Aramak

Hikmet

Âhiret Sermayesi

12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi İmam Gazâlî rahimehullah “Kimyâ-yı Saâdet” adlı eserinde şöyle der:

Zenginlik yılan gibidir. Onda hem zehir vardır hem de panzehir. Zehri panzehirden ayırmazsak onun sırrı ve bilgisi tam olarak ortaya çıkmaz. O halde konunun iyi anlaşılması için malın ve paranın faydalarını teker teker açıklayalım:

Zenginliğin faydaları iki kısımdır: Biri dünyevî, diğeri ise dinîdir. Dünyevî faydasını açıklamanın gereği yoktur, çünkü herkes tarafından bilinir. Dinî faydasına gelince bu üç türlüdür:

Birincisi: Malı ve parayı ibadet ya da ibadetle ilgili hususlar için sermaye yapmaktır. İbadet için harcanan mal ve para, hac ve cihad gibi hususlar içindir. Bu yerlerde harcama yapmak bizzat ibadettir. İbadet sebebi olan mal ve para ise yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlardır. Bunların bulunmasıyla ibadetler rahat ve güzel yapılır. Böylece ibadet etmeye sebep olan para, mal mülk de ibadet olur. 

Kendisine yetecek kadar malı, parası olmayan kimseye gelince: Böyle bir kimse her gün bedeni ve kalbiyle kendisine yetecek kadarını elde etmekle meşgul olur. Bu sebeple aslı zikir ve fikir olan ibadetten geri kalır. O halde kişinin rahat ibadet yapabilmesi için yetecek kadar ekonomik imkânı olması da ibadet sayılır. Bu, din için faydalı şeylerdendir ve dünyadan sayılmaz. 

Fakat bu da insanın niyetine ve düşüncesine göre değişir. Çünkü kalbin asıl yönelimi niyetle anlaşılır. Eğer kalbin isteği âhiret rahatlığı ise, yetecek kadarı kişiye yol azığı olur ve bu da yoldan sayılır.

İkincisi: İnsanlara verilen mal ve paradır. Bu da dört kısımdır:

• Sadaka. Bunun sevabı büyüktür. Fakirlerin yaptıkları duaların bereketi, onların himmet ve rızasının dinî ve dünyevî tesiri çok fazladır. Parası olmayan kimse ise bunlardan mahrum olur.

Mürüvvet. Kişi, zengin olsalar bile din kardeşlerine iyilik yapar. Onlara hediye verir, yardım eder ve insanların haklarını gözetir, âdetleri yerine getirir. Bunlar zenginlere karşı yapılsa da iyidir. Cömertlik ahlâkı böyle kazanılır. Cömertlik en büyük ahlâktır.

• Kişi ırzını ve şerefini malî imkânlarla korur. Mesela kendisine tamah edenlere vererek onların dilinden, gıybetinden ve kötü sözlerinden kurtulur.

• Kişi parayı kendisine hizmet edilmesi için verir. İnsan bütün işlerini kendisi yapmaya kalktığı zaman; mesela temizlik, pişirme, alışveriş gibi şeylerle meşgul olduğunda bütün zamanı bunlara harcanmış olur. 

Kişi zikir ve fikir gibi farz-ı ayın olan bir işi başkasına yaptıramaz. Fakat başkasına yaptırmanın mümkün olduğu işlerle de zamanı zayi etmek doğru olmaz. Çünkü ömür kısa, ecel yakındır. Âhiret yolculuğu ise uzundur ve çokça azık gereklidir.

Üçüncüsü: Kişinin malını, parasını kendisine yardım edenlere değil; köprü, cami, hastane, vakıf gibi hayırlı işlere harcamasıdır. Bunlar “hayrât-ı âmmedir”, uzun zaman kalan şeylerdir. Öldükten sonra da duanın hayır ve bereketi kişinin ruhuna ulaşır. Bu da mal ve paradan başka bir şeyle olmaz. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy