ALLAH’IN DİLSİZ MAHLÛKATI HAYVANLAR
Ehil, yabani veya vahşi olsun, hayvanlar meşru bir sebebe dayanmadan öldürülemezler ve kısırlaştırılamazlar. Kısırlaştırma ise hem hayvanın anne baba şefkatinden mahrum kalmasına sebep olur hem de fıtrata müdahaledir. Ancak insanlara, evcil hayvanlara, ürünlere ve mallara zarar verdikleri takdirde -başka çare yoksa- üremelerini kontrol için kısırlaştırılabilir, itlaf da edilebilirler.
İslâm kaynaklarında “hayvan” kavramı ile insan türü dışındaki büyüyen, hisseden, iradesi veya içgüdüsü ile hareket eden diğer canlılar kastedilir.
Kur’an-ı Kerim’de altı sure-i celîle, içinde geçen hayvan adları ile isimlendirilmiştir. Bunlar; Bakara (inek), En‘âm (sığır, davar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca), Ankebût (örümcek), Fîl (fil) sureleridir.
Ayrıca ayetlerde kırk kadar hayvan cinsi ve bunlardan elde edilen et, süt, bal gibi ürünlerden bahsedilir. Bu durum hayvanların insan hayatındaki önemine işaret eder.
Hayvanların yaratılışındaki hikmetler
Hayvanlar da diğer canlı ve cansızlar gibi Allah celle celâluhûyu zikir ve tabiattaki düzenin devamı için yaratılmış varlıklardır.
Onlar da yaratıcıları ve rızık verenleri Rahmân olan Allah’ı överek tesbih ederler.
Hayvanların kendilerini yaratan ve rızık veren Allah Teâlâ’yı överek tesbih ettiği, şu ayet-i kerimeyle haber verilmiştir: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız.”
(İsrâ 44)
Hayvanların zikrinden haber verilmesindeki hikmet de, hayvanlar gibi insanların da yaratıcısı ve rızık vereni Allah Teâlâ’yı tesbih ve zikirde hayvanlardan aşağı kalmamalarını teşvik etmektir.
Ayrıca insanlara nimet olarak hayvanların etlerinden, sütlerinden, ballarından, deri ve yünlerinden yararlanmalarının sağlandığı hatırlatılmaktadır. Yine insanlara hayvanların binek ve yük taşıma amacıyla kullanma imkânı verilmesi, hatta hayvanları seyrederken görülen güzelliklerin bile ayrı birer nimet olduğu hatırlatır. (Nahl 5, 6, 7, 8, 66, 69; Mü’min 79)
Demek ki insan hayvanlara bakarken onların yaratan Allah’ın sanatını ve hikmetini tefekkür etmelidir.
Bakıldığında insanı tefekküre teşvik eden, gönülde merhamet, acıma ya da sevinç hissi uyandıran hayvanların hikmetleri herkes tarafından anlaşılabilir.
Domuz, yılan, akrep gibi hem zararlı, hem de bakıldığında insanı ürperten, kokusuyla, görüntüsüyle rahatsızlık veren hayvanların yaratılışındaki hikmeti ise âlimlerimiz şöyle açıklamış:
“Böyle hayvanlar, kulları haramdan sakınma ile imtihan etmek, tabiatın dengesini korumak, güzelin, yararlının değerini anlamak, âhiretteki azabı tarif etmek gibi hikmetler için yaratılmışlardır.”
Her hayvanın yaratılışındaki hikmeti anlamak mümkün değildir; buna gerek de yoktur. Çünkü bazı hikmetlerin ortaya çıkması için zaman gerekebilir. Nitekim dün insan öldürmekten başka bir işe yaramayan ve sadece zararlı olarak görülen akrep ve yılan zehirleri bugün ilaç sanayiinde kullanılmaktadır.
Hayvanların insanlara benzeyen iyi ve kötü tarafları vardır. Rabbimiz, Kuran-ı Kerim’de bazı kötü ahlâkî sıfatlara örnek olarak hayvanları göstermiştir. Mesela: İlmi ile amel etmeyen âlimler kitap yüklü eşeğe benzetilmiştir. (Cuma 5)
Allah Teâlâ’dan başka şeylere tapanlar maymun ve domuza dönüştürülen Yahudilere benzetilmiştir.
(Mâide 60)
İlâhî öğütten yüz çevirenler aslandan korkup arkasına bakmadan kaçanlar yaban eşeklerine benzetilmiştir. (Müddessir 50, 51)
Sünnet-i Seniyye’de hayvanlar
Her yönü ile örneğimiz olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemden, hayvanlara nasıl davranılması gerektiği ile ilgili pek çok hadis rivayet edilmiştir. Bu hadislerde Allah Teâlâ’nın bu dilsiz mahlûkatına bir canlının hak ettiği gibi adaletle, merhametle davranılması gerektiği anlatılır.
Mesela: İnleyen ve ağlayan bir devenin hal dili ile “sahibinin kendisini aç bırakıp yorduğunu” şikâyet etmesi ve bir başka deveyi de aç bırakılmaktan adeta karnı sırtına yapışmış olduğunu görmesi üzerine sahiplerine “Allah’tan korkmalarını” buyurmuştu.
(Ebû Davud, Cihad 44, 112)
Kuşların geceleri avlanmasını yasaklamış, yuvasından yavruları alındığı için çırpınan bir kuşun bu yavrularının yuvalarına bırakılmasını emretmişti.
(Ebû Davud, Cihad 44, 112)
Aynı zamanda hayvan dövüştürmeyi ve hayvanları zevk için avlamayı yasaklamış, atış talimi için hayvan kullananları lânetlemişti. (Ebû Dâvûd, Cihâd 51)
O, hayvanlara o derece şefkat göstermiştir ki, bir defasında ordunun yolu üzerinde yavrularını emziren köpeğe zarar gelmesini, hayvanların askerlerden korkmasını engellemek için ashabından Cuayl b. Süraka radıyallahu anhuyu bu köpeğin başına nöbetçi dikmiştir. (Vâkidî, Megâzî, II, 225)
Allah Teâlâ’nın binek hayvanlarını binmemiz için yarattığını söyleyerek, develerin üzerinde sohbet edenleri görünce inip sohbetlerine yerde devam etmelerini istemiş, kendisi de yolculuk sırasında hayvanının yükünü sırtlarından indirmedikçe namaza durmamıştır. (Ebu Davûd, Cihad 61-44).
Böylece hayvanlara boşuna zahmet vermenin önüne geçmiş ve onlara karşı da âdil olmayı göstermiştir.
Hayvanlara eziyetin günah olduğunu birçok defa vurgulayan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, kendisine cehennem gösterildiğinde, bir kadının aç bırakıp ölümüne sebep olduğu kedi tarafından tırmalanarak azap gördüğünü de anlatmıştır.
(Buhârî, Müsakât 9)
Öte yandan hayvanlara yapılan iyiliklerin insanların affına sebep olacağını ve mükâfat kazandıracağını bildirmiş, kuyudan su çıkarıp ayakkabısı ile susuz bir köpeğe veren günahkâr bir insanın bu hareketinin affına sebep olduğunu haber vermiştir. (Müslim, Tevbe 155)
Ancak, bu tür haberlerle ilgili olarak akılda tutulması gereken bir gerçek şudur ki, insanın büyük günahlarının affı için tevbe etmesi ve onları işlemeyi bırakması gerekir. Muhtemelen bu kişilere hayvanlara yaptıkları iyilikler sebebiyle Allah Teâlâ hidayet etmiş ve tevbe etmeye yöneltmiştir. Yaratıcısını tanımayıp günahlara devam etmek en büyük hatalardandır ve hayvanlara iyilik ile telafi edilemez.
Bu yüzden insanlara türlü türlü zulümler yaptıktan sonra vicdanını tatmin etmek için hayvan hakları savunucusu kesilenlerin bu göstermelik çabaları da beyhudedir.
Tasavvufta hayvanlar
Tasavvufî eserlerde bazen hayvanlar üzerinden insanın sorunlu özelliklerine dikkat çekilir. İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh İhyâ’da insanın sıfatlarından bahsederken yeme içme düşkünlüğü, hırs ve şehvet gibi duyguları hayvânî sıfat sayar. Çünkü hem insanlar hem hayvanlar hayatlarının devamını sağlamak için bunlara ihtiyaç duyar. Fakat insanın bu hususlarda ölçülü ve dengeli olması gerekir.
Sûfîler bazen de hayvanlardaki iyi huyları örnek alırlar. Mesela köpeğin sadakati, kovulsa da sahibini terk etmemesi ile sâlih müminlerin halleri anlatılıp, kuldaki sadakatin böyle olması gerektiğine işaret edilir.
Tasavvuf ehlinin hayvanlarla ilgili pek çok sözleri ve menkıbeleri vardır. Bunlardan birkaçını aktaralım:
Şâh-ı Nakşibend kuddise sırruhû, hayvanlara ettiği hizmetten çok istifade ettiğini söylemiştir.
Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhû, Hemedan’dan alıp Bistam’a getirdiği tohumların arasına karışan birkaç karıncayı, yurdundan alıkoyup haklarına girdiğini düşünerek tekrar Hemedan’a götürüp eski yerine bırakmıştır.
Koyunun bereketine dair Hz. Mevlânâ Celâleledin Rûmî kuddise sırruhûdan şu sohbeti nakledilir:
Adamın biri Hz. Mevlânâ’ya “hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde koyun neslinin tükenmediğini, aksine daha da çoğalıp devam etmesine rağmen köpek neslinin daha fazla yavruladığı halde neden çoğalmadığını sorar.
Hz. Mevlânâ bu durumun sebebini koyunların seher vaktinde uyandığı halde köpeklerin gece yarılarına kadar uluyup uyuduktan sonra güneş doğunca uyandıklarına bağlar. Koyunlar hem seher vaktinin bereketini alır hem de güneş doğarken bu bereketi kaybetmez; çünkü her iki vakitte de uyanıktırlar.
Köpekler ise ne kadar çoğalırlarsa çoğalsınlar seherin bereketinden mahrum oldukları gibi, sahip oldukları bereketi de kerahet vakti uyurken kaybederler.
Bu meyanda Gavs-ı Kasrevî Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî kuddise sırruhû da müridlerine “horoz gibi olmalarını, köpek gibi olmamalarını” söylerken, erken yatıp erken kalkmaları gerektiğini kastetmiştir.
Hayvanlara karşı vazifelerimiz
Adalet ve merhamet ile ilgili pek çok mana barındıran bazı hadis-i şerifler, bütün mahlûkat ile ilişkilerimizde bu iki ilkeyi yani adalet ve merhameti gözetmemizi emrederler. Mahlûkata merhametin insanın kendisine rahmet olarak geri döneceğini hatırlatırlar.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde bütün haklar sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme 2) Yani boynuzu olmadığı için kendisine vuran boynuzlu koyuna bu dünyada karşılık veremeyen ve haksızlığa uğrayan koyun bile kıyamet günü o zalim koyundan hakkını alacaktır. Şu hâlde hayvanlar arasında bile böyle bir adalet sağlanacağı o müthiş günde, biz insanların diğer insanlara ve mahlûkata yaptığımız eziyetler nasıl karşılıksız kalabilir?
Öte yandan merhametsizliğin de rahmetten uzak olmaya sebep olduğu şu veciz ifadelerde önümüze konulmuştur: “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.” (Buhârî, Edeb 18); “Merhamet edene Allah da merhamet eder. Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb 58)
Merhamet sadece insanlara özgü bir duygu da değildir. Hz. Peygamber’in ifadesiyle Yüce Allah rahmetini yüz parçaya ayırmış, bunun doksan dokuzunu kendi katında tutmuş, bir parçasını ise yeryüzündeki varlıklara dağıtmıştır. İşte bu rahmet sebebiyle canlılar birbirlerine şefkat göstermekte, vahşi bir hayvan bu sebeple yavrusuna merhamet etmektedir. (Buhârî, Edeb 19)
Karınca bile olsa en küçük bir hayvanın sebepsiz yere hele de yakılarak öldürülmesi caiz değildir. Yanmış bir karınca yuvası gören Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “ateşle azap etmenin yalnızca ateşin sahibi olan Allah’a ait olduğunu” söylemiş, bir peygamberin kendisini ısıran karınca sebebiyle karıncaların yuvasını yakınca Allah Teâlâ’nın ona; “Seni bir karınca ısırdı ama sen (beni) tesbih eden bir ümmeti yaktın!” diye vahyettiğini anlatmıştır. (Buhârî, Cihad 152; Ebû Dâvud, Cihad 112)
Bir başka hadisinde ise bir kuş yuvasından yavru kuşları alan birine onları derhal analarının yanına, aldığı yuvaya koyması uyarısında bulunmuştur. (Ebû Dâvûd, Cenâiz 1)
Hayvanlara olan merhametten nasibini alan ecdadımız, sokak hayvanlarından şehre inen vahşi hayvanlara kadar çeşitli canlıların beslenmesi için bile vakıflar kurmuşlardır.
Mesela 19. yüzyılda, göç ederken yaralanan ve hastalanan leylekler için kurulan “Gurabâhâne-i Lâklâkân” dünyada türünün tek örneği olan leylek hastanesidir.
Yüksek olan evlerin kuşların alanı olan gökyüzünü işgal ettiği düşüncesiyle evlerinin üstüne kuş evleri yapmış, kendi evlerine gösterdiği önemi, estetik ve zarafeti bu küçücük kuş evlerine de göstermiştir.
Hayvanlarla ilgili çeşitli meseleler
Sadece yukarıda naklettiğimiz hadis-i şeriflerden bile İslâm’da hayvanların yaşama, üreme gibi haklarına verilen önem anlaşılabilir.
Ehil, yabani veya vahşi olsun, hayvanlar meşru bir sebebe dayanmadan öldürülemezler ve kısırlaştırılamazlar. Kısırlaştırma ise hem hayvanın anne baba şefkatinden mahrum kalmasına sebep olur hem de fıtrata müdahaledir.
Ancak hayvanlar insanlara, evcil hayvanlara, ürünlere ve mallara zarar verdikleri takdirde -başka çare yoksa- üremelerini kontrol için kısırlaştırılabilir, itlaf da edilebilirler.
Mesela Peygamberimiz fare, akrep, karga, çaylak, saldırgan köpek, yılan, kurt, keler gibi zararlı hayvanların öldürülmesine izin vermiştir. Hatta vücudundan kıl bile koparamayan, bit ve pireyi bile öldüremeyen ihramlının gerektiğinde ilk beş hayvanı öldürmesi caizdir. (Buhârî, Be’du’l-halk 16; Müslim, Hac 9)
Âlimlerimiz bu hayvanların örnek olduğunu ve bunlara kıyasen saldırgan, yırtıcı ve insanlara zarar veren diğer hayvanların da öldürülebileceğini belirtmişlerdir. Yine beslenme ve kurban gibi ibadet amaçlı olarak bazı hayvanlar usulüne uygun şekilde kesilebilirler.
(Koşum, İslâm Hukukunda Hayvan Hakları, 176 vd.)
İnsanların sahip oldukları hayvanlara bakmaları dinî ve hukukî görevlerindendir. Fakihlere göre insanlar sahip oldukları hayvanların ihtiyaçlarını temin etmeye mecburdurlar. Eğer temin etmezlerse bu hayvanlarını kesmeleri, ya da satarak, kiraya vererek ellerinden çıkartmaları gerekir. (Bilmen, Kamus, II, 511 vd.)
Hz. Nebî sallallahu aleyhi vesellemin, kuşu ölen bir çocuğu teselli etmesinden hareket eden âlimler, eziyet etmemek, aç ve susuz bırakmamak şartıyla kafeste kuş beslenmesini caiz görmüşlerdir. Nitekim Sahâbe-i Kirâm’ın evlerinde kedi ve kanarya gibi hayvanları besledikleri bilinmektedir.
Yine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin evinde hayvan beslediği, yalnızlıktan yakınan bir sahabiye de güvercin veya horoz beslemesini tavsiye ettiği rivayet edilir. Ancak bağımlılık derecesine varan güvercin besleme gibi hobiler dinen uygun görülmemiştir.
Köpeklerle ilgili hükümler ise diğer hayvanlara göre farklıdır. Evinde süs için köpek besleyenin hayırlı amellerinin her gün eksileceği, evine rahmet meleklerinin girmeyeceği, köpekle yolculuk edenlere rahmet meleklerinin eşlik etmeyeceği gibi hadislere bakan âlimlerimiz, av ve bekçi köpekleri dışındaki köpekleri beslemeyi caiz görmemiştir.
Çünkü köpek, kedi gibi temiz değildir ve necaseti etrafına taşır. Peygamberimiz’in bir vakit Medine’deki av ve çoban köpeklerinin dışında kalan bütün köpeklerin öldürülmesini emrettiği bilinen bir husustur.
O’nun bu emri vermesinin sebebi olarak, o vakitler Medine’de köpek beslemenin yaygınlaştığı ve köpeklerin insanlara saldırıp zarar vermelerinin arttığı söylenmiştir. Nitekim son yıllarda memleketimizde bu tür başıboş köpekler yüzünden birçok ölümlü ve yaralanmalı olaylar yaşanmaktadır. İlgili hadislerden ve maslahat ilkesinden hareket eden âlimler, insanlar ve diğer canlılar için tehlikeli hale gelen başıboş köpeklerin kısırlaştırılmasına ve gerekiyorsa itlaf edilmesine cevaz vermişlerdir
(Koşum, Hayvan Hakları, s.70 vd.)
Avcılık normalde mübah bir faaliyettir. Kişi usulüne uygun avladığı hayvanın eti ile kendisi ve ailesini besler, derisinden yararlanabilir. Fakat böyle bir ihtiyacı olmadan sırf vakit geçirmek ve eğlenmek amacıyla avcılık mekruhtur. Hadis-i şeriflerde hayvan peşinden koşularak yapılan bu tür avcılığın gaflete sebep olacağı bildirilmiş, boş yere hayvan öldürmenin vebali de şöyle anlatılmıştır: “Kim haklı bir sebebe dayanmadan bir serçe, hatta ondan daha küçük bir canlıyı öldürürse, o hayvan kıyamet günü davasını Allah’a götürür ve; ‘Ey Rabbim! Falanca beni bir yararı olmaksızın öldürdü’ der.” (Nesâî, Dahâyâ, 8; Sayd 34)