Can Sıkıntısı
Hatırlar mısınız, eskiden canımız sıkılırdı. Çocukluğumuzdaki ve dahi ergenliğimizdeki en yaygın sosyal aktivitelerden biriydi kendileri. Bir grup çocuk yahut ergen birey bir araya gelir ve yapılacak her şey yapıldıktan sonra sıra can sıkılmasına gelirdi.
Sizler köy tozu yuttunuz mu bilmem ama benim bu can sıkıntısı ile en uzun teşrik-i mesaim, her yaz kuzenlerimle gittiğimiz ve en az bir ay kaldığımız sarı sıcak köy günlerinde olurdu. Dönemin şartlarının izin verdiği ölçüde ne kadar eğlenilebilirse eğlenir, şafak vakti çıktığımız oyundan bazen yatsı vakti döner, ama yine de bir şekilde sıkılmayı başarabilirdik. Ve bu sıkılmalar bize türlü oyunlar icat ettirdiği gibi, kişisel gelişimimize ve bireysel yeterliliğimize de hatırı sayılır katkıda bulunurdu. Ola ki büyüklerimize bu durumu arz ettik, o durumda da alacağımız maksimum pedagojik destek, “sıkı can iyidir, geç çıkar” şakası olurdu. Hey gidi hey!
Tabi şimdikiler bilmez, nerden bilsinler. Bu duyguyla tanışmalarına fırsat vermiyoruz ki! Ne vakit bir sabi kişinin canı sıkılacak gibi olsa, hemen tepesinde bitiveriyoruz. Sanırsın bu dünyaya 7 gün 24 saat mutlu olmak için gönderilmişiz! Olur ya beşer şaşar, canım sıkılıyor demeye niyet ederse vay hâline! Artık o saatten sonra olacaklara güvenlik güçleri bile müdahale edemez. Televizyonda izlediğimiz programlardan, terapi videolarından, kişisel gelişim kitaplarından öğrendiğimiz ne kadar iyi hissetme öğretisi varsa tepesine boca ediyoruz yavrucakların.
* * *
– Battal Berk, neyin var annem, yüzün sirke satıyo?
– Yok bişey annecim. Öyle, durgunum biraz.
– Var bişey var, ben anlarım. Ne oldu, deneme sınavın kötü mü geçti yoksa?
– Yok, iyiydi, dedim ya biraz durgunum sadece. Geçer nasıl olsa.
– Geçmez öyle kendi kendine! Kalk bakayım sen o yatağın üstünden, gel şöyle salona geçelim. Hatta dur dur, yok, balkona geçelim. Şöyle bi temiz hava çekersin içine. Bi de ballı süt yaparım oğluma misler gibi... Ihlamur mu isterdin yoksa?
– Hiç zahmet etme anne, ikisini de istemiyor canım.
– E, sen çok severdin? Hay Allah, ne yapsak? Hah buldum! Bak şimdi şıp diye geçecek can sıkıntın. Kapat bakiim gözlerini?
– Anne lütfen... Birazcık sıkıldım sadece, öyle büyütülecek bir şeyim yok.
– Olmaz annem öyle! Can sıkıntısı diye başlar, önemsemezsin, sonra bunalıma girersin, sonra depresyona kadar yolu var, evlerden ırak! Tam da sınav üstü! Bak şimdi naapıyoruz... kapat gözlerini annem hadi.
– Anne, ben şöyle biraz uzansam onun yerine?
– Olur, uzanarak da olur. Uzan hadi, kapat gözlerini. Nefesine odaklan. Derin derin nefes alıp ver... çok güzeeel… şimdi bir ormanda olduğunu düşün... ağaçların kokusunu çek içine. Bir dere var sağ tarafında, şırıl şırıl akıyor... onun sesini duymaya çalış...
– Dere mi?
– Şelale de olur. Çok iyi gelecek bu bak, güven anneye. Şimdi ormanın içinden bulutlara doğru uzayan ışıktan bir yol hayal et...
– Tek şerit mi çift mi olsun? Trafiğin akışına engel olmayalım, o bakımdan yani.
– Bak nasıl dalga geçiyo eşek sıpası! O yolun başına geç ve kendini tüy gibi hafif hissederek adım atmaya başla. Bunu yaparken de içinden “şu an huzuruma engel olan ve bana kötü hissettiren her şeyi serbest bırakıyorum” diye tekrarla...
– Aha, vallaha da bizimkiler sahaya inmiş basket oynamaya! Anne ben aşağı iniyorum.
– Aaa, nereye ayol terapinin ortasında! Bana bak, o sıkıntıyı içinde bastırmaman lazım yavrum, büyür büyür de buhran geçirirsin maazallah. Battal Beeeerk! Kime diyorum yavrum ben? Battal Beeeerk!..
* * *
Oysa bazen hiçbir şey yapmadan beklemek şifadır. Hele de şu zihinlerimize neredeyse kesintisiz enformasyon akışına sebep olan sosyal medya ile bu kadar muhatap iken, ara sıra durup kendimizi dinlemek neredeyse elzemdir.
Onca gürültü kirliliği, lüzumlu lüzumsuz veri akışı arasında kaybolup giden kendi iç sesimize kulak vermek, kendimize verebileceğimiz en tatlı ve en masrafsız hediyelerden biri olabilir.
Canımız sıkılarak öylece durmak, içinde bulunduğumuz ânın farkına varıp kendimizi güncellememizi sağlayacağı gibi, tefekkür etmeye ve günün koşturmacası arasında ıskalayıp geçtiğimiz güzelliklere şükretmemize de vesile olur.
Canınızı sıkan şeylerin uzağınızda kalması, ama ille de canınız sıkılacaksa bunun tatlı mola anları hâline gelebilmesi dileğiyle.