Musibet İçinde Nimet
Hulefâ-i Râşidîn’den Ömer b. Hattâb radıyallahu anhu demiştir ki:
“Başıma gelen her musibette Allah Teâlâ bana dört nimeti verir:
Birincisi, belanın dinimle ilgili olmamasıdır.
İkincisi, daha büyüğünün olmamasıdır.
Üçüncüsü, ona rıza göstermekten mahrum edilmememdir.
Dördüncüsü, ona karşı Allah Teâlâ’dan sevap beklememdir.”
İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn
En Büyük Aldanma
Seyr ü sülûk makamlarından ilk bahseden sûfîlerden Yahya b. Muâz rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
“Bana göre şunlar en büyük aldanmadır:
• Pişmanlık duymadan günaha devam ettiği halde affedileceğini ümit etmek.
• İtaat ve ibadet olmaksızın Allah Teâlâ’ya yakınlık ve cehennem tohumlarıyla (günahlarla) cennet mahsulü beklemek.
• Günahlarla birlikte itaatkârların yurdunu (cenneti) talep etmek.
• Sâlih amel olmaksızın mükâfat beklemek.
• İşlerinde aşırı gittiği halde Allah Teâlâ’dan güzel şeyler temenni etmek.”
İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn
Allah Dostlarının Hali
Rivayet edildiğine göre, Tâbiîn neslinin meşhur âlim ve zâhidlerinden Hasan-ı Basrî rahmetullahi aleyh kırk sene gülmedi. Bu durumu nakleden râvi der ki:
“Ben kendisini gördüm. Otururken sanki boynu vurulmak üzere getirilmiş bir köle gibi mahzun ve garip otururdu. Konuştuğu zaman sanki âhireti görerek konuşurdu. Sustuğu zaman sanki gözleri önünde cehennem ateşi tutuşturulmuş da ona bakıyor gibi tefekkür içinde olurdu. İçinde bulunduğu şiddetli hüzün ve korkudan dolayı kendisini ayıplayanlara derdi ki:
– Allah’ın beni sevmediği bir işte görüp de gazap ederek, “Git, seni affetmiyorum!” demeyeceğinin garantisini kim bana verebilir? Çünkü ben yapılması gereken işlerin dışındaki işlerle uğraşıyorum.”
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kalplerin Azığı
Aldanma
İlk dönem Horasan sûfîlerinden Hâtim el-Esam rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
• Güzel, faydalı bir yerde yaşadığına aldanma. Cennetten daha güzel bir yer yokken Hz. Âdem aleyhisselamın başına gelenler orada geldi.
• İbadetinle de aldanma. İblis uzun bir ibadet ve kulluktan sonra ilâhî huzurdan kovuldu.
• İlminle de aldanma. İsrailoğulları içinde Belam b. Baura İsm-i Azam’ı bilen büyük bir âlimdi. Baksana başına neler geldi.
• Sâlih insanları görmekle de aldanma. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemden daha yüce, daha kıymetli bir kimse yokken, O’nunla olan nice kâfir akraba ve düşmanları bir fayda görmedi.”
Kuşeyrî, er-Risâle
Alametler
Büyük sûfî ve müfessir Sehl b. Abdullah rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
“Allah’ı sevmenin alameti Kur’an-ı Kerim’i sevmektir.
Kur’an ve Allah sevgisinin alameti, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi sevmektir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi sevmenin alameti onun sünnetini sevmektir.
Sünneti sevmenin alameti, kişinin âhireti sevmesidir.
Âhireti sevmenin alameti, dünyaya buğz etmektir.
Dünyaya buğz etmenin alameti ise kişinin dünyadan ancak kendisine yetecek ve onu âhirete ulaştıracak kadarını almasıdır.”
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kalplerin Azığı
Cennete Ne ile Girilir?
Sûfîlerin büyüklerinden Zünnûn-i Mısrî rahmetullahi aleyhe;
– Kul cennete ne ile ulaşır, diye sorulunca, şöyle demiştir:
– Beş şeyle ulaşır. Bunlar:
• İçinde eğrilik bulunmayan bir istikamet,
• Beraberinde gaflet bulunmayan bir gayret,
• Gizli açık her hâlde Allah Teâlâ’yı dikkate almak,
• Hazırlanarak ölümü beklemek,
• Hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çekmektir.
Hargûşî, Tehzîbü’l-Esrâr
Asıl Fakirlik ve Zenginlik
Hz. Ömer radıyallahu anhu demiştir ki:
“Tamahkârlık fakirliktir. İnsanların elindekinden ümidini kesmek ise zenginliktir. Çünkü insanların elindekinden ümidini kesen ve (elindekiyle) yetinen kimse insanlardan müstağni olur (onlara ihtiyacı kalmaz).”
İbnü’l-Mübârek, Kitâbü’z-Zühd
İhlâsı Anlamanın Yolu
Havârîler, Hz. İsa aleyhisselama;
– Amellerden ihlâslı olanı nedir, diye sordular. Hz. İsa aleyhisselam buyurdu ki:
– Kulun Allah için yaptığı ve kendisini hiç kimsenin takdir etmesini beklemediği ameldir.
İbn Ebû Şeybe, el-Musannef
Dört Kısım İnsan
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar dört kısımdır:
Birincisi, Allah Teâlâ’nın ilim ve mal verdiği, o malını ilmin gösterdiği şekilde harcayan kimsedir.
İkincisi, ‘Eğer Allah Teâlâ şu kişiye vermiş olduğunu bana da verseydi ben de onun yaptığı gibi yapardım’ der. Bu ikisi sevapta eşittirler.
Üçüncüsü, Allah Teâlâ’nın kendisine mal verip ilim vermediği kimsedir. Bu kimse malını cahilce saçıp savurarak (Allah için harcamak yerine) boş yere harcar.
Dördüncüsü, (kendisine ne mal ne de ilim verilmiştir; o üçüncü kimseye bakarak) ‘Allah Teâlâ şu kişiye verdiğini bana da vermiş olsaydı ben de onun yaptığı gibi yapardım’ der. Bu ikisi de günahta eşittirler.”
Tirmizî, Zühd 17