Aramak

Tencere

İki Benzemez
Bir Arada

Dünya üzerinde değişmeyen iki şey vardır: Biri fizik yasaları, diğeri ise erkeklerin kadınları anlamıyor ve anlamayacak olmaları. 

Mevsimler gelir geçer, savaşlar son bulur, ülkelerin sınırları yeniden çizilir, iklim değişir, kutup ayıları bile çöle yerleşir ama bu durum değişmez! 

Erkek ırkının yediden yetmişe tüm üyelerinin kimi zaman uzaklara dalıp gitmelerinin, kimi zaman da kendi ümüklerine çökmek, yahut camı açıp yangın var diye bağırmak istemelerinin yegâne sebebi budur. Çünkü onlara göre kadın ırkı anlaşılmazdır, ebediyen de anlaşılmaz kalacaktır!

Oysa bu konuya özne olan garibanlar anlaşılmaz varlıklar değillerdir. Hepimizin en az birkaç yüz yerden de duyduğu yahut okuduğu üzere, yalnızca zihinlerinin işleyiş biçimleri erkeklerden farklıdır. 

Erkeklerin beynindeki nöronlar, birbirlerine “sinapslar” ile bağlanarak kimyasal ve elektriksel iletilerin gönderimini sağlar. Fakat kadınların beynindeki nöronlar birbirine anılar, hormonlar, neşeli inişler, asabî çıkışlar, kaygılar, yıkanması gereken çamaşırlar, yeri geldiğinde kışlık turşular, kaynanalar ve kayınbabalar ile bağlıdır! 

Bu sebeple erkek beynine giden bir uyaran sadece birkaç reaksiyona sebep olurken, kadınlar için aldıkları nefes bile uyaranlardan sayılmaya müsaittir. Dolayısıyla verdikleri tepkiler de bu yönde olur.

. . .

– Ooooh, getir hayatım getir! Hiç çay içemedim bugün işyerinde doğru dürüst. Eline sağlık, tavşan kanı vallahi.

– Afiyet olsun. Kurabiye de yaptım, şunu izlerken yeriz.

– Aaa? Bizim düğün değil mi bu?

– Kaç zamandır aklımdaydı da seninle izleyelim dedim. Giriş müziği ne güzeldi di mi? Ablan ille de öbür şarkı olsun demişti de ben bu olacak demiştim hatırlıyor musun? Ayy gelinliğim çok güzeldi ama. Gencecikmişim şuna bak!

– Sen hâlâ gençsin hayatım. Memduh amcam değil mi şu? Rahmetli... ne güzel insandı!

– Güzel insandı, kabri nur olsun da gram altınla çıktı geldi. Onun üç oğluna da çeyrek takmıştınız, birini bile getirmedi.

– Neyse, ölmüş gitmiş adam, boşver şimdi. Halama bak, kan ter içinde yine koşturuyor. Canım benim, ne yorulmuştu ama günler öncesinden gelip...

– Yoruldu sağolsun. Ama kına yakılırken ille de kına türküsünü ben söyleyeceğim demeseydi iyiydi. Milletin kulağı kanadı ayol!

– Abartma şimdi sen de! Tamam, sesi çok güzel değildir ama içinden gelmiş ne yapsın.

– İleri sarsana biraz, o halanın büyük kızı ne takmış bi bakalım. O da çeyrek takmıştı sanırım. Babanlar ona bilezik takmamış mıydı?

– Ben nerden bileyim yahu, çocuktum onun düğününde ben. Sen nerden hatırlıyorsun olmadığın düğünün takılarını ayrıca?!

– Annen anlatmıştı. Ortanca kızın çeyizine de mikrodalga fırın almışsınız, ama o ablana patikle yemeni getirmiş utanmadan!

– Neyse ne, geçmiş gün! Aaa, Salih dayıma bak? Halayın başını kimselere bırakmamıştı.

Sadece halayın değil, fotoğrafçının başını da bırakmamıştı! Düğün boyunca kendi ailesinin en az 356 kare fotoğrafını çektirdi sağolsun. Allah’tan stüdyoya da gelip düğün albümüne gireyim demedi. Fotoğraf dedim de aklıma geldi, hani sizinkiler düğünde dört bilezik daha takacaklardı? Nişanda takılanlarla düğün yaptılar bana.

– Hah, ben de konu ne zaman bileziklere gelecek diyordum! Hem sen fotoğrafçıdan oraya nasıl geldin Allah aşkına?

– Kuyumcuyla fotoğrafçı yan yanaydı da ordan! Evet, ne oldu benim dört bilezik?! Hani konuşacaktın babanla, ev satılırken alacak diyordun? Ev satılalı yıl oldu hâlâ ses seda yok?

– Yapma Allah aşkına Sadiye, ağız tadıyla bi çay içelim, ne olur başlama akşam akşam.

Tabi tabi! Sizinkilere gelince lâf yok, bana gelince başlama akşam akşam di mi. Ben yeni gelinim diye edebimden ağzımı açmadım, on üç sene oldu, bileziklerin yerinde yeller esiyor! Bugün altın olmuş kaç para, haberin var heralde senin de. Birkaç yıl önce altıma araba çekerdim ben o kadar bilezikle araba! Ben bileziklerimi istiyorum.

– Fesübhanallah…

– Ara babanı!

– Efendim??

– Kalk ara babanı, Sadiye bileziklerini istiyormuş de! Evse ev satıldı, eline toplu para geçmişken alsın bana bileziklerimi!

– Bu saatte mi? Arayıp ne diyeyim ben adama gecenin bir yarısı şimdi?

Ben anlamam, ara. Ya o bilezikler alınır ya da ben anneme gidiyorum! Şunu da kapat, Mualla teyzeni çekiyor bi saattir, gördükçe sinirlerim tepeme çıkıyor! Tutturmuştu oğlanın sünnetinde ille de kirvesi biz olacağız diye. Beş kuruş harcamadan kirvelik yaptı enişten. Ara diyorum babanı!..

. . .

Bana sorarsanız kadınların zihnindeki çağrışım sisteminin hızını ve ölçeğini anlamaya çalışmaktan vazgeçin. Kendinizi yorduğunuzla kalırsınız. Yetmezmiş gibi bir de üzerine eklenen hızlı duygu geçişleri ve size zaman zaman zulüm hâline gelebilen hassas terazi ayarındaki ruhsal modları, size hayatı sorgulatır yoksa!

Baktınız patlamayı işaret eden ibre yükseliyor, hemen olduğunuz yerde kollarınız içe dönük biçimde cenin pozisyonu alıp ölü taklidi yapın. Olası şarapnel isabetlerinden korunmak için de başınızı ellerinizin arasına alıp, en yakınınızda bulunan duvara boş gözlerle bakmayı seçebilirsiniz. Böylece sizin için endişelenmeye başlayıp konuyu erteleyeceği o birkaç dakika, size kaçmanız için zaman kazandıracaktır. Kolay gelsin. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy