Yıllar Sonra
Hayatımıza girdiği günden beri neredeyse vazgeçilmezlerden biri haline gelen sosyal medya, zannederim altın çağını yaşıyor. Yeni yeni kullanılmaya başlandığında çoğunlukla gençlerin gözdesi iken, geldiğimiz noktada işin yaş dağılımı falan kalmadı. Çok şükür(!) artık genci yaşlısı, kadını erkeği, çoluğu çömbeleği sosyal medya kullanıcısı. Hacı amcalar uzaktaki torunları ile zinhar görüntüsüz konuşmuyor, teyzeler umreden canlı yayın açıyor, hanım ablalar o ay gidemedikleri altın gününe ev sahibinin davet ettiği zoom toplantısından eşlik ediyor. Sonumuz hayrolsun.
Bu kadar yaygınlaşması hayatımıza güzellikler mi getirdi, yoksa astarı yüzünü geçti mi tartışıladursun; eski arkadaşları bulma konusundaki emekleri inkâr edilemez. Zihinlerde tatlı bir hatıra olarak saklanan ve anımsadıkça burun direği sızlatabilme özelliğine sahip olan kim varsa, sosyal medya aracılığıyla bulup çıkardık tarihimizin tozlu raflarından. Şaşkınlık ve heyecanla atılan mesajlar, ardından mutlaka ve ilk fırsatta yüz yüze de görüşmek için yapılan planlar, buluşunca hasret kokan sıcacık sarılmalar ve ona eşlik eden birkaç damla yaş, hepimizin ruhuna taze bahar esintileri armağan etti. Güzel de oldu.
Gelin görün, her kavuşma bu kadar güzel duygularla bitmeyebiliyor.
. . .
– Selaamun aleyküüüm, vay vay vay, asslan kardeşime bak bee!.. Odasına bak hele odasına, reis-i cumhur sanki mübarek! Helal olsun kan kardeşime bee!..
– Ve aleykümselam kardeşim. Geç, buyur otur şöyle. Nasıl, kolay buldun mu adresi?
– Yok be oğlum, bulana kadar akla karayı seçtim! Sen şirkete gel diyince ben de öyle kendi halinde bi şirket sandımdı. Holding diyeydin keşke! Kim derdi ki bizim kepçe bir gün böyle makam mevki sahibi olacak?
– Rabbim nasip etti, biz de çalıştık oldu çok şükür. Eee, nasılsın ne var ne yok? Nerden aklına geldi beni bulmak?
– Kaç kere aklıma geldiydin de sosyal medya şeyim yoktu. Geçende bizim sarı kafa ile konuşurken dur dedim, kepçeyi de buluruz burdan.
– Sarı kafa?
– Vardı ya caminin yanındaki evde otururlardı, abisi vardı hani... Hem nasıl aklıma gelmezsin, insan kan kardeşini unutur mu hiç!.. Siz taşındıktan sonra çok ağladıydım ben gizlice biliyon mu?
– Güzel günlerdi sahiden. Annenler nasıllar, sıhhatleri yerindedir inşallah?
– Yerinde yerinde, çok şükür. Buraya geleceğimi söyleyince selam ettiler.
– Efendim kahveleriniz..
– Ooo kepçeme bak sen bee, efendimler falan filan... Şşş baksana, ne diyorum. Hafta sonu çoluğu çocuğu da alıp hep beraber pikniğe mi gitsek, onlar da tanışsa? Gerçi en son pikniğe gittiğimizde seni eşşek ısırmıştı! Sizin bu patron var ya eşşekten acaip korkardı haa... O gün de eşşek huysuz mu neymiş, biz binmeye uğraşırken sen tut kepçeyi ısır! Gül gül öldüydük yaa...
– Tamam teşekkürler elinize sağlık. Çocuktuk tabi oluyordu öyle şeyler. Eee, sen nelerle meşgulsün?
– Bi gün de bu kepçe, yani sizin bu patronunuz var ya, kiraz ağacına çıktıydı. Daha iki kiraz yiyemeden güüümmm! Bi de baktık yerde. Kaç hafta alçıda kaldıydı kolun?
– İbrahim Bey, af edersiniz bölüyorum ama toplantıyı hatırlat demiştiniz, İki saat sonrası için planlanmıştı, bilginiz olsun.
– Bilmiyorum, pek hatırlamıyorum Alperen. O toplantıyı yarın sabah 10’a alalım lütfen Volkan Bey.
– Dur dur, bari sen hemen çıkma Volkan Bey! Gel içeri şunu anlatiim öyle çıkarsın, bak çok komik. Şimdi bu kepçe çocukken biraz zayıf, çelimsiz bi çocuktu, bakma şimdi aslan gibi olduğuna. Neyse efendim, bir gün biz pazardan gelen amcaların poşetini taşıyıp hayır dua alacağız. Baktık Tahir Amca geliyor, beli iki büklüm, hemen koştuk tabi. Davrandık poşetleri almaya. Sen alırdın ben alırdım derken, poşet yırtılmasın mı? Aman meyveler dökülmesin diye üçümüz de eğildik, bu senin kepçe kafasını Tahir Amca’nın kafasına taaak! Adamcağız yıldızları saydıydı da hastaneye götürdülerdi. Seninki de korkudan kömürlüğe saklandı, gece yarısına kadar kaldıydı orda de mi kepçe?
– Alperencim... Şu hafıza dedikleri bazen ne kadar ne kadar da can sıkıcı olabiliyor öyle değil mi?
– Nası??
– Yok bir şey, kahveni soğutma diyorum.
– Ha, içiyom içiyom. Bak kahve dedin de aklıma ne geldi. Hani bi gün bizim bahçeye komşunun tavukları dadanmıştı da sennen ikimiz sümüklü Serkan’ı da alıp…
. . .
Aradan geçen yıllara rağmen eski samimiyeti kaybetmemek, şeffaflığı aynı ayarda tutabilmek elbette güzeldir. Üstelik insanın çocukluktan tanıdığı kişiler kaç yaşına gelirlerse gelsinler, aklımıza hep o bildiğimiz halleri ile misafir olurlar. Ama yeniden bir araya gelmenin heyecanına kapılıp bu samimiyetin ayarını kaçırmamak, yıllar sonra içilen bir yudum kahveyi de çile sebebi yapmamak lazım gelir. Tabii eğer ömrümüzün kalanında da onlarla görüşmeye devam etmek istediğimizden eminsek.
Çocukluk hatıralarınızdaki tebessümleriniz kadar içten ve huzurlu anlar hiç eksik olmasın ömrünüzden...