Selâmette Kalmak İstiyorsan
12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi İmam Gazâlî rahimehullah “Minhâcü’l-Ârifîn: Âriflerin Yolu” adlı eserinde sûfîlere şu nasihatlerde bulunur:
Ey sûfî! Selâmette olmayı (kurtuluşa ermeyi) iste. Çünkü onu isteyen bulur. Belaya uğrayan kimse selâmete çıkmayı istemelidir. Selâmet şunlarla elde edilebilir:
• İnsanlar arasında tanınmamakla elde edilebilir. Bu ise zamanımızda zordur.
• İnsanlardan ayrılarak, tek başına yaşamakla (uzletle) elde edilebilir. Bu ise ilkinden bir derece aşağıdır.
• Susmakla elde edilebilir. Bu da uzletten bir derece aşağıdır.
• Kişiye sadece yarar sağlayan, zarar vermeyen şeyleri konuşmakla elde edilebilir. Bu da sükûttan bir derece aşağıdır.
Eğer selâmette olmayı istersen, karışık ve zor meselelerde münakaşaya girme. Hiçbir zaman benlik davasında bulunma. Çünkü selâmet bilinmemeye, bilinmemek ise benlik davasında bulunmamaya bağlıdır. Bu ise Yüce Allah’ın takdir ettiği şeylerde ben biliyorum davasını terk etmekle olur. Selâmette olmanın en güzel yolu Allah’a güvenmektir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah kuluna kâfi değil midir?” (Zümer 36)
“Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir.” (Secde 5)
Ey sûfî! Her şeyden önce farzların edasına yönel. Eğer farzlarını hakkıyla yerine getirirsen kulluk vazifeni yerine getirmiş olursun. Farzlardaki eksik ve hataları tamamlayan nafilelere de devam et. İbadetin arttıkça şükrün ve korkun da o derece artsın. Yahya b. Muâz kuddise sırruhû şöyle demiştir:
“Farzları terk edip nafilelere yönelen kimseye şaşarım. Çünkü onun durumu borçlu olduğu kişiye borcunun aynısını hediye olarak vermeye benzer. Halbuki borç veren kişi bu hediyeyi borcu yerine saymayacak, vakti geldiğinde borcunu isteyecektir.”
Ebû Bekir el-Verrâk kuddise sırruhû şöyle demiştir:
“Zamanımızda dört şey, dört şeyin yerini almıştır: Nafileler farzların, dış görünüş kalbin, insanların ayıplarını araştırmak nefsin ayıplarını araştırmanın ve konuşmak amel yapmanın yerini almıştır.”
Ey sûfî! Allah Teâlâ’nın şu kelâmını düşün:
“Anılmaya değer bir şey değilken (henüz yaratılmamışken), insanın üzerinden uzun bir zaman gelip geçmedi mi?” (İnsan 1)
Hangi hallerden geçtiğini düşün. Dünyada gördüklerinden ibret al. Bu dünya kimseye kaldı mı? Bir düşün; su gibi akıp giden şu dünya üzerinde bâki kalan oldu mu? Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:
“Dünyada bela ve fitneden başka bir şey bâki kalmamıştır.” (İbn Mâce, Fiten 24)
Hz. Nuh aleyhisselama, “Ey nebîlerin en uzun ömürlüsü, dünyayı nasıl buldun?” diye sorulduğunda, “İki kapısı olan bir ev gibi buldum. Kapının birinden girip diğerinden çıktım” demiştir.
Tefekkür, tüm hayırların kapısıdır. Sana iyilik ve kötülükleri gösteren bir aynadır.