Aramak

Altın Silsile

HZ. EBÛ BEKİR 

radıyallahu anhu

Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in en yakın dostu, ahlâk ve mizaç bakımından ona en çok benzeyen büyük sahabî. Resûlullah’ın sırdaşı, arkadaşı, yoldaşı.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin vefatına kadar yanından hiç ayrılmayan dostu.

“O ne güzel dosttur” iltifatına mazhar olan “refîk-i hasen” yani yol arkadaşlarının en güzeli.

Öyleyse bize, Rehberlerin Rehberi’ne nasıl ittiba ve itaat edeceğimizi gösterenlerin en güzeli o.

Müslüman yürüdü mü Hz. Ebû Bekir gibi yürümeli. Tereddüt etmeden, şüphe duymadan… 

Sadece maldan mülkten değil, candan da geçip önce canan, sonra yine canan ve sonuna kadar hep canan diyerek.

Kolay değil elbette ama “en sevgili”nin yoldaşı, sırdaşı olmak Hz. Ebû Bekir’e benzemekle mümkün. 

Ona benzemek için onu tanımak gerek.

Sıddîk-i Ekber

Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu Kureyş’in Teymoğulları kolundandı. Öteden beri itibar sahibi bir ailede doğdu. Fahr-i Âlem Efendimiz’den 2-3 yıl sonra dünyaya geldi. İslâm’dan önce de hayır yaptığı, yüzü ve ahlâkı güzel olduğu için “Atîk” diye çağırıldı.

Ne Câhiliyye dönemi ne de sonrasında içki içmedi, putlara tapmadı. Dürüstlüğü, ahlâkı, iffeti ile tanındı. Kumaş ticareti yaptı. 

Mantıklıydı, akl-ı selîm sahibiydi ve bu yüzden insanlar sık sık onu hakem tayin eder, kimse itiraz etmezdi.

Fahr-i Kâinat Efendimiz’in risâletini ilk tasdik eden oldu. Hiç tereddüt etmedi. Mekkeli müşrikler ise bu kadar akıllı, varlıklı ve soylu birinin nasıl oldu da Abdullah oğlu Muhammed’in dinini kabul ettiğini anlayamadı. 

Onu vazgeçirmeye çalıştılar. Dostunu bırakması için uğraştılar. Bırakmadı. 

İsra ve Miraç mucizeleri yaşanınca soluğu Hz. Ebû Bekir’in yanında aldılar. O mantıklı Ebû Bekir bu sefer ikna olur diye. “O dediyse doğrudur” dedi. 

Allah da onu bu teslimiyeti hatırına sadakatte en yüksek mertebeye çıkardı ve “Sıddîk-i Ekber” kıldı.

Her Şeyde En Önde 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ifadesiyle: “Malını feda etmede en önde gidendi.” Mekke döneminde 40 bin dirhemlik servetinin neredeyse tamamını Müslümanların ihtiyacı için harcadı. Dostu Resûlullah’a iman eden köleler işkence gördükçe dayanamadı, onları satın alıp azât etti. 

Bir keresinde Bilâl-i Habeşî’ye işkence ederlerken yine dayanamamış beş altın vererek onu orada azât etmişti. Kendisiyle alay eden, “Bir altına bile satmaya razıydık, kandırıldın” diyen müşriklere; “Eğer yüz altın isteseydiniz verir, Bilâl’i yine alırdım!” dedi.

Hicret için yola çıktığında 6000 gümüş parası kalmıştı. Onun bir kısmıyla Mescid-i Nebevî’nin arsası alındı. Kalanını da Tebük seferinde ordunun ihtiyaçları için tasadduk etti. 

Daha fazla yardım edemediğine üzülünce bütün servetini getirdi, Resûlullah’ın önüne koydu. “Ey Ebû Bekir, ev halkına ne bıraktın?” diye sorulunca “Onlara Allah’ı ve Resûlü’nü bıraktım.” dedi.

“İkinin İkincisi” 

Mekke döneminde hicret etmek için izin isteyenlere Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir bir izin veriyordu. Hz. Ebû Bekir de izin istiyor, o istedikçe “Sabret, belki Cenâb-ı Hak sana bir yol arkadaşı ihsan eder” diyordu. 

Allah takdir etti, yol arkadaşı Resûlullah oldu. Arkadaşıydı, sırdaşıydı, o günden sonra artık yoldaşı da oldu. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “İkinin ikincisi” oldu. 

Hazırlıklar bitince yola koyuldular. Hz. Ebû Bekir bir tehlikeyle karşılaşmaları halinde kendini siper etmek için Allah Resûlü’nün bazen önünde, bazen arkasında yürüyor, bir sağına bir soluna geçip onun etrafında dört dönüyordu. 

Dinlenmek için Sevr mağarasına geldiklerinde önce o girmiş, mağaranın güvenliğinden emin olduktan sonra Resûl-i Ekrem’i içeri davet etmişti.

Medine’ye hicret için yola çıkan bu iki dost Sevr’de hem birkaç gün dinlenecek hem de peşlerindeki müşriklerin takibinden kurtulacaklardı. 

Hz. Ebû Bekir mağaradaki bütün delikleri yanındaki bez parçalarıyla tıkamış, bir delik açıkta kalınca ona da topuğunu dayamıştı. Allah Resûlü başını onun dizine koyup uykuya daldı. Resûlullah uyurken Hz. Ebû Bekir’in topuğuyla kapattığı o delikten bir yılan defalarca ayağını ısırıp sokmaya başladı. 

Hiç kıpırdatmadı ayağını. Hiç ses çıkarmadı. Uykusunu bölmedi Resûlullah’ın. Ancak gözünden akan bir damlanın O’nun mübarek yüzüne düşmesini engelleyemedi. 

O mağara arkadaşlığında Hz. Ebû Bekir’e “gizli zikir/zikr-i hafî” öğretildi. Sonraki yüzyıllarda bütün Nakşibendîler o mağarada öğretilen usûl üzere zikirlerini çektiler. 

Allah Resûlü’nün Ardından

Hz. Ebû Bekir, Resûlullah’ın yolundan bir an olsun ayrılmadı. Ne vefatından önce ne de sonra. Çok yumuşak kalpliydi. Sürekli ya gözleri yaşarır ya ağlardı. Merhamet ve şefkati herkes tarafından bilinirdi ve bu yüzden ona çok ağlayan, vâh eden anlamında “Evvâh” derlerdi. 

Buna rağmen şeriata aykırı bir durum olduğunda ya da Resûlullah sıkıntıya düştüğünde aslan kesilirdi. Dostunun vefatının ardından O’nun sünnetini yaşamaya ve yaşatmaya devam etti, yalancı peygamberlere, mürtedlere, zekâtlarını vermeyenlere aman vermedi.

Allah yolunda aslandı ama ordularını sefere göndereceği her vakit onlara: “Haddi aşıp zulmetmeyin. Kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmeyin. Mâmur yerleri tahrip etmeyin. Yemiş veren ağaçlara, hayvanlara zarar vermeyin” diye tembih ederdi. 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem vefat etmeden kısa bir süre önce, hane-i saadetlerinin mescide açılan bütün kapılarını kapattırmış, sadece Hz. Ebû Bekir’in kapısını açık bıraktırmıştı. Kendisi namaz kıldıramayacak kadar ağır hasta olduğunda dostu onu imamlığa geçirmişti. 

Allah Resûlü bu dünyadan göçtüğünde Müslümanlar ittifakla Hz. Ebû Bekir’e biat ettiler. Sadece ona “Halîfetu Resûlullah” denildi. İki seneden fazla süren hilafeti sırasında Müslümanları derleyip toparladı. İslâm devletinin sınırlarını genişletti. Ayrı ayrı sayfalarda yazılan Kur’an-ı Kerim’i toplatıp tek bir mushaf halinde birleştirdi. 

Bize Kalan

O, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin erkekler içinde “en çok sevdiği”, en yakını idi. Bütün müminlerin imrendiği bir hayat sürdü, Hz. Peygamber’in izinden nasıl yürüneceğine örnek oldu. 

Sadece örneklerle dolu bir hayat değil, aynı zamanda bize yol gösterecek nasihatler de bıraktı ardında. 

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin!” dedi.

“Allah için söylenmeyen sözde hayır yoktur!” dedi.

“Hayır işlerinizde acele edin. Çünkü eceliniz hızla arkanızdan geliyor!” dedi.

Allah ondan razı olsun, bizi şefaatine nail eylesin. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy