Aramak

Hal Dili

Bildiği Halde

İbn Atâullah el-İskenderî kuddise sırruhû şöyle der:

“Rabbi’nin kendisine bahşettiği lütufları bildiği halde O’na âsi olma cüretinde bulunan kula yazıklar olsun! O’na âsi olmayı seçen kimse O’nun lütuflarına nankörlük etmiş olur.

Nefsinin kendisini helak olmaya sevk ettiğini bildiği halde ona tâbi olan, yine kalbinin kendisini doğru yola sevk ettiğini bilmesine rağmen ona uymayan ve isyan ettiği Rabbi’nin azametini bildiği halde O’na âsi olmaktan kaçınmayan kula yazıklar olsun!

İşlediği günahların dünya ve âhiret sonuçlarını bildiği halde Rabbi’nden utanmayan kula yazıklar olsun! 

Şayet bu kul Rabbi’nin kudret pençesi altında olduğunu idrak etseydi, O’nun huzuruna emir ve yasaklarını yerine getirmemiş olarak çıkmak istemezdi.”

İbn Atâullah el-İskenderî, Tâcü’l-Arûs

Kimi Şikâyet Ediyorsun?

Abdülkadir Geylânî kuddise sırruhû bir tavsiyesinde şöyle demiştir:

“Sağlıklı olduğun halde Rabbin’i şikâyet etmekten veya O’nun sana bahşettiği güçle başına gelen belaya tahammül gösterebildiğin halde ‘buna gücüm yok’ demekten sakın. 

Aynı şekilde elinde Allah Teâlâ’nın bahşettiği bir nimet, âfiyet varken ve bundan faydalanırken, daha fazlasını elde etmek maksadıyla sızlanmaktan uzak dur. Etini doğrasalar bile gücün yettiğince Rabbin’i bir yaratılmışa şikâyet etmekten sakın. Çünkü âdemoğlunun başına gelen belaların birçoğunun sebebi Rabbi’ni yaratılmışlara şikâyet etmesidir. Kul, kendisine karşı şefkatli annesinden daha merhametli olan bir zâtı nasıl şikâyet edebilir?”

İmam Şa‘rânî, el-Envâr fî Suhbeti’l-Ahyâr

Biri Laf Taşıdığında

Mısırlı sûfî âlimlerden İmam Şa‘rânî kuddise sırruhû şöyle der:

“Din kardeşinin haklarından biri de, bir kimse onun hakkında söz taşırsa hiçbir şekilde onu tasdik etmemektir. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

Kendisine söz taşınan kimsenin şu altı şeyi yapması gerekir:

• Söz taşıyan kimseyi tasdik etmemesi,

• Onu bu yaptığından sakındırması,

• Allah için ona buğzetmesi,

• Kendisi hakkında söz taşınan kimseye suizanda bulunmaması,

• Taşınan sözün gerçek olup olmadığını araştırmaması,

• Taşınan sözü başkalarına anlatmaması.”

İmam Şa‘rânî, el-Envâr fî Suhbeti’l-Ahyâr

“Azîz ve Celîl olan Allah’tan hayâ kalbe yerleşince, nefsin istekleri oradan çekip gider.”

Ebû Süleyman ed-Dârânî rahmetullahi aleyh

Âciz Kalmadan Önce

İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh, uzun emelden ve ecelin yakınlığını unutmaktan sakındırırken şöyle demiştir:

“Eğer ‘Ölüm genellikle hastalıktan ileri gelir. Ansızın gelen ölüm nadirdir’ dersen şöyle derim: ‘Bil ki ölüm bazen ansızın gelir; fakat ansızın ölmesen bile hastalık ansızın gelir. Hastalandığında âhiret sermeyen olan sâlih amelleri yapmaktan âciz kalırsın.’”

İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn

İnsanların En Akıllısı

Bir gün Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem’e İnsanların en akıllılarının kim olduğu soruldu. Şöyle buyurdu: 

“Onların ölümü en çok hatırlayanı ve ona en güzel şekilde hazırlananlarıdır. İşte dünya şerefini ve âhiret nimetlerini kazanan akıllı kimseler bunlardır.”

Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 12/417

Günahkârın Misali

İbn Atâullah el-İskenderî kuddise sırruhû şöyle der:

“Günahkâr bir kulun misali, ateşin üzerine konulmuş yeni çömleğin misali gibidir. Çömlek bir müddet ateşin üzerinde tutulduğunda kararır. İşini bitirdikten sonra hemen çömleği ateşin üzerinden alarak yıkarsan o karalığından bir eser kalmaz. Fakat ateşin üzerinden indirmeden içinde art arda yemek pişirirsen o karalık iyice çömleğe işler ve bundan sonra ne kadar yıkarsan yıka, hiçbir etki sağlamaz. İşte tıpkı bunun gibi işlenilen günahın peşi sıra yapılan tevbe de kalbin karalığından bir şey bırakmaz.”

İbn Atâullah el-İskenderî, Tâcü’l-Arûs

“Dünya, şeytanın (insanları sarhoş ettiği) içkisidir. Kim onunla sarhoş olursa ancak ölüm anında ayılır, kaybedenler arasında pişman olarak kalır.”

Yahya b. Muâz rahmetullahi aleyh

Kalbe Açılan İki Kapı

Abdullah b. Alevî el-Haddâd kuddise sırruhû şöyle der:

“Bil ki, kulak ve göz kalbe açılan iki kapıdır. Onlardan giren her şey kalbe varır. İnsanın işittiği ve gereksiz gördüğü kalpte tesir bırakan nice şeyler vardır ki, onları temizlemek hayli zordur. Çünkü kalp ona ulaşan her şeyden çok çabuk etkilenir ve bir şeyden etkilendiğinde o şeyi kalpten atmak güçtür. Dolayısıyla mürid kulağını ve gözünü korumaya özen göstermeli; bütün âzalarını günahlardan ve boş şeylerden sakındırmaya çaba sarfetmelidir.”

Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Müridin Edepleri

Ümit ve Korku Hali

Bir gün Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem hasta olan bir genci ziyarete gitti ve ona,

“Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu. Genç,

“Günahlarımdan korkmakla beraber Rabbim’in rahmetini ümit ediyorum” diye cevap verince Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“Bu ikisi (ümit ve korku) bir Müslümanın kalbinde toplanacak olursa, Allah Teâlâ o kuluna umduğunu verir, korktuğundan da emin kılar.”

İbn Mâce, Zühd 31

Mürid Kimdir?

Abdullah b. Alevî el-Haddâd kuddise sırruhû şöyle der:

“Mürid, Allah’tan başkasının kul yapamadığı kimsedir. Hiçbir şey onu kendisine kul edemez. Arzu ve istekler ona gâlip gelemez. Alışkanlıklar ona hükmedemez. Onun sözü zikir ve hikmet, sükûtu tefekkür ve ibrettir. Yaptığı iş sözünden daha ileridir. İlmi amelini tasdik eder. Alameti huşû ve ağırbaşlılıktır. Elbisesi tevazu ve takvadır. Daima hakka uyar ve onu her şeye tercih eder; bâtılı da reddedip terk eder. İyi insanları sever ve onlarla dost olur; şerli insanlara buğzeder ve onlara Allah için düşman olur. Onun yaşantısı sözlerinden daha iyidir. Yardımı çok, insanlara yükü azdır.”

Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Müridin Edepleri

Ne Yapıyorsunuz?

Vehb b. Münebbih rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

“İlâhî kitapların birinde şöyle okudum: Her sabah bir seslenici semanın dördüncü katından şöyle seslenir: Ey kırk yaşına girenler! Siz biçilmesi yaklaşmış ekinler gibisiniz. Ey elli yaşına girenler! Âhiret için ne hazırladınız? Ey altmış yaşına girenler! Geriye ne bıraktınız? Sakın ‘Keşke insanlık yaratılmasaydı. Keşke yaratıldıkları vakit niçin yaratıldıklarını bilselerdi’ diyerek özür beyan etmeyin. Eceliniz yaklaştı, tedbirinizi alın!”

Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Sebîlü’l-İddikâr

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy