Korku ve Ümit Arasında
Allah’ın rızasına giden yolun havf ve recâ, yani korku ve ümit arasında denge kurmak olduğu bütün âlimler ve ârifler tarafından söylenmiştir. Kaynağı da hadis-i şeriflerdir. Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem müminin hem Rabbi’nden korkmasını hem de O’nun rahmetinden ümitvar olması gerektiğini beyan buyurmuştur.
Korku olmazsa ümit insanı taatleri terke, günahlara meyle götürür. Ümit olmadan sadece korku da insanı hayata küstürür, ibadet ve taati bir yüke dönüştürür ve ne yapsa boşmuş hissiyle ibadetlerden uzaklaştırır.
Enes radıyallahu anh; “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i şöyle buyururken dinledim” diyor:
“Allah Teâlâ (buyurdu ki): Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.
Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim.
Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” (Tirmizî, Daavât, 98)
Bu tarz hadisler insanları rehavete düşürmemek için genellikle anlatılmaz. İnsanların nefsleri üzerinden tuzağa düşeceği ve rahmete aldanarak günahlara dalacağından korkulur. Doğrudur da. Gerçekten nefs her zaman kötülüğü emredicidir.
Burada da usulü ârifler belirtmiştir: “Günahını gözünde büyütme; fakat karşısında günahı işlediğin zâtı düşün. Günah işlemeyi küçümsemek, kendisine karşı günah işlediğin zâtı küçümsemektir. Cenâb-ı Hak rahmetiyle büyük günahlar işlemiş bir kulunu cennete koyabileceği gibi, adaletiyle küçük günah işlemiş bir kulu da cehenneme koyabilir. O’na yaptığından sorulmaz, O’nun yaptığının hikmeti kullar tarafından tam olarak bilinemez.
Râbia Adeviyye kuddise sırruhâ “Bizim tevbemizin bile tevbeye ihtiyacı var” demiştir. Dolayısıyla insan ümitli olurken kendi amellerine, tevbesine, yaptığı ibadetlere bakarak ümitli olmamalıdır. Onlar dahi Allah’ın kuluna ihsanıdır. İnsan Allah’ın rahmetine, merhametlilerin en merhametlisi olmasına bakarak ümitli olmalı, O’nun merhametine sığınmalıdır.
Allah, kullarına merhametini dünyadayken de her an göstermektedir. Dervişlerden biri şeyhine “Efendim, bir keramet gösterseniz de nasiplensek” demiş. Şeyhi de ona; “Evladım, bunca günahımızla hâlâ Allah’ın mülkünde yürüyebiliyoruz, bundan büyük keramet mi olur!” demiş. Böyledir. Sadece bu nedenle bile insanın daima şükür halinde olması gerekir.
İmam Kuşeyrî kuddise sırruhû hazretleri tefsirinde “Ey insan! O kerem sahibi Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr 6) ayetini açıklarken şöyle der:
“Allah insana ‘Seni ne kandırdı da bu günahları işledin?’ sorusunu sorarken sanki cevabı da sorunun içinde vermiştir. İnsan şöyle der: ‘Senin bana karşı keremin beni yoldan çıkardı. Çünkü sen gördün ve örttün. Sen Kâdir idin, fakat süre verdin.’”
Şöyle denilir: Mümin Allah’ın hoş lütuflarına itimat eder, kuluna uzun süre vermesine güvenir. Helal gördüğü için günaha yeltenmez, fakat Allah’ın gücü yettiği halde ona rahmetiyle muamele etme ihtimali kendisini gaflete düşürür. Bu sürecin helâk olmakla sonuçlanacağından korkulur.
Şah Şüca Kirmânî kuddise sırruhû; “İlâhî rahmeti ümit etmenin alameti, Allah’a güzel taattir” demiştir. Yani ilâhî rahmeti ümit etmede kulun samimi olup olmadığı ibadetlere olan şevkinden ölçülür. Bir kul eğer Allah’a elinden geldiğince ibadet ediyor, farzları yerine getiriyor, elinden geldiğince günahlardan sakınmaya çalışıyorsa o kulun ilâhî rahmetten ümitli olması samimidir, kalbinde ihlâs vardır.
Ama eğer kul ibadetlerde gevşeklik gösteriyor, farzları ihmal ediyor, günahlara karşı direnç göstermiyorsa şeytan o kulu ilâhî rahmetle aldatmıştır. O kul Allah’ın onu her halükârda affedeceğine inanmış ve kulluğu bırakmıştır. Cenâb-ı Hak, Fâtır suresinde bu durumdan mealen şöyle sakındırır:
“Ey insanlar! Allah’ın vaadi elbette gerçektir, öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok hilekâr şeytan da Allah’ın kerem ve merhametini ileri sürerek sizi aldatmasın”
Meşhur müfessir Zemahşerî rahmetullahi aleyh, bu ayeti; “Şeytanın aldatması daha çok kişiye ‘Allah çok bağışlayıcıdır, en büyük günahları bile affeder; bu kadarcık günahtan bir şey çıkmaz’ gibi telkinlerde bulunması şeklinde gerçekleşir” diyerek açıklamıştır.
Allah’tan bizleri doğru yola ulaştırmasını, istikamet üzere yaşatmasını dileriz. Allah hepimize merhametiyle muamelede bulunsun. Ayıplarımızı, günahlarımızı iki cihanda örtsün.