Aramak

Güldeste

Namaz Hakkında

İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû hazretleri Mektubât’ında şöyle demiştir:

Namaz, Allah’a ve Resûlü’ne imandan sonra ibadetlerin en üstünüdür. İman gibi namazın da güzelliği özünden kaynaklanır.

Fıkıh kitaplarında açıklandığı şekliyle eksiksiz bir abdest aldıktan sonra son derece dikkat ve huşû ile namazları eda etmek gerekir. Namazda kıraat, rükû, secde, kavme (rükûdan sonra kısa kıyam), celse (iki secde arası kısa oturuş) ve diğer rükûnlarda dikkatli olmalı ve bunları en güzel şekliyle yerine getirmelidir. Rükûnları eda ederken ruhî sükûnet ve tatmini ihmal etmemek gerekir.

Namaza gevşek davranmamalı, daima ilk vakitlerinde kılmaya özen göstermelidir. İyi kul, Mevlâsı’nın emrini derhal yerine getirendir. Emri yerine getirme konusunda ağırdan almak, itaatsizlik ve edepsizlik anlamına gelir.

Muteber ilmihal kitaplarını yanımızdan ayırmamalı, karşılaştığımız fıkhî meseleleri bu kitaplardan öğrenip, gereği gibi hareket etmeliyiz.

Fıkıh kitaplarını ihmal etmekten, fuzuli ve faydasız kitapları okumaktan geri durulmalıdır. Dinen ihtiyacımız olan şeyleri kendimiz için birinci öncelik olarak görmeli, başka şeylerle vaktimizi harcamamalıyız.

Teheccüd namazı da sanırım bu tarikatın önde gelen prensiplerindendir. Bunun için gayret sarf etmeli, mazeret olmadıkça terk etmemeliyiz. Eğer ilk zamanlar uyanmak zor olursa yardımcılarınıza, dostlarınıza, yakınlarınıza tembih edip sizi uyandırmasını isteyebilirsiniz. Alışana kadar bu minval üzere devam eder, sonra hiç zorlanmadan bu ibadeti yerine getirirsiniz. Geceleyin kalkmak isteyen kimsenin yatsıdan sonra oyalanmadan erkenden yatması gerekir.

Vakitlerimizi istiğfar, tevbe, Allah Teâlâ’ya sığınma ve yakarış ile geçirmeli, günahlarımızı hatırlayıp pişmanlık duymalıyız. Âhiret azabının korkusunu içimizde hissetmeliyiz. Hak Teâlâ’dan sürekli affımızı istemeli, kalbimize yönelerek her gün istiğfar etmeliyiz. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Amel defterinin sayfaları arasında çok miktarda istiğfar bulunan kişiye ne mutlu!” (İbn Mâce, Edeb, 57)

Eğer mümkünse kuşluk namazını kılmak da çok faziletli bir iştir. Hiç olmazsa her gün iki rekât kılmak için gayret sarf etmeliyiz. Kuşluk namazı en az iki, en çok on iki rekât olarak kılınır. Durumumuza göre ne kadar kılabilirsek o kadar iyidir.

Ayrıca her farz namazdan sonra Âyete’l-Kürsî’yi okumaya çalışmalıyız. Zira Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, “Her kim farz namazının peşinden Ayete’l-Kürsî’yi okursa, onun cennete girmesine ölümden başka bir engeli yoktur.” buyurmuştur. (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, nr. 9928)

Bunun yanında her namazdan sonra otuz üçer defa “sübhânallah”, “elhamdülillâh”, “Allahuekber” tesbihini yapmalı. Tesbihin sonunda da bir defa “lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke lehû; lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadîr” diyerek sayıyı yüze tamamlamalıyız.

Aldatan Dünya

Nakşibendî-Halidî yolunun büyüklerinden, Gavs-ı Hizânî kuddise sırruhû’nun halifelerinden ve 19. yüzyılın büyük velîlerinden Abdurrahman-ı Tâhî kuddise sırruhû vefatından önce ağır hasta olmasına rağmen hiçbir sünnet namazını bırakmamış, akşam ile yatsı arasında râbıta ile zikrini asla terk etmemiştir. Bu hassasiyetiyle bu fâni âlemin âhiretin sermayesi olduğunu örnekleyerek göstermiştir. Bitlisli Hacı Yusuf Efendi’ye yazdığı mektubunda da bu hususa dikkat çekerek şu satırları kaleme almıştır:

Dünya isteği ve sevgisi sizi aldatmasın. Dünyayı temenni etmeyin. Çünkü o fâni, aldatıcı ve kötülenmiştir. Allah Teâlâ’dan alıkoyan dünya zevklerinin tâlibi köpeklerdir; sonu haraptır. O dışı şekerle kaplanmış zehirdir. Dünyanın aldatıcı olduğu bütün peygamberlere vahyedilmiştir.

Dünyadan maksat, kulu Rabbi’nden alıkoyan her şeydir. Gavs-ı Hizânî kuddise sırruhû’nun buyurduğu gibi; “Dünya ne kadar kötüyse, bir o kadar da güzeldir.” Yani dünya aldanma sebebi olması yönüyle kötüdür. Nitekim Allah Teâlâ mealen şöyle buyurmuştur: “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir...” (Hadîd 20)

Diğer taraftan dünya, hidayet vesilesi olma yönüyle güzeldir. Yine Kur’an-ı Kerim’de mealen buyrulmuştur ki: “...Âhirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfireti ve rızası vardır...” (Hadîd 20)

Başka bir ayet-i kerimede ise Yüce Mevlâ buyurur ki: “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince: Onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.” (Kehf 107) 

Şu halde dünya nasıl kötü olabilir? Çünkü o âhiretin tarlası sayılmıştır ve içinde ilâhî muhabbet ve cezbe vardır.

Bu büyük kapının bağlılarına, tâliplerine gereken şey, Allah yolunda tembellikten kurtulmak, niyeti sağlamlaştırıp dünyanın boş emellerinden sıyrılarak bu kapının hizmetçileri arasına girmektir. 

Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına sımsıkı sarılın ve kalpleri saptıran şeylere meyletmeden O’nun ebedî muhabbetinden yudumlayın. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy