Hiç Olmazsa
Kalbimizle
Dökülen Müslüman kanı olunca, demokrasi ve insan hakları gibi kavramların edebiyatını yapan, hukuku yalnızca kendileri için harekete geçiren Batı toplumundan bir şey beklemek elbette abesle iştigal olur. Ancak Ümmet-i Muhammed’in artık sesini yükseltmesi gerekiyor. Hiç kuşkusuz bu kendiliğinden, etkisiz, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir haykırış olmamalı.
Tarih, nice zalimlerin zulümlerine şahitlik etti. İnsanoğlunun kendi öz kardeşini katletmesiyle başlayan süreç, on binlerce masumun kanının döküldüğü dönemlere evrildi. Bazen düşünürüz “bundan daha kötüsü başımıza gelir mi” diye. Gelebiliyor. Gaddarlığı ve şiddeti kendisine karakter haline getiren insan, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “aşağının aşağısı” olabiliyor.
Bugün kendisini yeryüzünün efendisi zanneden bir grup zalim; çocukları, kadınları, yaşlıları katletmekle kalmıyor, yardım elini uzatanın da elini kırmaya çalışıyor. Küçücük bir kara parçası içerisinde yaşayan az sayıda insan varını yoğunu, canını ve kanını ortaya koyarak küçük ama onların gönüllerinde dünyalara değer bir toprağı korumaya gayret ediyor. Batılıların Ortadoğu diye adlandırdıkları coğrafyada cesur yürekler, gökyüzünden yağan bombalara imanla karşılık veriyor.
Dünya neden suskun?
Terör devleti İsrail, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın yaptığı saldırıları bahane ederek asırlar boyu unutulmayacak bir katliama imza atıyor. Bunu da sapkın düşüncesini referans alarak sözüm ona haklı gerekçelere dayandırıyor. Son dönemin popüler kavramıyla söyleyecek olursak meselenin reel politiği bir tarafa, her ne sebeple olursa olsun yaşananları vicdan ve merhamet sahibi hiç kimse kabullenmiyor, kabullenemiyor. Uluslararası toplumun gösterdiği tepki, bu iddianın gerçekliğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Fakat liderler düzeyinde durum pek de öyle değil. İspanya, Fransa gibi bazı ülkeler göstermelik birtakım tepkilerle sadece vicdanını aklamak istiyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) katillere açıktan destek vererek kendine yakışanı yapıyor. Savaşları bitireceği vaadiyle seçimlere giren başkan Donald Trump, Ukrayna’da “barış elçiliği” misyonunu üstlenirken, Gazze söz konusu olduğunda Netanyahu’nun sırtını sıvazlayarak zulme ortak oluyor.
İslâm dünyasının hali maalesef içler acısı. Allah’ın “kardeşler” olarak tanımladığı Müslümanlar, kardeşlerinin çocukları, ümmetin çocukları dünyanın gözleri önünde açlıktan ölürken sosyal medyada vakit geçirmeye, karnını tıka basa doyurmaya ve her gün “nasıl biraz daha fazla kazanırım” hesabını yapmaya devam ediyor. Yaşanan zilleti umursamadan, bir gün ölüp Allah’ın huzurunda hesap vereceğini düşünmeden...
Kuvvet ve şiddet sahibi kullar
Dökülen Müslüman kanı olunca, demokrasi ve insan hakları gibi kavramların edebiyatını yapan, hukuku yalnızca kendileri için harekete geçiren Batı toplumundan bir şey beklemek elbette abesle iştigal olur. Ancak Ümmet-i Muhammed’in artık sesini yükseltmesi gerekiyor. Hiç kuşkusuz bu kendiliğinden, etkisiz, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir haykırış olmamalı.
İnsanlığın yüz karası azgın bir güruhun zulmünü elimizle durdurabiliyorsak elimizle, gücümüz yetmiyorsa dilimizle düzeltmeliyiz. Hiçbirini başaramazsak kalbimizle buğzetmeliyiz. Ki, asgari düzeyde de olsa imanımızın gereğini yerine getirmiş olalım.
İslâm dünyasını harekete geçirmek, katillere hak ettiği darbeyi vurmak için öncü bir karaktere ihtiyaç var. Türkiye, eliyle bu kötülüğü düzeltebilecek durumda değil henüz. Ancak gün gelecek, Âlemlerin Rabbi’nin şu ayette vaadettiği kullar biz olacağız:
“Biz kitapta İsrailoğulları’na şu hükmü de bildirdik: Siz ülkede iki defa fesat çıkaracak ve açık zorbalıklar yapacaksınız. Onlardan birincisinin vadesi geldiğinde, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ederiz. Onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırırlar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdür.” (İsrâ 4-5)
Ve Refah’ta diri diri yakılarak şehit edilen ve ardında şu vasiyeti bırakan Gazzeli çocuğun emanetine biz sahip çıkacağız inşallah:
“Eğer ölürsem ya da savaşta şehit olursam, bizi yüz üstü bırakan Arap liderlerini asla affetmeyeceğim. Yiyecek ve içecek olmadan zor günler geçirdik ve genç yaşıma rağmen saçlarımı ağartan bir kuşatma yaşadık. Allah sizi affetmesin, sizi bağışlamasın. Vallahi yedi kat göğü yaratan Allah’a sizi şikâyet edeceğim. Affına sığınıyorum anne, seni çok seviyorum. Bu dünyadan ayrılığım için üzülme. Mısır, Yemen, Ürdün, Cezayir, Libya, Lübnan, Tunus, Sudan, Somali ve Malezya halklarına; bizi destekleyen bütün halklara mektubumdur. Kendi haline terk edilen Gazze size emanettir. Unutulan Gazze size emanettir. Size yemin ederim ki ve size vasiyet ederim ki, ben sizi çok seviyorum. Bizi yüz üstü bırakmayacağınıza inanıyorum.”