır:

• Yalan ve gıybetten sakınan bir dil.

• Aldatma ve hıyanetten kaçınan bir kalp.

• Haram ve şüphelilerle doldurulmayan bir mide.

• Nefsânî duygularla kurban edilmeyen; riyâ karışmayan amel.

Allah Teâlâ’ya şöyle yakarırdı:

“İlâhî! Benim benliğimi aradan götür ki benliğim sana ait olsun. Ben arada hiç olayım. Seninle olduğum sürece tamamım. Kendimle olduğum sürece eksiğim. 

İlâhî! Beni dervişlikle beni sana eriştir. 

İlâhî! Bana zâhidlik, âlimlik gerekmez. Eğer bana bir şey nasip edeceksen sırlarının kokusunun ehli kimselerden eyle. Dostlarının derecesine eriştir.

İlâhî! Ben bir miskin, bedbaht, câhil ve yetmiş yıllık münkirim. Saçı sakalı dalâlette ağartmışım ve ömrümü yabanda telef edip geçirmişim. Şimdi bütün ayıplarımla sana dönüyor, belimdeki inkâr bağını kesiyor, İslâm dinine giriyor ve şehâdet kelimesini tekrar söylüyorum. Bundan önce ne işledimse boşa geçmiş saydım. Şimdi ilâhî af beratımı sen ver ve günah kirimi sen temizle.

Allah ondan razı olsun, şefaatine nail eylesin. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy