Kur’an-ı Kerim hidayet rehberimiz, şifamız, zikrimizdir. Onunla teselli bulur, yalnızlığımızı giderir, ruhumuzu besleriz. Âlemlerin Rabbi’nin bizimle konuşmasını Kur’an’la duyarız. Her okuyuşumuzda adeta kalbimize yeniden nâzil olur, bizi yeniler, ümitlerimizi tazeler. Ruhu onu duymaya alışmış bir mümin Kur’an-ı Kerim’siz yapamaz, yaşayamaz.
Bu tadı alan nümin, sadece Kur’an’ı okumakla yetinmez, onu anlamak için elinden geleni yapar. Öğrendiklerini uygulamaya çalışır. Keşfettiği güzellikleri etrafına taşımak ister. İyi ve faydalı şeylere yönelir, iyilerle beraber olur.
İşte tefsir ilmi, Allah Teâlâ’nın kelamı olan Kur’an’ı, O’nun muradına uygun bir şekilde anlama ve açıklama ihtiyacını karşılamayı amaçlar.
Osmanlı dönemi medreselerinde üzerinde önemle durularak öğretilen ilimlerin başında tefsir ilmi gelir. Tefsir ilmine gösterilen bu özel ilginin neticesinde o dönemde çok sayıda müfessir yetişmiş ve birçok tefsir çalışması yapılmıştır.
Bu dönemde tefsirle ilgili kaleme alınan eserler, genellikle şerh ve haşiye türünden olmakla birlikte bunun yanında müstakil tefsirler de kaleme alınmıştır. Ayrıca halkın ihtiyacını karşılamak için kaleme alınan tefsir tercümeleri ve mealler de vardır. Bunlardan biri de Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde en çok baskısı yapılan ve okunan Tefsîr-i Mevâkib’dir.
Tefsîr-i Mevâkib, İsmail Ferruh Efendi tarafından, Horasanlı müfessir, sûfî ve şair Hüseyin Vâiz Kâşifî’nin Mevâhib-i Aliyye adlı Farsça tefsirine, kısmî ilaveler ve kısaltmalar yaparak tercüme ettiği bir tefsir-meâl çalışmasıdır. Mevâhib-i Aliyye’nin çevirileri arasında en çok bilinen ve en çok baskısı yapılan İsmail Ferruh Efendi’ye ait olanıdır. İsmail Ferruh Efendi 1830’da eseri bazı ilâve ve kısaltmalarla Tefsîr-i Mevâkib adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir.
Sicill-i Osmânî’de kendisinden fâzıl, âlim ve şâir vasıflarıyla bahsedilen İsmail Ferruh Efendi, aslen Kırımlıdır. Bazı küçük memuriyetlerden sonra Zahire Ambarları Eminliği yapmış ve ardından 1796 Ekim ayında Londra’ya elçi olarak atanmıştır. Burada muhtemelen 1803 yılına kadar elçilik görevinde bulunmuş, dönüşünde Rumeli Defterdarlığı’na atanmış, 1807’de uhdesine Zahire Anbarları Eminliği verilmiştir. 1840’ta vefat etmiştir. Yahya Efendi Dergâhı’na defnedilmiştir.
İsmail Ferruh Efendi’nin bu tefsiri, Sultan Abdülhamid Han döneminde Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri, Şeyhülislâm, Nakîbüleşrâf gibi on üç kişilik bir heyetin tetkikinden geçmiştir. Eser, Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde defalarca basılmıştır.
Tefsîr-i Mevâkib, hem yazıldığı dönemde tercih edilen muhtasar bir tefsir olması hem de muhtevası bakımından meâl türüne örnek teşkil etmesi bakımından büyük öneme sahiptir. Neredeyse Ayıntâbî Mehmed Efendi’nin Tibyân Tefsiri kadar meşhur olmuştur.
Şeyh Seyyid Abdülbaki El-Hüseynî kuddise sırruhû, bu önemli meâl ve tefsirin günümüz Türkçesine kazandırılmasını istemiş, Semerkand Yayınevi de ilmî bir heyete eseri hazırlatmıştır. Böylece üç yıllık çalışmanın sonucunda Tefsîr-i Mevâkib’i okuyucusuyla buluşturmuştur.