Aramak

Sûfîlerin Nazarında Köpekler

Sûfîlerin Nazarında  Köpekler

Sûfîler yaratılmış her şeye ibret nazarıyla bakmışlar, gördüklerini Hakk’a götürecek bir araç kılmak istemişlerdir. Birçok hayvan gibi köpekler de onların bu bakışından payına düşeni almıştır.

Hayvanlar bazen menkıbelere bazen rüyalara konuk olmuşlar, bazen doğrudan mana kazanmış, bazen de sembollere bürünmüşlerdir. Bu hayvanlardan biri de köpektir. Köpek, özellikle Ashab-ı Kehf’in köpeği Kıtmir’den dolayı ayrı bir öneme sahiptir. Ayet-i kerimede bu hayvan “mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi” ifadeleriyle tasvir edilir. 

Sadakatin sembolü

Tasavvufî metinlerde köpekler, âriflerin yanında olma azminin sembolüdür. İlâhî kapının eşiğinde bir ümit bekleyen biçarelerin ümit kaynağıdır. Çünkü köpek, yanlarında beklediği Ashab-ı Kehf’in hürmetine Kur’an’ı Kerim’de anılmış bir hayvandır.

Senâyî Hasan Şabânî kuddise sırruhû hazretleri köpekten şöyle bahseder:

“İhtiyâr oldu Senâyî şefkat eyle hâline
Ey Cenâb-ı Hazreti Fahr-i Cem’i-Mürselîn.
Âsitânın kelbiyiz, bekler kapunu rûz u şeb
Ol gedâ-yı bî sevâbı lütfuna eyle karîn.”

Şunu söylüyor Hazret: “Yaşlandım artık şefkat et halime, ey bütün peygamberlerin övüncü olan peygamber. Eşiğinin köpeğiyiz, kapını gece gündüz bekleriz. Şu sevabı olmayan köleyi lütfuna, yani şefaatine yakın eyle.” 

İbn Atıyye rahmetullahi aleyh, Ashab-ı Kehf hadisesini tefsir ederken şöyle der Kıtmir için: “Hayır sahiplerine sevgi besleyen, onların bereketinden nasibini alır. Bir köpek, fazilet erbabına ve arkadaşlarına sevgi ile bağlanmış, Allah da Kur’an-ı Kerim’de o köpeği onlarla beraber yâd etmiştir.”

Benzer bağlamda Kuşeyrî kuddise sırruhû da tefsirinde köpekten bahseder. Kıtmir’in, Ashab-ı Kehf’in kapısında beklemesinden dolayı Allah’ın onu Kur’an’ı Kerim’de andığını; böylece kıyamete kadar Kur’an okuyan her mümin tarafından anılacağını bir ihsan olarak söyler. Böylelikle okurlarını âriflerin eşiğine çağırır. 

Öyle ya, seçkin kişilerin kapısında bekleyen bir köpek bile Allah’ın Kitabı’nda anılmış ve kıyamete kadar anılacak bir konuma getirilmiştir. Seçkin kimselerin eşiğine gelen mümin bir insanın Allah katında anılmaması mümkün olabilir mi?

Dere kenarında susuz 

Sûfîler her şeye ibret nazarıyla bakarlar, demiştik. Köpekten alınan ibrete misal şu menkıbedir: 

Meşhur sûfî Şiblî’ye soruldu: 

– Bu yolda size kim kılavuzluk etti?

Şöyle cevap verdi:

– Bir köpek! 

Soruyu soranlar şaşırdı;

– Bu nasıl oldu, dediler. 

Hazret açıkladı: 

– Bir dere kenarında duruyordu, fakat neredeyse susuzluktan ölmek üzereydi. Su içmek için dereye eğildiğinde sudaki aksini başka bir köpek zannederek korkuyor, geri çekiliyordu. Susuyordu, yeniden eğiliyordu, yine aynı korkuyla geri çekiliyordu. Bu böyle birkaç kez tekrar etti. Sonunda susuzluğu öyle bir noktaya geldi ki korkusunu bir kenara koydu ve suya atladı. Böylece diğer köpek kayboldu ve suyu içti. Yani köpekle ihtiyacı arasındaki engel yine kendisiydi. Kendisini yolundan çekince muradına kavuştu. Bunu görünce ben de önümdeki engelin kendi nefsim olduğunu fark ettim. Böylece köpek bana yolumu öğretmiş oldu. 

Bir derviş aynı nedenle çıkar yolculuğuna: Benliğini kırmak, nefsinin hâkimi olmak. Bütün mücahede hep nefse boyun eğdirmek içindir. Nefsini aradan çıkartıp dalanlar içecektir aşk şarabını.

Hz. İsa aleyhisselâm ile ilgili bir menkıbede de karşımıza yine köpek çıkar. O masum nebî havarîleriyle yürürken yolda bir köpek leşi görürler. Havarîler leşten iğrenir. Hz. İsa aleyhisselâm ise onlara bakış açılarını değiştirmeyi teklif eder; “Baksanıza ne güzel dişleri var” der. Böylece nefsin hoşuna gitmeyendeki hayra işaret eder. Kötü görmek, bir noktada Allah’ın takdirinden şikâyet anlamına gelir. O yüzden derviş neye baksa muhakkak güzeli, görünenin ötesindeki hikmeti görmeye çalışır. Esasında mevzu da görülenle ilgili değil, görenle ilgilidir.

Nefsin sıfatı

Bazen köpek menkıbelerde karşımıza doğrudan nefsin bir sıfatı olarak da çıkar:

Adamın biri Ebu’l Hasan el-Küreynî’yi üç kez yemeğe davet etti ve her seferinde geri çevirdi. Nihayet dördüncü seferde Ebu’l Hasan tekrar geldi, adam onu yemeğe davet edip evine götürdü. Adam, Ebu’l Hasan’a her defasında geri çevirdiği halde nasıl hiç rahatsız olmadan dördüncü daveti kabul ettiğini sordu. Hazret şu cevabı verdi:

– Nefsimi yirmi yıldır zillete alıştırmak için terbiye ile uğraştım. Sonunda onu kovulunca kaçan, tekrar çağırılıp önüne bir kemik atılınca geri gelen köpek durumuna getirdim. 

Olayı anlatan zat demiştir ki: Hazret daha çok şeyler anlattı ve sonunda şunları söyledi: “Beni elli defa geri çevirip sonra tekrar çağırsaydın yine gelirdim.”

Özetle köpek, bir mümin için, özelde de bir derviş için korku ile ümidin hatırlatıcısı bir semboldür. Bir günaha meylettiğinde veya düştüğünde köpeğin saldırganlığını ve iştahını düşünür, nefsinin de o an köpek tabiatına büründüğünü idrak eder. Diğer taraftan da Ashab-ı Kehf’in köpeğini düşünür. Onun cennete girecek olmasını, Kur’an-ı Kerim’de Allah tarafından anılmasını hatırlar. Ve ne kadar günahı olsa da bir ümit âriflerin kapısına gider, kapının önünde kabul edilmeyi, “anılmayı” bekler.

Çünkü bir beyitte de denildiği gibidir:

“Herkese kılma hakaretle nazar, eyle hazer
Belki Dergâh-ı Hüdâ’da ola senden makbul.”

(Kimseye aşağılayarak bakma; bundan sakın. Belki Hak kapısında o senden daha makbuldür.) 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy