Sa’d b. Ebî Vakkas
radıyallahu anhu
Sa’d radıyallahu anhu 592 yılında Medine’de doğdu. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Mekke’ye geldi. 11 (bir rivayete göre 19) yaşında İslâmiyet’i kabul eden dördüncü kişi oldu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemden önce Medine’ye hicret etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu Mus’ab b. Umeyr (bir rivayete göre Sa’d b. Muâz) ile kardeş ilan etti.
Cennetle müjdelenen 10 sahabîden biridir. Hz. Ömer radıyallahu anhunun hilafetinin son günlerinde yeni halifeyi seçmesi için kurulan altı kişilik heyette yer aldı. Halifeler döneminde İslâm ordularına başkumandanlık yaptı.
Güçlü kuvvetli biriydi. Gözleri son derece keskindi ve usta biniciydi. Ayrıca ok atmadaki mahareti ile meşhur olmuştur. Milâdi 675 yılında vefat etti ve Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi. Allah ondan razı olsun. Hayatından bazı kesitleri aktarıyoruz.
Karanlık Dalgalar Arasında
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin İslâm’a davetinin ilk günleriydi. Sa’d radıyallahu anhu o günleri şöyle anlatıyor:
“İslâmiyet’i kabul etmeden bir gün önce bir rüya gördüm. Rüyamda karanlık bir denizde boğuluyordum. Dalgalar arasında çırpınırken önümde bir ay parladı ve onu takip etmeye başladım. Baktım ki önümde birkaç kişi daha var. Onların Zeyd b. Hârise, Ali b. Ebî Tâlib ve Ebu Bekir Sıddîk olduğunu fark ettim. Onlara; ‘Ne zamandan beri buradasınız?’ diye seslendim. Birkaç saat geçtiğini söylediler.
Rüyadan uyandığımda sabaha kadar bekledim ve Resûlullah’ın insanları Allah’a inanmaya davet ettiğini, yeni bir dine çağırdığını öğrendim. Hemen O’na koştum. Rüyamda gördüğüm kişiler dışında İslâmiyet’i kabul eden olmamıştı. Ben de erkekler arasında dördüncü Müslüman oldum.”
Annesi de Olsa
Sa’d b. Ebî Vakkâs radıyallahu anhu anlatmaya devam ediyor:
“Müslüman olduğum haberi anneme gittiğinde çok öfkelenmişti. Ben onu çok seviyor, hukukunu gözetiyor, daima iyi davranmaya çalışıyordum. Yanına gittiğimde şöyle dedi:
– Sa’d! Seni ana babanın dininden çıkaran bu din de ne?! Ya bu dinden dönersin ya da ölene kadar ne bir lokma yer ne bir yudum su içerim! Sonra üzüntünden kahrolursun. Bu dine girdiğine pişman olursun, annene yaptığın bu kötülük için insanlar seni ölene kadar ayıplar.
– Anneciğim. Ne olursun böyle yapma. Ben bu dini hiçbir şeye değişmem!
Annem beni dinlemedi, yemeyi içmeyi bıraktı. Günlerce ağzına lokma koymadı. İyice zayıfladı. Vücudu zayıf düştü, kemikleri görülür hale geldi. Her saat onun yanına gider, bir lokma olsun yemek yedirmeye çalışırdım. Ama şiddetle reddederdi. Bu hal günlerce devam etti. Bir gün ona dedim ki:
– Anneciğim. Seni ne kadar çok sevsem de bu dini, Allah’ı ve Resûlü’nü daha çok seviyorum. Vallahi, değil bir tane, bin tane canın olsa, gözümün önünde her birini versen bile bu dini bırakmam!
Annem benim ne kadar ciddi olduğumu görünce, istemeyerek de olsa yemeye içmeye başladı. Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:
“Eğer anne baban seni, ilâhlığına dair bilgin olmayan şeyleri bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa onlara itaat etme. Fakat yine de dünyada onlara gerektiği ölçüde sahip çık. Sen, her işinde bütün gönlüyle bana yönelmiş, sürekli benim rızamı arayan seçkin kulların yolunu izle. Sonunda dönüşünüz bana olacak, ben de bütün yaptıklarınızı size tek tek haber vereceğim.” (Lokman 15)
‘Anam Babam Sana Feda Olsun Ey Sa’d!’
Sa’d b. Ebî Vakkâs radıyallahu anhu Zühreoğulları kabilesindendi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin annesi Âmine validemiz de Zühreoğullarından olduğu için Sa’d radıyallahu anhu Resûlullah’ın dayısı gibi oluyordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sa’d’ı çok sever, çok güvenir ve ashabı arasında onunla övünürdü. Bir gün Mescid-i Nebevî’de Sahabe-i Kirâm ile otururken içeriye Sa’d b. Ebî Vakkâs girdi. Efendimiz onu göstererek tebessümle şöyle dedi:
– Bu gelen benim dayımdır. Onun gibi dayısı olan varsa karşısına çıkarsın!
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin Sa’d radıyallahu anhuyla övündü gibi, Sa’d da Resûlullah ile övünmüştür.
Sa’d b. Ebî Vakkâs, Uhud savaşında Resûlullah’ı okuyla savunmuştur. O gün attığı her ok bir müşriğe isabet ettiği için Resûlullah çok seviniyordu. O nişan alırken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona ok uzatıyor ve şöyle diyordu:
– At Sa’d, at! Anam babam sana feda olsun, at!
Savaştan sonra Sa’d radıyallahu anhu Resûlullah’ın bu sözüyle hep gurur duymuştur. Resûlullah benden başka kimse için “anam babam sana feda olsun” demedi diyerek övünmüştür.
Halifenin Nasihati
Hz. Ömer radıyallahu anhu, Sa’d b. Ebî Vakkâs’ı İslâm ordularının başına komutan olarak tayin etti ve sefer emri verdi. Ordu hazırlıklarını tamamlayınca Hz. Ömer ona şu öğüdü vermiştir:
“Ey Sa’d! İnsanların ‘Bu Resûlullah’ın dayısıdır, bu Resûlullah’ın en yakın dostlarından birisidir’ sözleri sakın seni aldatmasın! Allah Teâlâ kötülüğü kötülükle değil, iyilikle siler.
Ey Sa’d! Allah’la kulu arasında nesep değil sadece takvâ önemlidir. İnsanların en soylusu da nesep olarak en düşüğü de Allah katında birdir. Bütün insanların Rabbi Allah, insanlar onun kullarıdır. Sadece takvâ ile birbirlerinden üstün olabilirler. Sadece itaat eden, ibadete yönelen Allah’ın hazırladığı nimetlere kavuşur. Benden duyacağın emir ve istek şudur: Resûlullah’tan hangi işi gördüysen onu yap!”
Bu nasihatleri alan Sa’d radıyallahu birçok fethe vesile olmuş, Müslüman ordularını başarılı şekilde yönetmiştir. Allah ondan razı olsun.