Aramak

Saâdet Asrı'ndan

Kılıcın Hakkı

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Uhud için hazırlıklarını tamamlamış, ashabını etrafına toplamıştı. Aralarında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, meşhur savaşçı sahabi Zübeyr b. Avvam, Hz. Ali gibi ashabın önde gelenleri de vardı. 

Hz. Peygamber kılıcını kaldırarak;

– Kim bu kılıcı benden alır, dedi.

Ashabın hepsi elini uzatıp, almak için gönüllü oldular. Oradaki herkes; 

– Ben alırım ya Resûlallah, diyordu.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar seslendi: 

– Kim bu kılıcı hakkını vermek şartıyla alır?

Bunun üzerine bütün sahabi efendilerimiz ellerini indirdi ve kılıcın hakkının ne olduğunu öğrenmek için beklemeye başladı. Aralarından biri kılıcın hakkının ne olduğunu sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle cevap verdi:

– Bu kılıcın hakkı onunla hiçbir müminin öldürülmemesi ve ne olursa olsun düşman karşısında geri adım atmadan savaşılmasıdır.

Ashabın arasından önce Zübeyr b. Avvam, sonra da Ebû Dücâne radıyallahu anhumâ ellerini uzatıp gönüllü oldular. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kılıcı Ebû Dücâne’ye verdi.

Ebû Dücâne
radıyallahu anhu

Hz. Ebû Dücâne radıyallahu anhu Medineli olup Hazrec kabilesindendir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onunla Utbe b. Gazvân arasında kardeşlik bağı kurdu. Savaşlarda başına sardığı kırmızı sarıkla bilinirdi. O sarık sayesinde savaş meydanında kolayca ayırt edilirdi.

Kaynaklarda belirtildiğine göre çok güçlü ve cesur bir insandı. Boş zamanlarında savaş için antrenman yapardı. Biri Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin kılıcı olmak üzere iki kılıç taşırdı ve bu yüzden “Zü’l-Seyfeyn: İki Kılıç Sahibi” diye anılırdı.

Uhud Savaşında

Zübeyr b. Avvam radıyallahu anhu şöyle anlatıyor:

“Hz. Peygamber, kılıcı kim alır diye sorduğunda Ebû Dücâne’den önce elimi uzatmıştım. Üstelik Resûlullah’ın halası Safiyye’nin oğluydum. Ayrıca Kureyşli idim. Buna rağmen Resûlullah kılıcı Ebû Dücâne’ye vermişti. Ben de kendi kendime ‘Ebû Dücâne bu kılıçla ne yapacak, göreceğim’ dedim ve savaş esnasında bir gözümle onu izlemeye karar verdim.

Savaşta taraflar yerini aldı. Ebû Dücâne herkesin önünde kırmızı sarığını sardı. Bunu görünce yanımdaki Ensar heyecanlanıp; ‘Ebû Dücâne yine ölüm sarığını sardı!’ dediler. 

Ebû Dücâne sarığını sardıktan sonra iki kılıcı da eline aldı ve Müslüman ordusunun önünde yürümeye başladı. Ama bu yürüyüş Hz. Peygamber’in bize yasakladığı gururlu, kendinden emin bir yürüyüştü. Çalımla yürüyor bir yandan da elindeki kılıçları çeviriyordu. Bu yürüyüş müşrikleri kışkırtıyor, kimilerini de korkutuyordu. 

Onun bu yürüyüşünü gören Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: 

– Vallahi, Allah bu yürüyüşü şu harp meydanlarından başka bir yerde sevmez.”

Zübeyr b. Avvam radıyallahu anhu anlatmaya devam ediyor:

“Savaş başladı. Ebû Dücâne şiir okuyarak emin adımlarla müşriklerin arasına daldı. Bir yandan kılıçlarını savuruyor bir yandan şiir okuyor ve müşrikleri kışkırtıyordu. Karşısına çıkan herkesi yere sererek ilerliyordu. 

Ebû Dücâne’nin karşısında kimsenin duramadığı gibi Müslüman saflarını yaran ve karşısında kimsenin duramadığı bir adam vardı. O da Ebû Dücâne’nin üzerine doğru gelmeye başladı. Nihayet karşı karşıya geldiklerinde adam Ebû Dücâne’ye kılıcı savurdu. Düşmanın saldırısını savuşturan Ebû Dücâne tek hamleyle o iri yarı müşriği de yere serdi.”

Peygamber Duası

Uhud savaşında Müslüman ordusu dağılınca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem zor duruma düşmüş, etrafında onu koruyan bir avuç sahabi kalmıştı. Ebû Dücâne de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yanındaydı ve vücudunu oklara siper ederek O’nu korumaya çalışıyordu. 

Bu arada azılı müşriklerden Abdullah b. Humeyd, Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi öldürmek için atıyla üzerlerine gelmeye başladı. Müslümanları korkutmak için şöyle bağırıyordu:

– Ben Züheyr’in oğluyum! Bana Muhammed’i gösterin! Ya onu öldürürüm ya ben ölürüm!

Bu azılı müşrik baştan aşağı zırh kuşanmıştı, bu yüzden kendisine böyle güveniyordu. Ancak karşısında Ebû Dücâne çıkınca afalladı. Ebû Dücâne kılıcını çekti ve şöyle bağırdı:

– Gel yanıma! Ben Resûlullah’a kendini siper eden biriyim. Önce beni geç!

Sonra kılıcını adamın atının bacaklarına vurdu. At yere düşünce; 

– Al! Ben de Hareşe’nin oğluyum, dedi ve tek kılıç darbesiyle onu öldürdü. 

Ebu Dücâne’nin kendisini korumadaki gayretini gören Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi:

– Allahım! Hareşe’nin oğlundan ben razıyım, sen de razı ol! 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy