Aramak

Tavan Arası

Örgütlü Kötülük

Terbiye edilmemiş ruh güç hırsının kurbanı olur. Sahip olduğu gücü sürekli olarak büyütmenin yollarını arar. Hayatını gücü elde edebileceği imkânların peşinde sürüklenmekle geçirir. İnsandaki bu hırs hayatın her alanında kendini gösterir. Dünyayı yaşanmaz kılan eylemlerin temelinde bu vardır. 

Fakat güç hırsı her zaman dışarı dönük değildir. Gücünü ötekine karşı kullanamayan insan, bu sefer kendisini hedef alır. İmkânı el verdiği ölçüde gücünü kendine karşı kullanmak ister. Mesela içinde bulunduğu zorluklara meydan okur. Kendisini aşılması gereken bir eşik olarak görür. Aşmak için gücünün ötesinde hamleler yapar. Giderek yaptığı şeyin esiri olur ve bu mücadelede daima mağlup olsa da asla bunun farkına varamaz. 

Çünkü yönetme, etki altına alma gibi durumlar her fırsatta daha büyük güç arzusunu tetikleyerek bir illüzyon oluşturur. Bunun sonucu ise kalıcı körlüktür. Kör olan insanın ise artık kontrol mekanizması başka bir gücün tesiri altına girer. 

İşte bu noktada örgütlü güç mücadelesi bizi karşılar. Kötü insanların örgütlenerek yürüttüğü tahakküm politikasına ise emperyalizm diyoruz. Emperyalist eğilimler kötülerin güçlerini birleştirmesiyle başlar. Hep bir arada, birbirlerinin çıkarlarını da gözeterek, güçten yoksun olanların tepesine binmek isterler. 

Küresel Avrupa siyasetinin merkezinde de bu eğilim vardır. Güç hırsının kurbanı olarak insan kendisine karşı nasıl körleşiyorsa, örgütlü kötüler de dünyaya ve insanlara karşı öyle körleşiyor.

Küresel örgütlerin tahakküm hırsı, farklı birçok yöntem üretir. Bu yöntemlerin işlevselliği propaganda yoluyla geliştirilir. İnsanların, toplumların kafasını propaganda ile karıştırarak zayıf yönlerini daha da savunmasız kılar. Böylece siyasî, iktisadî ve kültürel olarak sömürme imkânı elde eder. Manipülasyon dediğimiz şey zaten kafa karışıklığını artırmak için yapılır. Her tercihin makul veya akıl dışı olduğu fikrini aşılar. Ne yapacağını bilemeyen kitleler çareyi ideolojik argümanlara yaslanmakta bulur. Kendi zayıflığını veya emperyalist zihnin gücü karşısındaki savunma refleksini, belirli bir düşünce içinde kalarak, kendine benzeyen insanların yanında durarak aşmaya ve geliştirmeye çalışır. 

Bu da çıkılması zor bir döngüdür. Çünkü örgütlü kötülüğün istediği de budur. Buna bölerek, parçalara ayırarak, dar alanda kalmaya zorlayarak sömürme diyoruz. Neticede ne kadar çok parça ve parça içinde birbiriyle sıkı ilişkiler kurabilmiş zayıf topluluk varsa o kadar iyi oyun kurulabilir demektir. Örgütlü kötülüğün dışında kalan bu toplulukları kendi içinde düşmanlık besleyen ideolojik yapılar haline getiren bu sistemi Eric Hoffer kısaca şöyle tanımlıyor:

“Böl ve yönet diye bilinen siyasî yönetim, yönetilenler arasındaki bütün kenetlenme biçimlerini zayıflatmaya yöneldiği zaman beklenen sonucu vermez. Bir köy cemaatini, bir kabileyi veya bir ulusu özerk bireylere ayırmak, yönetici güce karşı isyan ruhunu ne ortadan kaldırır ne de hafifletir. Etkili bir bölme, birbiriyle rekabet eden ve birbirine kuşkuyla bakan sıkı ırksal, dinî veya iktisadi toplulukların sayısını arttırmakla sağlanabilir.”
Eric Hoffer, Kesin İnançlılar, Olvido 

Hak ve Adalet Kimin Tekelinde? 

Aklı başında her insan dünyada dönen dolapların, Avrupa ve Amerika merkezli düşüncelerin bir ürünü olduğunu kabul eder. Kapitalizmin, sömürgeciliğin, köleleştirmenin ve insanı kendi hırslarının kurbanı haline getiren bireyselleşmenin renkli versiyonlarının ancak Avrupa mahsulü uygulamalar olabileceğinde hem fikir olmamız gerek. Tarih bilgisi başka ne işe yarar? Dünyanın dünü ve bugününü anlamakla kalmaz, insanın da nereden nereye doğru gittiğinin bilgisini verir. 

İşte içinde yaşadığımız yüzyılın toplumsal düzeydeki tüm çıkmazlarını anlamak için tarihe başvurmak durumundayız. Geçmişe baktığımızda, genel olarak kabul gören dönüm noktaları şunlardır: Reform ve Rönesans etkisi, kapitalizmin icadı, sanayi devriminin gerçekleşmesi ve aydınlanma dönemi denilen Avrupa evrenselliğinin dört başı mamur biçimde dünyaya yayılması… 

Bu ne anlama geliyor? Dünyada nerede bir zulüm ve nerede güya bir adalet organizasyonu varsa orada Avrupa-Amerikan tahakkümü söz konusudur. Dolayısıyla haklı ve haksız tamamen gücü elinde tutanların himayesindedir. 

Mesela Filistinliler haksız, Iraklılar olağan şüpheli, Afganlar potansiyel tehdit, Ruslar ise barbar… İsrail mazlum ve haklı, Amerika âdil ve kahraman, Ukrayna ise çaresiz ve yardıma muhtaç! Eğer bir yere müdahale edilecekse haklı ve âdil olanlar bunu yapmalı. Bu yüzden küfür tek millet deniyor. Çünkü kendini haklı ve âdil sayanların hepsi mazlumların karşısında yer alanlardan müteşekkil. 

Küresel örgütlü güçlerin kendilerinde bu hakları görmesini nasıl değerlendiriyoruz? Elbette vitrinde sergiledikleri propaganda araçlarıyla. Yani insan hakları gibi idealize edilen soyut kavramlar ve spor sektöründen küresel markalaşmanın kalite standartları aldatmacasına kadar uzayan egemenlik zinciriyle. Peki, bu değerlendirme akıllıca mı yoksa bir aldanmanın ifadesi mi? Bunu anlamak için bu zincirin neresinde olduğumuzu düşünmemiz gerek. Yoksa Avrupa-Amerikan medeniyetinin bugün haksız olarak gördüğümüz hamlelerini yarın överken bulabiliriz kendimizi. 

Tarih bize bin yıllık süreçte bu medeniyetin neler yaptığının verisini sunuyor. Kendilerine yaşam alanı açmak için ne denli acımasız ve yıkıcı olabildiklerini biliyoruz. Öyleyse Wallerstein’in aşağıdaki tespitinde açık seçik ortaya koyduğu haliyle 21. yüzyılda “İnsan Hakları” kavramının “Yahudi Haklarından” ibaret olduğunu ve bütün dönen dolapların bu hakkı savunmaktan başka bir anlam taşımadığını kabul edebiliriz:

“Uygulama anlamında müdahale, güçlülere münasip görülen bir haktır. Ne var ki meşrulaştırılması zor bir haktır ve bu yüzden daima siyasî ve ahlâkî direnç ile karşı karşıya kalır. Müdahaleciler direniş ile karşılaştıklarında daima ahlâkî bir doğrulama yolu ararlar; on altıncı yüzyılda doğal yasa ve Hıristiyanlık, on dokuzuncu yüzyılda uygarlaştırma misyonu, yirminci yüzyılın sonu ve yirmi birinci yüzyılda insan hakları ve demokrasi.”
Immanuel Wallerstein, Avrupa Evrenselciliği, BGST Yayınları 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy