Aramak

Semerkand Seyahat Günlüğü

BİR CAMİ
BİR RAHLE
BİR MUSHAF

Timur’un Semerkand’da yaptırdığı eserlerin bir zamanlar en büyüğü, en gösterişlisi olan Bibi Hanım Camii’ndeyiz. Bir zamanlar diyoruz, çünkü kaynaklarda anlatılan büyüklük ve ihtişamın ancak bir kısmı, o da yeniden inşa veya restorasyonlarla günümüze taşınabilmiş. Bu büyük mabet miladi 1399 ile 1404 yılları arasında cuma camii olarak inşa edilmiş. Kapalı alanında on bin kişi namaz kılabiliyormuş. O günlerden geriye, avluya açılan devasa taç kapısı ile avlu etrafındaki eyvan kalıntıları, birine yine büyük bir taç kapısı ile girilen ve birbirinden bağımsız mavi kubbeli üç bölüm ve minareleri kalmış. 

Camiye adı verilen Bibi Hanım, Timur’un Cengiz soyundan büyük hatunu Saray Mülk Hanımmış. Halk ona Osmanlı’daki “hanım sultan” anlamına ve daha çok da bir saygı ve bağlılık ifadesi olarak “Bibi Hanım” diyormuş. Timur, hükümdarlık meşruiyetini Cengiz hanedanına damatlığıyla kazandığından, bir minnet borcu olarak hatununun adını vermiş. Ama aslında 1399’da zaferle döndüğü Hindistan seferi sonrası şükrünü eda maksadıyla yaptırmış bu camiyi. 

Bize yapıyı gezdiren görevliler, camiyi bizzat Timur’un tasarladığını, Yıldırım Beyazıt’la savaşını da kapsayan Batı seferine çıkıncaya kadar her gün cami inşaatını ziyaret ettiğini anlattılar. Bu ziyaretleri sırasında, Bakara suresinde Hz. İbrahim aleyhisselamın Kâbe’yi yeniden inşa ederken yaptığı duanın aktarıldığı, “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin. Bizi sana teslim olanlardan eyle. Soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerimizi göster. Tevbemizi kabul et; muhakkak ki tevbeleri kabul eden de merhameti bol olan da ancak sensin.” mealindeki 127. ve 128. ayetlerini mutlaka okurmuş. 

Batı seferine çıktığında da uzaktan uzağa takip etmiş inşaat sürecini. Fakat 1404’te dönüp geldiğinde caminin kısa süre önce yapılıp bitirilmiş halini beğenmemiş. Küçük bulduğu taç kapısını eni ve boyu kırkar metreyi aşacak şekilde yeniden yaptırmış; yapının bazı başka kısımlarında da inşaat tekniklerinin sınırlarını zorlayan değişiklikler istemiş. 1405’te vefat eden Timur, öleceğini sezmiş gibi bu değişiklikler için acele ediyormuş bir de. Bibi Hanım Camii’nin yapıldıktan kısa süre sonra yıpranması, küçük depremlerde bile tahribata uğraması Timur’un bu müdahalelerine bağlanıyormuş.

Rehberlerin aktardıkları bu bilgileri dinliyorduk ama aklımız daha taç kapıdan girer girmez avluda gördüğümüz taştan yapılmış kocaman bir rahledeydi. Kadın ziyaretçilerden bazılarının, uzunluğu iki buçuk metreyi bulan bu taş rahlenin ayakları arasındaki boşluktan sürünerek geçmeye çalıştıklarına şahit olmuştuk. Bunlar çocuk sahibi olamayan kadınlarmış ve rahlenin altındaki dar aralıktan öbür tarafa geçebilmeleri halinde çocuklarının olacağına inanılıyormuş. 

Sonradan ortaya çıkan bir hurafeymiş bu, çünkü taş rahle caminin ayakta olduğu devirlerde içeride mihrabın yanında duruyormuş. Hz. Osman radıyallahu anhuya nispet edilen ve önceleri Timur’un türbesinde daha sonra da Ubeydullah Ahrar hazretlerinin dergâhı bitişiğindeki Ak Medrese’de muhafaza edilen bir Mushaf, her ramazan camiye getiriliyor, mukabele okumaları için bu taş rahle üzerine konuyormuş. Kûfî hatla deri üzerine yazılan, açılmış haliyle sayfalarının kenardan kenara uzunluğu bir metreyi geçen bu mushafı, şimdilerde sergilendiği Taşkent Arkeoloji Müzesi’nde ziyaret imkânı bulmuştuk. Sayfalar üzerindeki kan lekelerinden dolayı bunun Hz. Osman radıyallahu anhunun şehadeti esnasında okuduğu mushaf olduğu söyleniyor. 1868’deki Rus işgalinden sonra götürüldüğü Petersburg’la başlayan ve Ufa’ya kadar uzanan değişik şehirlerdeki altmış yıllık yolculuğu Taşkent’te tamamlandığında, 950 varaktan oluşan nüshadan geriye 353 varak kalıyor. Sayfalarının neredeyse üçte ikisi kayboluyor yani. 

Çıkışta birbirimizle konuşurken anladık ki bu gezide hepimizin aklında üç şey kalmıştı. Kapısından bilet alınarak girilen ve içinde namaz kılınamayan bir cami, hurafelere alet edilen bir rahle ve sayfaları yağmalanmış bir mushaf! Bu durum, sadece Semerkand’da değil, bütün Batı Türkistan coğrafyasında, önce Çarlık Rusyası’nın sonra Sovyet rejiminin tasallutuna maruz kalan kardeşlerimizdeki dağınıklık ve savrulmanın da izahı gibi geldi bize. Ama ümitsiz değildik. Bu toprakların derinliklerinde, kaybolmayan ve her dem yeniden doğuşu, yeniden dirilişi mümkün kılan bir “öz” vardı çünkü. Biz bunu İmam Mâtürîdî türbesini ziyaretimizde bir kere anlayacaktık.

Bibi Hanım Camii Avlusunda Bulunan Taş Rahle

Yusuf Kıssasından Bir Kesit

İmam Mâturidî rahmetullahi aleyhin, çevre düzenlemesi yapılmış geniş bir alandaki muhteşem türbesini ziyaret ediyoruz. Asıl adı Muhammed olan Ebu Mansur el-Mâturîdî, bilindiği üzere Hanefîlerin itikattaki mezhebi Mâturidîliğin imamıdır. Bugün artık Semerkand’ın bir mahallesi haline gelen Mâturid köyünde doğan bu kelâm, tefsir ve fıkıh âlimi “Darü’l-Cüzcâniyye” diye bilinen meşhur medresede tahsilini tamamlar ve henüz yirmili yaşlarda iken aynı medresenin baş müderrisi olur. Miladi 944 yılındaki vefatına kadar da burada ders verir, talebe yetiştirir. En çok da Ehl-i Sünnet dışı bâtıl anlayışlara karşı mücadelesiyle öne çıkacak ve “İmâm-ı Ehlü’s-Sünne” diye anılacaktır. Mâturidî’nin vefatından beş yüz yıl sonra Hâce Ubeydullah Ahrar hazretleri, Türkistan Müslümanlarının itikaden sağlam kalabilmiş olabilmelerini, zamanında onun akaidimizi en sahih şekilde zapt etmesine bağlayacaktır. 

Türbenin çevresinde bize İmam Mâturidî’yi anlatan mollanın, ondan bahsederken sık sık “kudvetü’l-ferîkayn” tabirini kullanması dikkatimizi çekiyor. Bu tabirin, “âlim ve âriflerin önderi” yahut “zahir ve bâtın ilimlerinin imamı” anlamına geldiğini biliyoruz. Ama kulaktan dolma bir malumatla da olsa İmam Mâturidî’yi zâhir ulemasından diye tanıyor, tasavvufla irtibatını hatırlamıyoruz. Bize İmam’ı anlatan molla tereddüdümüzü fark edince, “bu topraklardaki hiçbir âlim tasavvufa bigâne değildir” diyor. Onun “Te’vîlâtü’l-Kur’ân” adını verdiği tefsirinden, bazı ayetlerle ilgili yaptığı tasavvufî yorumlardan örnekler aktarıyor. Nitekim “kudvetü’l-ferîkayn” nitelemesi de Mâturidî’nin yakın dostu ve talebesi, meşhur sûfîlerden Hâkim es-Semerkandî’ye aitmiş. Hatta eski kaynakların, “zamanında ilimde, anlayışta, takvada ve mezhepleri bilmede yegâne idi” diye tanıttığı İmam Mâturidî’ye, bütün mürşitlerin saygı gösterip itibar etmesi sebebiyle, “Semerkand meşayıhının reisi” de deniliyormuş. 

Bir estetik harikası olan türbenin, geleneksel mimarî tarzına rağmen 2000 yılında yapıldığını öğrenince şaşırdık. Türbenin yapılış hikâyesi ise daha bir şaşırtıcıydı. Hz. Yusuf aleyhisselamın kuyuya atılışına ve oradan kurtulmasına benzeyen ibretlik bir hikâyeydi bu. 

İmam Mâturidî rahmetullahi aleyh vefatından sonra, şimdi türbesinin bulunduğu alanda bir ulema mezarlığı olan Çâkerdîze kabristanına defnediliyor. 1920’li yılların başlarında Sovyet rejimi bu mezarlığı iskâna açıyor ve üzerine Yahudilerin yerleştirildiği bir mahalle kuruluyor. İmam Mâturidî’nin mezarı bir Yahudi evinin beton döktüğü avlusunun altında kalıyor. Ancak Semerkandlılar orada bir mezarlık olduğunu unutmuyor, unutturmuyorlar. Özbekistan 1991’de bağımsızlığını kazanınca Türkiye’den hamiyet sahibi bir grup Müslüman, Semerkand’a gelip itikattaki imamlarını atıldığı kuyudan çıkarmak üzere işe koyuluyorlar. Civardaki yaşlılarla konuşup Mâturidî’nin mezarının üzerine yapıldığını tespit ettikleri Yahudi evini satın alarak içeride kazı çalışmalarına başlıyorlar. Nihayet İmam’ın mezar taşına ulaşılıyor ve defnedildiğini düşündükleri yere mütevazı bir mezar yaptırarak, evi Özbekistan devletine hibe ediyorlar. Özbek hükümeti ise bütün bir mahalleyi istimlak ederek şimdiki çevre düzenlemesini ve ihtişamlı türbeyi yapıyor. Devletin yürüttüğü kazılarda bulunan pek çok mezar taşı da bugün türbe içinde sergilenmekte. 

Hem Özbekistan devletinin İmam Mâturidî’nin hatırasına gösterdiği saygı ve ihtimam, hem de kafileler halindeki türbe ziyaretçilerinin hiç eksik olmaması, bu topraklardaki yeniden dirilişe dair ümidimizi biraz daha güçlendiriyor. 

(Gelecek ay: Semerkand Evinde Tarih Sohbeti)

İmam-ı Mâtürîdî Hazretleri Türbesi, Semerkand, Özbekistan

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy