Aramak

Editörden

Gerçek Tevhid Ehli

Varlık âleminde gerçekliğin aslı, özü, hakikati “lâ ilâhe illallah”tır. Yani tevhid cümlesi ve bu cümlenin ifade ettiği azim mana. Bu cümle ile hem varlığa hem kendimize dair hakikatin kapısından gireriz. Yapıp ettiğimiz bütün sâlih işler bu cümlenin hem kendi varoluşumuzda tahakkuku hem açılımıdır. Tevhid ana kodumuz, temel yazılımımızdır. Ezelde, “kâlû belâ”da yüklenmiştir. Dolayısıyla tevhidden her uzaklaşma veya kopma aslımızdan sapmadır.

Hal böyleyken idrakimizde, kalp ve zihin dünyamızda hayli zamandır olması gerektiği seviyede gündem olduğu söylenemez. Malumunuz, din ve dünya hayatımızı belli kavram setleriyle anlıyor, anladığımıza göre de yaşıyoruz. Bu kavramların bazıları merkezde, bazıları ise daha kenarda, uzakta. Bir mümin için tevhid bütün fikirlerin, algı, anlayış ve hareketlerin merkezidir. Son derece canlıdır; her düşünce ve harekete müdahale eder. 

Sûfîler için erken dönemde yapılan tanımlardan biri “tevhid ehli”, tasavvufa konulan isimlerden biri de “tevhid ilmi”dir. Çünkü tasavvuf, yukarıda tarif ettiğimiz tevhid idrakinin soyut düşünceden makam ve mertebeye dönüştürmeye; bütün iç ve dış âlemini buna göre şekillendirmeye davet eder. Sûfî ise bu tevhid yolculuğunda belli seviyeye ulaşmış kişiye denilir.

Dolayısıyla tevhid ehli olmak demek bir yolculuğa çıkmak demek. Belki kişideki anlamı müphem bir ikrarla, kelime-i tevhidi söylemekle başlayan bu yolculuk, çokluktaki birliği idrak etmekle devam eder, “birlik”te fenâ olma haline kadar gider. Nasipten öte yol yoktur denilir, fakat her müminin istek, niyet ve gayret sahibi olması gerekir. Bu gayretin merkezinde ise hakiki, samimi dua vardır.

Bu ay bize “Tevhid Yolculuğu” başlığını atmayı ilham eden, İhyâu Ulûmi’d-Din’in ilk kitabı olan Kitâbu’l-İlim’deki ilgili bölüm oldu. Okuyanlar bilir, İmam Gazzâlî rahimehullah tevhidin anlamının değiştirildiğini, puta tapmamaya indirgendiğini söyler. Tevhidin önündeki asıl engelin ise kişinin kendi nefsinin hevâsı olduğunun altını çizer. Biz buradan hareketle önce meselenin kitabî bilgi boyutunu, ardından Sûfîlerin Tevhidi başlığı altında o bilginin çevrelediği hakikati sunmaya çalıştık. 

Tevhidin hüküm sürmediği bir dünyada zalim egoların, bâtıl inanış ve ideolojilerin ortalığı nasıl cehenneme dönüştürdüğüne Gazze’de tanıklık ediyoruz. Âlemlerin Rabbi’ne kendi nefsleriyle, sapık ideolojileriyle ortak koşanlar, tarihte de günümüzde de insanlığın kanseri oldular. Geçmişte nebîlerini öldürüyorlardı, şimdi sabîleri öldürüyorlar. Tevhid olmayınca insanın içi de yaşadığı dünya da böyle bir vahşet arenasına dönüşüyor.

Kasım sayımızda buluşmak üzere inşallah.

SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy