Aramak

Kudüs’ün Sahibi Kim?

Kudüs’ün Sahibi Kim?

Sahabe-i Kiram’dan biri sordu: “Ya Resûlallah! Eğer biz senden sonraya kalıp sıkıntıya düşecek olursak nereye gitmemizi emredersin?” Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellam; “Sana Beyt-i Makdis’e (Kudüs) gitmeni tavsiye ederim. Umulur ki Allah sana oradaki mescide gidip gelecek nesiller verir” buyurdu. 

Kudüs, içerisinde İslâm’ın ilk kıblesini barındıran kutlu bir şehir. Uğruna binlerce Müslümanın kanı döküldü. Hz. Ömer Efendimiz radıyallahu anh döneminde fethedilen bu belde, Birinci Haçlı Seferi’nde Hıristiyanların eline geçti. Sonra, 1187’de Selahaddin Eyyûbî, Kudüs Krallığı’na son vererek Kudüs’ü yeniden İslâm’la buluşturdu. Sonraki süreçte savaşlar beldelerin el değiştirmesine neden oldu. Aynı durum Kudüs için de geçerli. 

İsrail Başbakanı katil Netanyahu, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2020’de yaptığı bir konuşmaya cevap verircesine; “Burası bizim şehrimiz sayın Erdoğan! Sizin değil, bizim şehrimiz! Her zaman bizim şehrimiz olacak. Bir daha bölünmeyecek” dedi. Bu bölge değişik zamanlarda Kenanîler, Araplar, Mısırlı Firavunlar, Romalılar, Müslümanlar ve İbraniler tarafından yönetildi. Yahudilerin varlığı İsrail Başbakanı katil Netanyahu’nun ifade ettiği gibi binlerce yıl öncesine dayanmıyor. Üstelik uzun süre de değil. Ancak kendisini dünyanın efendisi olarak gören, bugün İsrail’in de içerisinde bulunduğu bölgeyi ezeli ve ebedi toprağı kabul eden Siyonist Yahudiler, sapkın ideolojilerini hayata geçirmek ve sözde Büyük İsrail’i kurabilmek için civarlarında bulunan kim varsa saldırıp yok etmeyi hedefliyor. 

Netanyahu ve İsrailliler, insanlık tarihine adını kara lekelerle yazdırmış pek çok zalimden daha aşağı bir duruma çekmiş durumda kendini. Çünkü yaptıkları kelimenin tam anlamıyla katliama, vahşete kılıf uydurmak. Ancak tarih, yapılan hiçbir zulmün dünyada da cezasız kalmadığını söylüyor bize.  

İnsanlığın Vicdanı ve Gazze

“Kim bir kötülük görürse eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle düzeltme/buğzetme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir” buyuruyor Resûlullah Efendimiz sallalllahu aleyhi vesellem. Gazze ile ilgili dünya yeterince tepki gösteremedi bugüne kadar. Toplumlar kendi içerisinde örgütlendi, sokaklara döküldü. Ancak yönetimler maalesef harekete geçemedi. Batı’da İspanya dışında bir devlet İsrail’e ses bile çıkaramadı. İslâm dünyası da ümmetin çocukları katledilirken sessiz kaldı. Türkiye elindeki imkânlarla yapabileceğini yaparak destek vermeye çalıştı, çalışıyor. Düşünün, 10 milyon nüfuslu azgın bir azınlık, sapkın inançlarını hayata geçirmek için tüm dünyaya meydan okuyor. Katil Netanyahu dünyanın gözünün içine baka baka “Elinizdeki telefonlar bizim. Yediğiniz sebze ve meyveler bizim” diyebiliyor. Paranın gücü, İsrail azgınlığında bir kez daha ete kemiğe bürünüyor maalesef. 

Yakıp yıkan bombaların gölgesinde hayatta kalmaya çalışan; kalabilirse bu kez de İsrail ablukası nedeniyle açlıkla mücadele etmek zorunda kalan mazlumların feryatları vicdanlarda nihayet karşılık buldu. Gazze’ye insanî yardım götürmek üzere “Sumud Filosu”na ait 18 gemi Sicilya’dan harekete geçti. Tunus ve İspanya’dan kalkan diğer gemiler de filoya katıldı. “Sumud” Arapçada direnmek demek. Gazze’de tüm insanlığın onurunu kurtaracak şekilde direnen binlerce mazluma yeniden umut olmak üzere yola çıktı filo. 

Bu gemiler İsrail zulmünü durdurmayacak belki. Akan kanı engelleyemeyecek. Belki daha önce Mavi Marmara gemisine yapılanlar gibi saldırıya uğrayacak. Ama eğer başarabilirse yardım malzemelerini gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak. Çok daha önemli bir şeyi harekete geçirecek belki; vicdanı. Vicdanların karardığı bugünlerde merhamete susamış gönüllere umut kaynağı olacak. Bahtı açık olsun.

