Aramak

Yedek Parça Dükkanı

Duanın Hızı

Dua etmeye başlıyorum; Allah’a hamdü senalar, Peygamber Efendimiz’e salât ve selamlar, güzel ailesine, arkadaşlarına, efendimin ruhuna, efendimin ruhaniyetine, aileme, dostlarıma derken... Bazı vakitler azalan, bazı vakitler daralan bir dua zamanı yaşadığımı fark ediyorum. 

Duanın süresini ve içindekileri artıran nedir? Duanın süresini azaltan, duayı hızlandıran bir sonraki dünyalık eylemimiz midir? Yoksa kalbimizdeki darlık mıdır? 

Dua başladığı an bilsen ki mehterleri diziyorsun, bendirler geliyor, evlerin damına, tepelere, minarelere salâ okuyacak sesiyle ruhumuzu mesh eden müezzinler konuşlanacak, çocuklar uyandırılıyor, her ibadet bir bayram günü provasıdır. 

Bilsen, dualar duaları çağırır ve karışır birbirinin içine. Dualar konulduğu kalbin şeklini almaz sadece, şekil verir içinden geçen kalbe. Bilsen bir durursun, ben ne yapıyorum diye. 

Dua ederken, hastaların ateşini dindiren bir serinlik olsa ilaç niyetine, yetim çocukların başı okşansa, mühimmatı bitmiş askerin kalbine cesaret inecek olsa senin dua eden nefesinle, duan yavaşlardı, alırdı içine genişleyen kalbin, cümle âlemi.

Fotoğrafın Sırrı

Eskiden karanlık odalarda, ışık girmeyen odalarda banyo edilirdi fotoğraflar, sırlanırdı. Aynayı ayna yapan, suretini herkesin gördüğü başka başkadır ama sana seni gösteren aynayı ayna yapan da sırdır. 

Hayat bir fotoğrafın içine sığmayacak. Zaten sığmadığı için de sır olan şeylerle dolu. Ama sen bir fotoğrafla bu anı ölümsüzleştirmek istiyorsun. Hâşâ, ölümlüsün ama bir kelebek avcısı gibi yaşadığın anı yakalamak, cebinde tutmak istiyorsun. 

Oysa aslı sensin, aslını yaşamak bir zamandır, tekrarı olmayan. Sen ondan vazgeçiyor, o zamanı bölüyor, içinde bir ava çıkıyorsun. 

Çektin, denizden bir kova su çektin. Koydun cebine. Fotoğrafın sırrı baktıkça sana iyi geliyor belki. Ama bilsen ki o böldüğün zaman senin kalbinin sırlandığı zamandı. Sen onu böldün. Kapıyı açtın, içeri ışık sızdırdın. Mayalanan bir âlemin içindeydin, köydeydin, bir sofradaydın. O anı yaşamak, bölmemen gereken bir nehrin akışı. 

Sen aldın okunu, attın, vurdun ceylanı, halı gibi astın duvarına. Oysa o an içinde ceylanlar koşan bir nehrin akışıydı senin kalbini sırlayan. Kalbinin sırrını bozma.

Kalbini Ustasına Götür

İnsan bazen bir şeyi bozduğunda toplamaya çalışır, toplayamaz. Eskiden merak edip bir saati açar, parçalarını dağıtıp sonra geri toplamaya
kalktığımızda toplayamazdık. 

Başımıza gelen, içinden çıkamadığımız bazı olaylar da böyledir. Yapılması gereken her şeyi yaptığımızı düşünürüz ama yerine koyamadığımız bir duygu kalır içimizde. Belki Allah’ın rızasına teslim olmak gerekiyordur. Belki daha fazla kurcalamamak gerekiyordur. Bu ne olacak şimdi,
dememek gerekiyordur. 

Bizim elimizden gelmeyen bazı şeyler belki bizimle ilgili olduğu içindir. Berberin kendini tıraş edememesi gerekir ya... 

İşte dostlar akrabalar, böyle zamanlarda size yük olan, içinden çıkamadığınız körlüklere, içinde çırpındığınız kuyulara yetişir, sizi o halden kurtarır. Bazen verdiğiniz bir sadaka, bazen bir dua, o dostluğun yüzü suyu hürmetine eksik parçayı yerine koyar, borç defterinizi kapatır. 

Yine siz kapatırsınız aslında. Çünkü o dosta giden sizsiniz, o akrabalık hukukunu koruyan sizsiniz. Sizi bir kahve çekirdeği, bir nohut tanesi gibi kavuran şey, sizi çiğlikten olgunluğa eviren çeviren, size eksik parçalarla yaşamayı kahve tadı gibi öğreten şey kalbinizin aldığı terbiyedir. 

Kalbini ustasına götür. Yedek parçasını
bulmak kolay değil.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy