Unutmak
Çok unutuyoruz. Çünkü insanız. “İnsan nisyan ile malüldür” denilmiş. Yani insanın unutmak diye bir kusuru var. İnsan kelimesi ile unutmak anlamına gelen “nisyan”ın aynı kökten geldiğini kabul eden dilciler var. Bazı sûfîler insana “unutan” denilmesinin sebebi, Elest Bezmi’nde Rabbi’ne verdiği sözü unutmasındandır, derler. İnsanın hamuru nisyan ile yoğrulmuştur. İnsanı insan yapan belki de budur.
Unutmak hatırlamayı, anmayı gerektirir. Unutmak varsa hatırlamak da vardır. Hatırlamak ve hatırda tutmak kıymetlidir. Tevbe hatırlamak, zikretmek de anmaktır.
Gaflet de günah da özünde Rabbimiz’i, O’nun isteklerini unutmak değil midir? Zikir ise sürekli hatırda tutma, kalbi yâr ile bir eyleme hâlini elde etmek işidir. İnsanın varlığı bu unutabilme, hatırlayabilme ve unutmaması gerekenleri unutmama arasındaki yolculukla kıymet kazanır. Bu hem bir terk hem bir tercih hâlidir, dolayısıyla seyr ü sülûk de sayılabilir.
Hz. Mevlânâ’nın seyr ü sülûk tarifine uyarlayarak; “unutmak hamlık, hatırlamak yanmak, hatırda tutmak ise pişmektir” diyebiliriz. Keşke sözün hakkını vererek diyebilsek.
Unutmak ya gaflet ya da rahmettir. En başta insanın onu hiç unutmayanı, Rahman’ı unutması gaflet, O’nu unutturanları unutması ise rahmettir. Rızaya ulaştıracakları unutması gaflet, rızadan uzaklaştıranları unutması rahmettir. Vazifelerini unutması gaflet, vazifelerini unutturanı unutması rahmettir. Orucu unutmak gaflet, oruçlu olduğunu unutmak rahmettir. Ümidi unutmak gaflet, dertleri unutmak rahmettir.
Unutmamak gerekir. Rabbimiz’i, O’nun bizi görüp gözettiğini, donatıp yaşattığını, bizden aldığı ahdi unutmak aynı zamanda zulümdür. İnsanın kendine reva gördüğü, unutuşun şiddetine göre de etrafını ortak ettiği bir zulüm. O’nun zikri dışında hiçbir şeyin şifa olmadığı kalbimiz şahittir bu gerçeğe.
Dünya denilen bu kısa durağın bir imtihan yurdu olduğunu unutmamak gerekir. Yolun aziz rehberini, âlemlere rahmet olarak gönderileni, o en iyimizi, en sevgilimizi unutmamak gerekir.
O’nun bizi nasıl sevdiğini, bize ne kadar düşkün olduğunu da. Bizi nasıl insan yaptığını hatırlamak gerekir.
Ve ömrümüzün bahtı olarak tanıdığımız elimizden tutanları, kalbimizi uyandıranları, önümüze düşüp ötelere taşıyanları.
Üstadlarımızı, gidenlerimizi ve kalanlarımızı. Üzerimizde emeği olanları, iyiliği, dostluğu, içtiğimiz acı bir kahveyi. Verdiğimiz sözü unutmamak gerekir.
Unutmamak rahmettir. Bir acıyı unutmamak gibi. Bizde bir belaya uğrayana “Allah acınızı unutturmasın” derler. Çünkü insan acısını tam olarak daha büyük bir acı yaşadığında unutur. Bundan sebeple bir derde, gama giriftar olana “Allah acınızı unutturmasın” denilir ki “Başınıza daha büyük bir acı gelmesin” demektir. Eski irfanımızdan bir inceliktir bu.
Bazı şeyleri bile isteye unutmamız gerekir. Elimizle verdiğimizi, hayır niyetiyle yaptığımızı. Nefsimize ağır geleni. Ağyarın kem sözünü. Günahımızı değil, ama yaptığımızda günah olanı. Bizi yoldan alıkoyanı, gaflete daldıranı, O’dan uzaklaştıranı. Kötü arkadaşı, faydasız işi.
Unutma. Vakti belirsiz ölümü. İmtihanı ve hesabı. İnsanın insana hem dert hem şifa olduğunu. Allah’ın insana iddiasından soracağını. Dertlerin de zevklerin de geçici olduğunu. Kıştan sonra bahar, yazdan sonra güz olduğunu. Her zorluktan sonra bir değil iki kolaylık olduğunu. Dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olup âhiret hayatının asıl hayat olduğunu. İnsanın bu dünyada sadece bir yolcu olduğunu...