İngilizler Yeni Oyunlar Peşinde

Batılılar genel anlamıyla hinliği ve hainliği siyasetin merkezine koyuyorlar. Kimisi böyle genellemelerden uzak durmaya çalışsa da, koca bir maziye baktığımızda Batı’nın kendi çıkarları söz konusu olduğunda her türlü ihaneti gözünü kırpmadan yaptığını, her durumu kendi lehine kullanmakta mahir olduğunu görebiliyoruz. Bazıları da bu durumu karakter haline getiriyor. Kim mi? Tabii ki İngiltere! 

Çok iyi oyun kuran Britanyalılar, her seferinde işler kötüye gitse dahi vaziyeti çıkarlarına uygun hale getirmeyi çok iyi beceriyorlar. Birinci Dünya Savaşı’na giden süreci hatırlayalım. Osmanlı Devleti ile uzun süre dengeli bir ilişki içerisinde olan İngiltere, savaş ihtimali güçlenince onu karşısına aldı. Almanlarla birlikte hareket etmek yerine “ezeli düşmanı” Fransızlarla ittifak yaptı. Savaştan sonra Osmanlı’ya ait Ortadoğu’daki topraklarda irili ufaklı devletler kurdurup, başlarına valisi gibi hükmedebileceği kişileri yerleştirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk” haline gelmesine rağmen, kendisine bir jandarma seçip kenara çekilerek siyaseti perde arkasından yönlendirmeye başladı.

Bugün de aynı yaklaşımla küresel siyasette kritik hamleler yapıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) her zaman gündemde. Uluslararası siyasette kötülüklerin merkezinde hep Washington var. Çünkü İngilizler aslında her yerde olmalarına rağmen hiçbir yerdeymiş gibi bir imaj oluşturuyor. Şimdilerde, İsrail’in Gazze işgaline ilişkin esamisi okunmayan İngiltere’nin donanması Gazze sahillerine demirlemiş durumda. 2020’de İsrail’le askerî iş birliği anlaşmaları imzalayan İngilizler, 2023’te Kraliyet donanma gemilerini ve casus uçaklarını Akdeniz’e konumlandırmıştı. 2025’in Mayıs ayında da İngiliz Milletler Topluluğu üyesi Kanada ile birlikte İsrail’e yaptırım kararı almıştı. Bu tarihten üç ay sonra da bizzat Başbakan Starmer’ın yaptığı açıklamayla Filistin Devleti’ni tanıyabileceklerini deklare ettiler. 

Şimdi ister istemez insanın aklına şu soru geliyor: İngilizlere neden “ansızın” bir aydınlanma geldi? 65 bin masum vahşice katledilirken sesini çıkarmayan İngiltere ne oldu da Filistin devletini tanıyabileceğini ilan etti? Bakalım, göreceğiz.

ABD Filistin Devleti’ni Tanıyacak mı?

İngiltere’nin tavrına benzer bir durum Amerika Birleşik Devletleri (ABD) için de geçerli. İsrail’in sözde devlet olarak kurulduğu 1948’den bu yana hamiliğini yapan, her kaydı şartta istisnasız arkasında duran ABD, 7 Ekim 2023’te başlayan işgali de koşulsuz desteklemişti. Dahası, İsrail’in işgal ve katliamını meşru müdafaa gibi yorumlayıp uluslararası alanda kamuoyu oluşturmaya çalışmıştı. Sabık Başkan Joe Biden’ın iktidarının son düzlüğünde ABD İsrail’e yüzlerce kez askerî yardım transferi gerçekleştirdi. Biden, “Yönetim olarak İsrail’in güvenliğine desteğimiz kaya gibi sağlam” gibi “cesurca” açıklamalar dahi yapmıştı. 

Savaşları bitireceği vaadi ile iktidara gelen Donald Trump’ın yaklaşımı da selefinden farklı değil maalesef. Rusya-Ukrayna mücadelesi için taşın altına elini koyan Trump, mevzubahis İsrail olunca süt dökmüş kediye dönüyor ve İsrail’e kayıtsız şartsız omuz vermekten geri durmuyor.

Bu sınırsız destek devam ederken ABD Senatosu’ndan ilginç bir çıkış geldi. Senatör Jeff Merkley, Senato tarihinde bir ilk olarak, Başkan Trump’tan Filistin devletinin resmen tanımasını talep eden karar tasarısı sundu. Merkley dedi ki: “Filistin devletinin tanınması, ABD’nin Filistinliler ve İsraillilerin özgürlük, haysiyet ve güvenlik içinde yaşayabilecekleri bir gelecek inşa etmek için atabileceği pratik bir adım olmakla kalmayıp, aynı zamanda yapılması gereken doğru şeydir. Amerika liderlik etme sorumluluğuna sahiptir ve şimdi harekete geçme zamanıdır.” 

Dahası da var: “Bu karar farklı bir yol izlenmesini gerektiriyor. Öncelikle derhal ateşkes sağlanmalı, tüm rehineler iade edilmeli ve yardımlar ulaştırılmalı. Ancak daha sonra, gelecek için barış ve refahın temeli atılmalı ve bunun için tek geçerli yol, iki devlet çözümdür. Filistin devleti hedefini daha fazla erteleyemeyiz.” 

İlginç. Bu açıklamaların altından ne çıkacak acaba?

Küresel Öfke Yürüyüşleri

Gazze’de yaşanan soykırımın dünyanın gündemine tekrar ve güçlü bir şekilde getirilmesi için Sumud Filosu’nun seferi önemli. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsrail, her gün yeni atraksiyonlarla bir anlamda Gazze’de yaşanan dramın unutulmasını sağlamaya çalışıyor. Katliam kara harekâtıyla devam ediyor. Ancak dünyanın büyük devletleri, sözde insan hakları savunucuları ölümlerin çok daha fazla olacağı bu yeni sürece tepki göstermiyor. Kimileri de destek veriyor. 

İşte vaziyetin bu kadar kötü olduğu bir ortamda halkların tepkileri çok önemli. Yangını söndürmese bile söndürecek birilerini harekete geçirmeye vesile olacak bu adımlara yenilerini eklemek gerekiyor. Liderler susuyorsa kitlelerin harekete geçmesi şart. Zira sırtını suskunluğa dayayan kötülük ancak gür sesli tepkilerle durdurulabilir. Suskunluktan cesaret alanlar, vicdanın yüksek sesiyle hizaya çekilebilirler.

Bu sebeple Hamas, uluslararası toplumu harekete geçirmek için yeni bir çağrıda bulundu. “Küresel öfke yürüyüşleri” olarak adlandırdığı eylemlerin özellikle ABD ve İsrail büyükelçilikleri önünde düzenlenmesini istedi. Öğrenci grupları, ülkelerin parlamentoları ve sendikalar aracılığıyla soykırımın sona ermesi için devletlere baskı yapılmasını isteyen Hamas, böylelikle sınır kapılarının açılmasını ve yardımların Gazze’ye ulaştırılmasını talep ediyor. Böylelikle belki işgalin ve soykırımın sona ereceğini umuyor. 

Denemeye değer mi? Kesinlikle değer. Yapılacak en küçük girişimin bile hayatî önem taşıdığı bu azgınlıkta herkes çabalamak, İsrail’e atılacak her taşın altına elini koymak zorunda. Edward Said “Tüm dünya bir misafirhane iken Kudüs benim evimdir” diyordu. Gazze şimdi tüm dünyanın evi haline geldi. Ve fert fert tüm insanlık evine sahip çıkmak zorunda artık.

“Gazze Ganimeti”nin Ortakları

Ganimet kelimesi sözlükte “savaşta düşmandan ele geçirilecek her türlü mal” olarak tanımlanıyor. İsrail ile Filistin arasında bildiğimiz manada bir düşmanlık yok. Çünkü aslında bu bir savaş değil. Terör devleti İsrail, kendisinden silah, asker ve ekonomik anlamda son derece zayıf durumda olan Filistin’i onlarca yıldır işgal ediyor. Yani tam anlamıyla bir zalim-mazlum durumu söz konusu. Karşısında kendisinden güçlü, hiç olmazsa denk bir rakiple karşılaşmayan İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana Filistin’i, özellikle Gazze’yi en barbar yöntemlerle ortadan kaldırmaya çalışıyor. Üstelik utanmadan zafer naraları da atarak. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’yi de arkasına alarak, civarında bulunan ve sözde “Büyük İsrail”in sınırları içerisinde bulunan diğer devletleri de hedef tahtasına oturtmaya çalışıyor. Ve Gazze İsrail, hatta ABD için ganimet olarak görülüyor!

Soykırımcı devletin maliye bakanının açıklamaları, İsrail’in ne kadar küstahlaşabileceğini gözler önüne seriyor. Bakan, “savaş” bittiğinde Amerikalılarla Gazze’yi paylaşacaklarını söylüyor. “Savaş için çok para harcadık ve şimdi toprakları dengeli olarak paylaşmamız gerekiyor” diyerek Gazze’nin tamamının işgal ve ilhak edilmesini savunuyor. Gazze’de zengin bir emlak “ganimeti” yattığına işaret eden bakan, ganimeti paylaşmak için Amerikalıları da davet etmekten geri durmuyor. Ona göre Trump’ın masasında “profesyoneller tarafından hazırlanmış” bir iş planı da var. Gazze tamamen yerle bir edilince terörist İsrail’le ortakları şehri yeniden inşa etmeyi planlıyorlar! 

Bu açıklamalar bile İsrail’in yalnızca bölge için değil dünya için de ne kadar büyük bir tehdit olduğunu ortaya koyuyor. Bugün Filistin’e, Katar’a Suriye’ye, yarın ise dünyanın herhangi bir yerine... İsrail’in özeti bu. Çünkü onlar “efendi” bütün insanlık köle! Bu hadsizlik elbet cezasını bulacak. Hiç şüphesiz en kısa zamanda inşallah... 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy