ZÂHİRİ VE BÂTINI İLE
EV
Arapçada beyt, “dâr” ve “mesken” kelimeleri ile ifade edilen ev, insanın ve ailesinin yaşadığı, barındığı yer anlamına gelir. Nitekim erkek ve kadının nikâhlanıp ailelerini kurmalarına da “evlenmek” denir. Bu yazımızda hayatımızda önemli bir yeri olan ev konusuna ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açısından ve İslâmî ölçülere göre bakacağız.
Kur’an-ı Kerim’de meskene değinilirken insanların dünya ve âhiretteki yerleri kastedilir. Bazen de azgınlık ve taşkınlıkta ileri giden Âd, Semûd, Sebe gibi kavimlerin yaptıkları binaların, onca ihtişamına rağmen artık ıssız harabeler haline geldiği ve bu hallerinden ibret alınması istenir. (A‘râf 74; el-Hicr 82; eş-Şuarâ 149 Hac 45-46)
Müminler de “akrabalarının, mallarının ve evlerinin kendilerine Allah’tan, Resûlü’nden ve cihattan daha sevimli geliyorsa ilâhî gazabın gelmesini beklemeleri” buyurularak ikaz edilmektedir. (Tevbe 24) Kur’an-ı Kerim’de genel olarak dünya evleri yerilirken âhiret evleri övülmektedir.
Ev ihtiyaçtır
“Allah size evlerinizi huzur ve sükûn (dinlenme) yeri yaptı.” (Nahl 80) ayeti ve “Kim bizim emrimizde görevli ise (hanımı yoksa) evlensin, hizmetçisi yoksa bir hizmetçi tutsun, evi yoksa ev alsın” (Ebû Dâvûd, İmâre 9, 10; İbn Mâce, Ruhûn 24) hadis-i şerifi evin barınmak, dinlenmek ve hayatını devam ettirmek için zaruri ihtiyaçlardan olduğuna işaret etmektedir. Zaten İslâm fıkhında da oturulan ev aslî ihtiyaçlardan sayıldığı için zekâtını vermek gerekmez.
Evinde kalan kişi sıcak, soğuk gibi sıkıntılardan korunur, namusunu, şerefini muhafaza eder. Fitnelerden korunur. Nebiy-yi Muhterem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, fitne zamanlarında sanki bir demirbaş eşya gibi eve kapanmayı tavsiye etmiştir.
Ev ile ilgili bir özellik de kişinin mutluluğunun anahtarlarından sayılmasıdır. Bununla alakalı meşhur hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Üç şey ademoğlunun mutluluğundan, üç şey de onun bahtsızlığındandır. Mutluluğundan olanlar sâlih eş, sâlih ev ve sâlih binektir. Bahtsızlığından olanlar ise kötü eş, kötü ev ve kötü binektir.” Bir rivayette ise “eş” yerine “komşu” geçer. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 169)
Hadis-i şerifte geçen “sâlih” kelimesi dindar, iyi, uygun, elverişli, kullanışlı gibi anlamlara gelir. Buna göre iyi eş veya komşu, oturmaya ve kullanmaya uygun, ciddi sorunları olmayan ev ve binek araçları kişinin mutluluğuna sebeptir. Kullanışsız ev, insanı huzursuz eden eş, tamirciden çıkmayan otomobil insanın ömrünü yer. Yine de bunların takdir-i ilâhî olduğunu, bazen insan için hayırlı olanın hoşuna gitmeyecek şeylerde olabileceğini de akılda tutmak gerekir.
İhtiyaç dışı her fazlalık âhirette vebaldir
Gerek ayet-i kerimelerde gerekse hadis-i şeriflerde yeryüzünde ebedi duracakmış ve âhireti unutmuşçasına yapılar inşa etmek hoş karşılanmaz. Kuran-ı Kerim’de özellikle süslü, ihtişamlı binalar yerilmiş, kâfirlerin evleri bu özellikleriyle zikredilmiştir. Hatta Rabbbimiz; “eğer insanlar kâfirlere imrenecek olmasalardı kâfirlere gayet konforlu, altın ve gümüşlerle süslü evlere sahip olma imkânı vereceğini” bildirmektedir. (Zuhruf 33, 34) Yani ihtişamlı ve gösterişli evler kâfirlere layık görülmüştür. Çünkü onlar âhiretten gafildirler ve cennetten de nasipleri yoktur. İyiliklerine görüp görecekleri karşılık sadece bu dünyadadır.
Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin sünnetinde de gereksiz ve şatafatlı yapılara yer yoktur. Kendisi böyle yapılardan hoşnut olmadığını hem davranışlarıyla hem de sözleriyle belli etmiştir. O, “Allah bir kişinin kötülüğünü dilerse malını inşaata infak ettirir” (Buhârî, İsti’zan 53) buyurmuş, “inşaata harcanan parada sevap ve hayır olmadığını” (Tirmizî, Kıyâme 41; Nesâi, Cenâiz 2) vurgulamıştır. Öyle ki bir vakit Medine’deki gereksiz inşaatları kontrol için de Hz. Ali radıyallahu anhuyu görevlendirdiği rivayet edilmiştir.
Bugün bize reklamlarla dayatılmaya çalışılan lüks ev sahibi olma hayallerinin ne kadar gereksiz, hatta dinen sakıncalı olduğunu şu vaka ile anlamaktayız:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine’de dolaşırken kerpiçten yapılmış yüksek bir ev görmüştü. Bir zaman sonra binanın sahibi O’nun bulunduğu meclise geldi ve defalarca selam vermesine rağmen Hz. Peygamber selamını almadı, hatta ona kızarak yüz çevirdi. O’nun bu tavrının yaptığı yüksek binadan kaynaklandığını öğrenen sahabi de o evini yıktı. Sonra Hz. Peygamber oradan tekrar geçerken binanın yıkılmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu: “Gerekli olanın dışında yapılan her bina kıyamet günü sahibi için bir vebaldir.” (Ebû Dâvud Edeb, 156-157) Bu hadis-i şeriften binanın kendisi kadar, binaya yapılan ihtiyaç dışı ilavelerin de kastedilmesi muhtemeldir.
Günümüzde biraz para denkleştirenin müteahhit olup gelişigüzel binalarla felaketlere zemin hazırlaması, ahir zaman alametleri arasında sayılan “deve çobanlarının yüksek binalar yapmakta yarışmalarını” çağrıştırmaktadır. Deprem olan bölgelerde binaların çekiciliği yerine sağlamlığına önem verilmiş olsaydı belki bu kadar can ve mal kaybı yaşanmayacaktı. Bu ihmal zincirinde dayanıksız binaları yapan ve denetleyenler gibi bilinçsiz alıcıların da vebali vardır.
Bina inşasında lüksün yerilmesindeki hikmetleri düşündüğümüzde böyle yapıların sakinlerine dünyanın faniliğini unutturup, keyif ve safa ile oyaladıkları, sâlih amellerden geri bıraktıkları ve âhiretten gaflete düşürdükleri anlaşılmaktadır. Halbuki ne kadar göz kamaştırıcı da olsa dünya geçici yurttur; yok olmaya mahkûmdur.
Sadaka-i câriye sayılan cami, medrese, okul, hastane, vakıf gibi hizmet binalarını yapmak ise yukarıda yerilen inşaatlardan farklıdır. Bunlar ayakta durduğu müddetçe emeği olanlara sevap kazandıran ve yapılması tavsiye edilen yapılardır. Yine de bunların yapımında ölçü, ihtiyaç kadar harcama yapılmasıdır.
Ev yapmakta ve edinmekte ölçüler
Yukarıda anlatılanlardan bina yapmada ölçünün oturacak aileye yeterli kadar olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu ölçü ise yaşanılan yer ve zamana göre değişir. Geçmiş yüzyıllarda lüks sayılan müştemilat bugün ihtiyaç sayılabilir. Ev sağlam, kullanışlı ve sade olmalıdır.
Hz. Ömer radıyallahu anhu, ev yapmak isteyen Basralılara ve Kûfelilere, muhtemelen o günkü şartlarda yeterli olan üç odadan fazla ve çok yüksek bina yapmamalarını, böylelikle sünnet-i seniyyeden çıkmayacaklarını söylemiştir.
Hadis-i şeriflerde bina inşasında veya tadilatında ihtiyaç varsa evin genişletilmesi, bazen de tavanın yükseltilmesi üzerinde durulmuştur. Evin kötü olmasını darlığı ile açıklayan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, evinin darlığından dert yanan ashabına evlerini ya genişleterek ya da yükselterek kullanıma daha elverişli hale getirmelerini buyurmuştur.
Binanın sağlam yapılmasının ise güzel karşılandığını şu nakillerden anlıyoruz. Hz. Nebî sallallahu aleyhi vesellem; “Allah Teâlâ’nın işini en iyi şekilde yapan kulundan memnun kaldığını” (Beyhakî, Şuâbü’l-İman, 4/334) belirtmişti. Yine oğlu İbrahim defnedilirken, kerpiçlerin ayrılması sebebiyle kabrin üstünde oluşan oyuğun kapatılmasını istemişti. Onun bu isteğinin sebebini merak eden ashabın; “O delik ölüye ne zarar ne yarar verir” demesine karşılık, bunun ölüye fayda ve zarar vermeyeceğini, ancak (ziyarete gelen) diriyi rahatsız edeceğini, Allah’ın kulunun işini sağlam yapmasını sevdiğini buyurmuştu. (İbn Sa’d, Tabakāt, 8: 215-216)
Ayrıca sahabisi Kays b. Talk el-Hanefî radıyallahu anhunun taş ustalığını takdir ettiği de rivayet edilmiştir. Demek ki yapılan inşaatın sağlamlığı, süslenmesi gibi yerilen bir iş değildir.
Kötü huylu komşu, ezan ve kametin duyulamayacağı kadar mescide uzak olup cemaatten alıkoyması gibi durumlar da evin muhitinde olması istenmeyen özelliklerdendir. “Evden önce komşu, yoldan önce arkadaş” sözü de ev edinmede, hatta kiralamada bile göz önünde tutulmalıdır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin şu sözü de özellikle son yüzyıllarda artan inşaat sektöründeki rantçılığın bir hayır getirmeyeceğine işaret etmektedir: “Her kim bir ev satar da kıymeti ile bir benzerini satın almazsa o parada bir bereket yoktur.” (İbn Mâce, Rühûn 24) Yani gayrimenkul fırsatçılığından kazanılan para çok olsa bile bereketi ve hayrı yoktur.
Evini fahiş fiyata kiraya verenler de dolaylı olarak bu hadisin kapsamına girmektedirler. Çünkü bu davranışlar topluma zarar vermektedir. Zaten karaborsacılık, stokçuluk gibi birtakım vurgun yolları, toplumun ihtiyacı olan mallara erişimini zorlaştırdığı, zor durumda kalanların istismarına sebep oldukları için caiz görülmemiştir.
Hz. Peygamber’in evi
Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke’de doğduğu ev bugün kütüphane olarak kullanılmaktadır. Medine’deki evi ise Mescid-i Nebevî’nin doğu duvarında yan yana dizilmiş her biri yaklaşık 3,5 x 5 m boyutlarında zamanla sayısı dokuza ulaşan odalardan ibaretti.
Bu odaların duvarları kerpiçten, tavanları da yün çullarla kaplı hurma gövdeleri ve dallarıyla örtülü idi. Her odada perdeli bir bölüm olup (haremlik), bu bölümde hanımlar otururdu. Resûl-i Ekrem vefat edince bunlardan Hz. Âişe radıyallahu anhânın odasına defnedildi ve daha sonra buraya Hücre-i Saadet denildi. Ravza-i Mutahhara ise O’nun bu kabri ile minberi arasındaki bölümdür.
Kaynaklarda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme etrafındaki hurma bahçeleri ile hediye edilen iki katlı bir evden daha bahsedilmektedir. O bu evde eşi Hz. Mariye radıyallahu anhâ validemizi bir süre ikâmet ettirmiş daha sonra da bahçelerle birlikte vakfetmiştir. (Muhayrîk en-Nadrî, DİA, 31/22)
Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mescid-i Mebevî’ye bitişik odalarda sedir, yaygı, çeşitli kaplar bulunurdu. Bu yapılar Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi için yıkılınca Medine’nin büyük Tâbiîn âlimlerinden Saîd b. Müseyyeb üzülerek; “keşke yıkılmasalardı da gelecek nesiller bu odalara bakarak Allah’ın Resûlü’nün ne ile yetindiğini görürler, mal toplamaya ve bununla övünmeye rağbet etmezlerdi” demişti. (İbn-i Sa’d, Tabakât I, 499-500)
Allah Resûlü aleyhissalâtü vesselam, şehir planlaması ile de ilgilenmiş, Mekke ve Medine’de bazı bölgeleri yeşil alan ilan edip oralarda avlanmayı, ot toplamayı ve ağaç kesmeyi yasaklamış, Medine’deki ormandan ağaç kesmeyi ise yerine ağaç dikme şartına bağlamıştır. (Ebu Davud, Menâsìk 96. 32) Bugün Cennetü’l-Bakî denilen Medine’deki Bakî bölgesini de mezarlık olarak yine kendisi tahsis etmiştir.
Ev planlaması
Ev inşasında gözetilecek hususlardan biri, hem dışarıya karşı hem de aile içi mahremiyetin korunmasıdır. Ev sakinlerinin görüntü ve seslerini dışarıya aktarmayacak şekilde planlı ve yalıtımlı olmalıdır. Maalesef günümüz apartmanlarında ses yalıtımı ihmal edilmekte, özellikle yatak odası, banyo, tuvalet gibi bölümlerde mahremiyeti koruyacak seviyede tutulmamaktadır. Ayrıca bu bölümlerin daire içinde rastgele yerleşimi de sorunlara yol açmaktadır. Mümkünse ebeveyn banyosu, erkek ve kız çocuklar için ayrı odalar bulunmalıdır. Hatta Anadolu’daki eski köy evlerimizdeki gibi misafir odalarında banyo olması nezaketin bir gereğidir.
Karşı cinsten olanların bir araya geldiklerinde birbirlerinden etkilenmeleri fıtratlarının icabı olduğundan, dinimiz erkek ve kadın ilişkilerini mümkün olan en asgari seviyede tutmayı hedef edinmiştir. Erkek ve kadının birbirlerini göremeyecek şekilde ayrı mekânlarda oturması, bu amacın gereği olan tedbirlerdendir. Dilimize zamanla haremlik-selâmlık olarak geçen bu uygulamada kadınların oturduğu yere haremlik veya harem, erkeklerin oturduğu yere de selâmlık denilir. Daire planlamasında mümkünse bu esasa da riayet edilmelidir.
İslâm hukukuna göre kişi bina yaparken de binasını kullanırken de komşusuna zarar veremez. “Kim bir bina yaparsa, komşunun duvarı zarar görmeyecek şekilde sağlam yapsın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 235); “Evini komşunun evinden yüksek yapma ki komşun hava, rüzgâr (ve güneşten) mahrum olmasın.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 19/ 419) gibi hadislerden yola çıkan âlimler, kişinin mesken ile ilgili haklarını komşusuna zarar verecek şekilde kullanamayacağını söylemişlerdir.
Günümüzde binaların tuvaletleri hakkında hassasiyet gösterilmediği ve bunların kıble yönüne doğru yapıldığı görülmektedir. Açık arazide tuvalet ihtiyacı giderilirken ön ve arkanın kıbleye dönülmesinin caiz olmadığında âlimler arasında ittifak vardır. Fakat âlimlerimizin çoğu, kişinin kapalı yerde ihtiyacını giderirken önünü ve arkasını kıbleye dönmeyi mahzurlu görmezler (Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1/205). Yine de ev inşasında mümkün mertebe helanın kıbleye karşı olmayacak şekilde yerleştirilmesi tavsiye edilir. Kıbleye dönük mevcut tuvaletin düzeltilmesi için ise aşırı külfete girmeye gerek yoktur.
Evin manevi tarafı
Evin manevi tarafı ile ilgili öne çıkan husus bereketidir. Bereket, nimetin devamı, bolluk, çoğalma, ilâhî hayır ve feyizler gibi hem maddi hem manevi anlamlara gelir. Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Nebevî ve diğer mescitler, kadim hayır müesseseleri gibi yerlerde yapılan hayırlar bereket getirir. Bereketli ev içindekilere geniş gelir, orada umulmadık masraflar çıkmaz, yapılan harcamalar yeterli gelir. Mekânlardaki sâlih ameller bereketi artırır, günah ve masiyetler ise kaçırır.
Kur’an-ı Kerim, özellikle sesli okunduğu yere nur, feyz ve bereket indirir. Hz. Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem ve Ashâb-ı Kirâm’ı evlerde çokça Kur’an okunmasını tavsiye etmiş, Kur’an okunan evde bereketin artacağını ve oraya meleklerin akın edeceğini; Kur’an okunmayan evin ise hayrının az, şerrinin çok olacağını, manevi darlık ve huzursuzlukların artıp orayı şeytanların basacağını haber vermişlerdir.
(Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 1; Abddürrezzak, Sünen, 4/105, no: 6174)
Bereketli ev içindekilere geniş gelir, orada umulmadık masraflar çıkmaz, yapılan harcamalar yeterli gelir. Mekânlardaki sâlih ameller bereketi artırır, günah ve masiyetler ise kaçırır.
Sâdât-ı Kirâm’dan Abdurrahmân-i Tâhî kuddise sırruhû hazretleri de evlerdeki zulmeti gidermek için sohbet ve sesli Kur’an kıraatini öğütlemiştir. Özellikle maddi manevi darlık çekenlerin, yeni Müslüman olmuş veya tevbe edip İslâmî yaşayışa henüz geçmiş olanlar için bu tavsiyeleri dikkate almak daha yararlı olacaktır. Ne yazık ki bugün dindar insanların evlerinde bile nice günler saatlerce boş ve faydasız TV programları izlenirken, bir sayfa bile Kur’an okunmamaktadır.
Evlerde yapılması önemli olan bir diğer önemli ibadet de namaz kılmaktır. Şu hadislerde özellikle nafile namazların evde kılınması istenir: “Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbulü, insanın evinde kıldığı namazdır.” (Buhârî, Ezân 81) ve “Evlerinizi kabristana çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara suresi okunan evden kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn, 212)
Farz namazda ise asıl olan cami cemaatiyle edasıdır. Buna imkân bulunamaması halinde ev, işyeri gibi mekânlarda kılınmasıdır.
Evde misafir ağırlamak da hem bereket hem de şükür vesilesidir. Bazı İslâm âlimleri misafire ikram etmeyi sanki evin zekâtı gibi görmüşlerdir.
Evdeki bereketi kaçıran işlerin başında elbette ki haramlar gelir. Masiyet olan yerden melekler çıkar, şeytanlar girer. Haram işlenilen yerde yapılan ibadetin de faydası beklenildiği kadar olmaz.
Bunun dışında, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem evlerde bakınca dünyayı hatırlatan gereksiz süslemeleri, hayvan resim ve heykellerini, başka dinlere ait sembolleri gördükçe bunların kaldırılmalarını emretmiştir.
Evin ve etrafının pis bırakılması da sünnet ile bağdaşmayan işlerdendir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem yatmadan önce besmeleyle kapıların kapatılması, yiyecek kaplarının yine besmeleyle üzerlerinin örtülmesi, kandil ateşinin söndürülmesi gibi bazı tedbirlerin alınmasını istemiştir. (Müslim, Eşribe 96) Böyle yapmakla kötü niyetli insanların, fare ve haşarat gibi irili ufaklı bazı hayvanların ve birtakım kazaların sebep olacağı zararlardan korunmak mümkündür. Günümüzde yatmadan önce elektrikli aletlerin gücünün kesilmesi de aynı şekildedir. Bulaşıkları öylece bırakmak da mahzurludur. Bu işlerin besmele ile yapılmasında ise farklı bazı sırlar vardır.
Malumdur ki insanlar olarak aynı dünyanın farklı boyutlarını cinler ve şeytanlar ile paylaşmaktayız. Her ne kadar bu mahlûkat kolay kolay bize zarar veremeseler de bu konulardaki sünnet-i seniyyeye uymamız menfaatimizedir. Bu varlıklar, besmele ile yapılan işlere müdahale edemez, nimetlere ortak olamaz. Nitekim yukarıdaki hadis-i şerifte geçtiğine göre, şeytanlar besmele ile kapatılan kapıyı ve kabı açamazlar. Yine besmele cin ve şeytanların insanların avretlerini görmesini engeller. (İbn Mâce, Taharet 9) Bunun için evin avret yerlerin açıldığı hela, banyo gibi bölümlerine girerken veya soyunurken “bismillâh” şeklinde besmele çekmek tavsiye edilmiştir.
Bazen de oturulan muhit kişi için hayırlı olmayabilir. Nitekim Hz. Peygamber, sonradan taşındıkları yerde hem ölümlerin arttığını hem de mal varlıklarının azaldığından yakınan sahabisine başka bir yere taşınmalarını buyurmuştur. Ayrıca şu duaları da yapmıştır:
“Bizi yedirip içiren, ihtiyaçlarımızı karşılayan ve bizi barındıran Allah’a hamdolsun. İhtiyacını karşılayacak, barınak verecek kimsesi olmayan nice kişiler vardır!”
“Allahım! Günahlarımı bağışla, evimi geniş ve ferah, rızkımı bereketli kıl!”