Aramak

Hal Dili

“Gündüz ve gece müminin sermayesidir. Kazancı cennet, zararı ise cehennemdir.”

Bayezid-i Bistamî rahmetullahi aleyh

Her Adımda Niyet

Büyük sûfî âlimlerden İmam Nevevî kuddise sırruhû, niyetle ilgili şunları söyler:


“Bil ki, her kim az da olsa bir ibadet yapmak isterse, yapacağı amel ile Yüce Allah’ın rızasını kastederek kalbinde niyeti hazır bulundurması gerekir. Niyetini de amele başlama anında yapmalıdır. Bunun içine namaz, oruç, abdest, teyemmüm, itikâf, hac, zekât, sadaka, insanların ihtiyacını gidermek, hasta ziyareti, cenazenin arkasından gitmek, selâm verip almak, hapşırana ‘yerhamukallah’ demek, kötülükten sakındırmak, iyiliği emretmek, davete icabet etmek, ilim ve zikir meclislerinde hazır bulunmak, aile ve misafire infakta bulunmak, ilmî müzakere ve münazara yapmak, ders tekrarlamak, ders alıp vermek, öğretmek ve fetva vermek gibi bütün ibadetler girer. Hatta kişi yerken içerken veya yatarken, Allah Teâlâ’ya ibadet etmek için kuvvet bulmak için bedenin zinde olmasına niyet etmelidir.”

İmam Nevevî, Bostânü’l-Ârifîn

İbadetlerden Lezzet Alamamak

Büyük sûfîlerden İmam Sülemî kuddise sırruhû, nefsin kusurlarından birinin ibadetlerden lezzet alamamak olduğunu ifade etmiş, bunun sebebinin ise kalbin hasta olması ve aslî vazifesini yerine getirememesi olduğunu belirtmiştir. Bu kusurun tedavisi hakkında ise şöyle demiştir:


“Bunun tedavisi helal yemek, Allah Teâlâ’yı devamlı zikretmek, sâlihlere hizmet etmek ve onlara yakın olmaktır. Ayrıca kalbinden manevi hastalıkların zulmetini gidererek kalbini ıslah etmesi için Cenâb-ı Hakk’a yalvarmaktır. Kul böyle yaptığı takdirde, Allah Teâlâ’yı her zikrettiğinde itaat ve ibadetin lezzetini hisseder.

Sülemî, Nefsin Kusurları ve Tedavileri

Dilin Kıblesi

Hüccatülislâm İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:


“Kalbini dilinin kıblesi kıl. Zikir esnasında rubûbiyetin heybetini ve kulluğunu hakkıyla yerine getirememenin mahcubiyetini hisset. Bil ki Allah Teâlâ kalbindeki sırları biliyor, yaptıklarının iç yüzünü görüyor ve gizli konuşmalarını işitiyor. Kalbini hüzün ile yıka ve orada korku ateşini yak. Kalbinden gaflet perdesini kaldırdığında, senin Allah’ı zikrettiğin gibi O da seni (rahmetiyle) zikreder.

İmam Gazâlî, Minhâcü’l-Ârifîn

İnsan, Ecel ve Emel

Rivayet edildiğine göre, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eline üç sopa aldı. Birini önüne, diğerini yan tarafına dikti. Üçüncüsünü de uzak bir yere dikti. Sonra ashâbına hitaben;

– Bunun ne olduğunu biliyor musunuz, diye sordu.

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. 


Bunun üzerine şöyle buyurdu:

– Bu insan, bu eceli, bu da emelleridir (hedefleri ve hayalleridir). İnsanoğlu emellerinin peşinden koşarken, daha ona ulaşamadan eceli onu yakalayıverir.

Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/17

Özrü Kabul Etmek

Mısırlı âlim ve sûfîlerden İmam Şa‘rânî kuddise sırruhû der ki: 


“Şeyhim Ali el-Havvas’ı şöyle derken işittim:

Bir kardeşiniz sizden özür dilediğinde kabul edin. Özellikle sizden özür dileyip yaptığı şeyin üzerinden bir zaman geçmiş olduğu halde şayet kalbinizde ona karşı bir yumuşama hissetmemişseniz, nefsinize yönelip onu kınayın. Nefsinize deyin ki: ‘Ey nefsim, sana yazıklar olsun! Kardeşin suçunu kabul etmiş, sen ise onun özrünü kabul etmiyorsun. Oysa sen daha önce onun hakkında nice suçlar işledin de özür bile dileyemedin. O zaman senin halin onunkinden daha kötüdür.’”

İmam Şa‘rânî, Kudsî Nurlar

Müflis Kimdir?

Ebû Hüreyre radıyallahu anhu demiştir ki: 


“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashâbına;

– Müflis kimdir, bilir misiniz, diye sordu. Sahabiler;
 

– Ey Allah’ın Resûlü, bize göre müflis, elinde hiçbir para ve malı kalmayan (hepsini kaybeden) kimsedir, dediler. 


Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:


– Ümmetimin müflisi o kimsedir ki, kıyamet günü namazı, orucu ve zekâtıyla gelir. Gelir, fakat birine sövmüş, birine iftira atmış, birinin malını yemiş, birinin kanını dökmüş, birine vurmuştur. Onun iyiliklerinden alınıp bu hak sahiplerine verilir. Şayet üzerindeki haklar ödenmeden sevapları tükenirse bu defa hak sahiplerinin günahları alınıp ona yüklenir. Sonra (hiçbir iyiliği kalmadığı gibi üzerinde bir sürü günah biriktiğinden) cehenneme atılır (İşte asıl müflis budur).

Müslim, Birr,15

“Sizden sabaha çıkan herkes (dünyada) bir misafir, malı ise bir emanettir. Misafir yola çıkar, emanet de sahibine iade edilir.”

Abdullah b. Mesud radıyallahu anhu

Görmüyor musunuz?

İlk dört halifeyi örnek alan davranışları sebebiyle Hulefâ-yi Râşidîn’in beşincisi sayılan Ömer b. Abdülaziz rahmetullahi aleyh demiştir ki:


“Her gün birini hazırlayıp Allah’a yolcu ettiğinizi, sonra onu toprağın çukuruna bıraktığınızı, böylece onun toprağı yastık edindiğini, sevdiklerini geride bıraktığını ve bütün maddi sebeplerden kesildiğini görmüyor musunuz?”

Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn

Dört Haslet

Hz. Ebubekir radıyallahu anhu şöyle demiştir:


“Kim şu dört haslete sahip olursa Allah onu bağışlananlar zümresine katar:

• İşlediği günaha tevbe etmek,

• Kibir sahibiyken kibrini kırmak,

• İhtiyaç sahibine yardım etmek,

• Yardımı Allah’tan istemek, O’ndan başkasından istememek. Çünkü O ihtiyaç sahiplerinin tek sığınağıdır.”

Cemâleddin el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye

Kalbin Hali

Celvetî şeyhî ve müfessir İsmail Hakkı Bursevî kuddise sırruhû şöyle demiştir:

“İnsan kalbi ağacın kökü gibidir; onun sağlıklı olması bütün bedenin sağlığının temelidir. Kalp ne kadar temiz olursa meyvesi de ona göre olur. Amelin karşılığının katlanması ve eserinin temiz olması kalbin haline göredir. Bu yüzden zekât ve sadaka verirken, misafire ikram ederken kalbin hoş olması gerekir. Her işi gönül hoşluğu ile yapmalıdır. Allah rızası için yapılan işte isteksizlik olmamalıdır, onun gerçek karşılığı âhirette verilir.

İsmail Hakkı Bursevî, Müminlere Armağan

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy