Aramak

Timur Karahan

Okumak Anlamak Olmak

Kendini bilmeyen insan haddini de bilmiyor. Meleklerin en âlimi olduğu halde kibre kapılıp Allah’ın emrine uymadığı için huzurdan kovulan şeytanın askerine dönüştürüyor.

Anlamanın da anlaşılmanın da hayli zorlaştığı bir devirde yaşıyoruz. Yaşadığımız dünya, krizler, gerilimler, çözülmesi pek de mümkün görünmeyen problemler birbirimizi anlamada zaafa düşürüyor bizi. Adeta duyularımız köreliyor, kendi içimize çekiliyoruz. 

Diğer taraftan uçsuz bucaksız bilgi denizine dönüşen internette her an yeni şeyler paylaşılıyor. Her gün binlerce kitap yayımlanıyor. Her ay yüzlerce dergi hazırlanıyor. Kitaba dergiye onca para harcamamıza, günümüzün önemli bir kısmını da internette geçirmemize rağmen algımız anlayışımız gelişip serpilmiyor, hâlâ birbirimizi anlamıyoruz. 

Okumakla göz gezdirmeyi birbirine karıştırdığımızdan belki de. Okumak almak, kendine katmak demek. Belki de okumuyoruzdur. Zaten kitapları sadece biriktiriyor, dergileri elimize bile almıyor, internette ufkumuzu genişletecek bilgilerle hemhâl olmak yerine sosyal medyada saatlerimizi harcamıyor muyuz? 

Böyle böyle kendi dünyamızda oyalanıyor, içimize kapanıyoruz. Belki daha da vahimi, hapsolduğumuz küçücük ekranlardan yayılan türlü çeşit fitnelerle zehirliyoruz içimizi. 

Oysa bilmek için gerçekten okumalıyız. Okumalıyız, ama nasıl?

Okumanın Manası 

Bu sorunun cevabı için Yunus Emre kuddise sırruhûnun o meşhur ve hikmetli sözlerine başvuralım: 

“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin
Bu nice okumaktır?” 

Bilmek, kâhir ekseriyetimize göre dünyaya ve ukbaya dair idrakin anahtarı olarak görülse de Hazret, ilmin yani bilmenin kişinin kendini bilmesi demek olduğunu, şayet kişi okudukları üzerinden kendisiyle yüzleşemezse okumanın bir işe yaramayacağını söylüyor. Devam edelim: 

“Okumaktan mânâ ne?
Kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir.”

İlk dörtlükte zikrettiği hakikati açıyor burada Yunusumuz. “Kendini bilen Rabbi’ni bilir.” hikmetine atıfta bulunuyor ve okumaktan maksadın kişinin Hakk’ı bilmesi olduğunu, eğer böyle bir sonuca ulaşamazsa boşu boşuna emek verdiğini hatırlatıyor. 

“Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir.” 

Bilmek için okumak lazım demiştik. Derviş Yunus da eğer Allah Teâlâ’yı bulmaz isek okumanın, bilmenin, taat ve ibadetin hiçbir anlamının olmadığını söylüyor. Ve son dörtlükte noktayı koyuyor: 

“Yunus Emre der; hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.” 

“Ey hoca” diyor Tapduk Emre’nin Yunus’u, bin kere hacca da gitsen, 24 saat ibadet de yapsan o yüceler yücesinin “nazargâhım” dediği bir gönüle girmedinse, girmek bir yana bir de yıktın ise hüsrandasın. 

Kendini Bilmek Haddini Bilmektir

Madem okumak, bilmek böyle ince, çetin bir iş, elimizi eteğimizi çekip kendi ezberlerimiz üzerinden devam mı edeceğiz? Elbette hayır! En azından üzerimize farz olan miktarını öğrenmekle mükellefiz. Umulur ki o bilgi bir aydınlanmaya, uyanışa sebep olur. Bilmiyorsak böyle bir imkânımız yok demektir. 

Bir yanda ezberlerimiz... Fakat ilim dediğimiz şeyin maksadının, bütün irfan ehlinin söylediği gibi bizi Hakk’a ulaştırmak olduğunu aklımızın bir köşesinde tutmalıyız. Aksi halde çok bilenlerimizin bile Cuma suresinde ifade buyurulan “Sırtında kitap taşıyan merkepler” durumuna düşme tehlikesi var. Allah muhafaza! 

Bir de bilmenin kibri var. Hepimiz koca profesörlerde nice örneklerini görüp yadırgıyoruz. Hakk’a ulaştırmayan ilim, insanı nefsinin kulu haline getiriyor. Küstahlaştırıyor. Kendini bilmeyen insan haddini de bilmiyor. Meleklerin en âlimi olduğu halde kibre kapılıp Allah’ın emrine uymadığı için huzurdan kovulan şeytanın askerine dönüştürüyor. 

“Haddini bilmek, az sonra ölecekmiş gibi yaşamaktır” diye bir söze rastladım. Ne kadar doğru! Hakikaten de insanoğlu az sonra ölecekmiş gibi yaşasa, ne kendisine ne başkasına zarar verebilir. Az sonra ölecekmiş gibi yaşayabilen insan yaptığı her işte Allah’ın rızasını gözetmeye çalışır. Okumaya, bilmeye Rabbi’ni bilmek için sarılır. Allah için okur, Allah için konuşur, Allah için yürür. Allah için yaşar ve Allah için ölür.

Dünya boş değil; böyle yaşayıp böyle ölenleri de görüyoruz hamdolsun. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy