Aramak

Can Sıkıntısı Neye Yarar?

CAN SIKINTISI
NEYE YARAR?

Can sıkıntısı da bir uyarı olabilir mi, ne dersiniz? Bizce tam da öyledir. Sıkılıyorsak bir şeyler yapmamız gerektiğini hissederiz. Can sıkıntısı, bizi harekete geçirecek bir şeyler yapmamızı sağlayacak enerjiyi taşır içinde. Yani oku atmak için yayın gerilmesi gibi bir gerginliktir. 

Can sıkıntısı insana mahsus bir durum, hayvanların sıkıldığından bahsedemiyoruz. Bir şeyi sıkıntı etmek değil kastım. Sıkıntı etmek; bir şeyi dert etmek, istenmeyen bir durum karşısında üzülmek demek. Can sıkıntısı ise bambaşka bir şey. İnsan sıkılır; kastım bıkmak, usanmak da değildir burada. “Falanca durumdan ya da filanca şeyden sıkıldım” dediğimizde aslında “bıktım veya usandım” demek isteriz. 

Psikolog değilim, o yüzden sıkılmanın ne olduğu ya da ne olmadığı üzerine söz etmek bana düşmez. Yine de hepimizin aşina olduğu can sıkıntısı üzerine konuşabiliriz. Ve belki bir bakış açısı ortaya koyabiliriz. 

Evet, insan sıkılır. Bu sıkılma durumuna bizce bir yaklaşımla ruhun daralması demek mümkün görünüyor. Çünkü insan gayet rahatken bile sıkılabiliyor, hatta çoğunlukla rahatken sıkılıyor. Kanaatimce buna kolayca “rahatlık fazla geliyor” dersek insafsızlık etmiş oluruz. 

Şu halde “rahatlık eşittir huzur” diyemiyoruz. Çünkü insanın son derece zor ve olumsuz durumlar içinde de huzurlu olabilmesi mümkündür. Bunun maneviyatla doğrudan ilişkisi olduğu muhakkak. Sıkılmanın rahatlık hâli içindeyken mümkün olmasının “rahatlığın fazla gelmesinden” başka bir izahı olsa gerek. Peki, öyleyse neden? 

İnsan alışkanlıklarına, rutinlerine bağlı bir varlıktır. Günlük hayatı alışkanlıklarımızla sürdürürüz. Sabah kalkınca kahvaltı yapıp yapmamak bir alışkanlık meselesidir mesela. Akşamları eve girmeden bir yerlerde oturmak ya da haftalık halı saha maçını ihmal etmemek de böyle. 

İnsanın alışkanlıklarını bırakması, değiştirmesi hayli zordur. Ciddi bir durum, bir gereklilik olmadan kimse rutinlerini bırakın terk etmeyi, aksatmak bile istemez. İnsan, kendi dışından gelip dayatılan bir zorunluluk icabı terk ettiği alışkanlığını daima arar, yerine yeni bir rutin koymadığı zaman huzursuz olur. Bu huzursuzluk da can sıkıntısıdır. Yapageldiklerini yapamamaktan doğan can sıkıntısı. 

Tam aksine bazen de alışkanlıkların süreğenliği insanda huzursuzluğa sebep olabilir. İşte bu huzursuzluk hali de bir çeşit can sıkıntısıdır. Her gün aynı işleri yapmak, durmadan bir döngü yaşamak da insanı çoğu kez can sıkıntısına iter. Yapılan işlerin azlığı ya da çokluğu ile alakalı da değildir bu can sıkıntısı. 

İnsan bazen tamamen sebepsiz bir can sıkıntısı da yaşayabilir. Sebepsiz derken, sebebi kendimizce bilinmeyen diyelim. Böyle bir sıkıntının sebebini bulmaya çalışmak yerine çoğu kere onu unutturacak şeyler yapmaya eğilimliyizdir. Çünkü aramak zordur ve daha huzursuz olma ihtimali tedirgin edicidir. Sıkıntının üzerini örtmek daha kolay gelir. Böylece geçici bir rahatlama sağlamış oluruz. 

Sebebi bilinsin ya da bilinmesin, can sıkıntısının üzerini örterek uyutmak bizi daha derin sıkıntılara sürükleyebilir. Esasında sıkıntıların üzerini örtmek tehlikeli bir yoldur. Bu yöntemin insanı bağımlılıklara itmesi muhtemeldir. 

Uzmanların söylediğine göre vücudumuzda duyduğumuz ağrılar, bedenimizin bizi uyarma biçimiymiş. Vücudun herhangi bir yerinde duyulan ağrı, orada bir sorunun olduğu anlamına geliyormuş. Peki, bu durumda insanın iç dünyasında hissettiği daralma, rahatsız edici duygular da iç dünyamızda birtakım sorunların olduğunu bize anlatmak için olamaz mı? 

Bu bağlamda can sıkıntısı da bir uyarı olabilir mi, ne dersiniz? Bizce tam da öyledir. Sıkılıyorsak bir şeyler yapmamız gerektiğini hissederiz. Can sıkıntısı, bizi harekete geçirecek bir şeyler yapmamızı sağlayacak enerjiyi taşır içinde. Yani oku atmak için yayın gerilmesi gibi bir gerginliktir. Eğer bir hedef bulur ve ona yönelirsek üzerimizdeki gerginlik de boşalacaktır. 

Demek ki can sıkıntısı bizi eyleme, amele ve üretmeye yönlendirmek içindir. Eyleme geçen, amel eden, üreten kime baksanız, onların da harekete geçmeden önce yoğun can sıkıntısı yaşadıklarını görürüz. Durağanlık, eylemsizlik insanı hem maddi hem manevi olarak çürüten bir şeydir. Var olmak, sürekli bir hareket içinde olmaktır. O yüzden eylemsizlik ve amelsizlik insanı sıkar ve nihayet hasta eder. Psikolojik tedavi uygulamaları içinde bir hobi edinme tavsiyesinin altında bu sebep yatar. 

Müslüman için can sıkıntısı, Allah Teâlâ’ya kulluk ve yaklaşma enerjisini barındırır. Tasavvufta “kabz hali” denilen bunalma ya da daralma hissini yaşayan bir mümin bu sıkıntısının ancak zikir, ibadet ve hizmet ile gideceğini bilir. Kalkar abdest alır, iki rekât namaza durur veya Kur’an okur. Böylece “Kalpler ancak Allah’ı zikrederek tatmin bulur” (Ra’d 28) ayetini hayatına taşımış olur.

Mümin kişi zaten her hal ve işte zikir üzeredir. Bu zikirden maksat psikolojik tatmin değil, Rabbi’nin rızasıdır. Fakat iç huzuru ve ferahlık bu zikir halinin peşin ödülüdür. 

Yine mümin bilir ki içsel veya dış sıkıntılar içinde kolaylık ve bir çıkış yolu da barındırır. Hatırlayalım, Cenâb-ı Mevlâmız “Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her zorluğun yanında bir kolaylık vardır.” buyuruyor. (İnşirah 5-6) Yani ümitsizliğe yer yok. 

Şu halde başlıktaki “Can sıkıntısı neye yarar?” sorusuna bir cevabımız var: Can sıkıntısı kalkıp harekete geçmeye, üretmeye, ebedî yolculuk için hazırlık yapmaya yani insana yarar. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy