Tevekkül ve
Kalbin Özgürleşmesi
Kulun işinde Allah’ı vekil kılması yani tevekkül, bir sonucu yaratma kudretini sadece O’na has kabul etmesi, nefsinin kibrini yenmesi ve Allah’ın kudretinin her şeye yeteceğini bilmesinden dolayıdır.
Sevr mağarasında Hz. Ebû Bekir radıyallahu anh, kendisi için korktuğundan daha fazla İki Cihan Serveri Efendimiz için korkuyordu. Şöyle demişti: “Ey Allah’ın Resûlü! Bizi arayanlardan biri ayak ucuna baksa bizi görecek, ölümle aramızda sadece bir bakış var.” Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şu cevabı verdi: “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ya Ebû Bekir?”
Tevekkül tam olarak bu nebevî sözde saklıdır. Üçüncüleri Allah olan o iki kişi, tevekkülün canlı ve en üst örneğidir.
Tevekkül nedir?
Bir işi, hali, durumu Allah’a havale etmeye, O’nu vekil kılmaya tevekkül diyoruz. Genel anlamda aslında bütün işler Allah’a havaledir. Ancak bunu kalp ile gerçekleştirmek, kalbin o güvenceden yana tereddütsüz, kaygısız ve emin olması tevekkülün gerçekleştiğini gösterir.
Tam da bu nedenle, tevekkülün kalbî bir amel olması sebebiyle insanın çalışması emredilmiş, sebep sonuç ilişkisine göre adım atmanın da tevekkülden olduğu söylenmiştir. Çünkü insanın çalışması da Allah’ın yaratması ve ihsanıyladır. İstemek sünnet, istememek haldir. Hal ise vehbîdir, kendiliğindendir ve hal olmasından dolayı geçicidir.
Keçilere ne oldu?
Ahmed b. Hanbel rahmetullahi aleyh’in rivayetine göre Medine’ye gelen bir adam şöyle anlatır:
“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:
‘Kadının biri on iki keçisini ve örgü şişini bırakarak Müslümanların bir seriyesine (askerî harekâtına) katıldı. Keçilerinden biri ve örgü şişi kaybolunca şöyle dedi: ‘Ey Rabbim! Senin yolunda cihada çıkanların malını koruyacağına söz vermiştin. Oysa ben bir keçimi ve örgü şişimi kaybettim. Senden keçimle şişimi istiyorum.’
Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem onun bu çağrısını ve tevekkülünün şiddetini Allah’a arz etti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi: ‘Kadın sabah kalkınca keçisiyle birlikte ikinci bir keçi ve şişiyle birlikte ikinci bir şiş buldu.’” (Bkz. İbn Hanbel, V, 68)
Bu hadisede kadın Allah yolunda cihada giderken tam bir tevekkülle Rabbi’ne yönelmiş ve derhal karşılığını almıştır.
‘Gerçekten inanıyorsanız’
Herkesin hayatı boyunca bir kendisi vardır, bir derdi. Çaresizlikten bazen derdiyle baş başa kaldığını düşünür, ümitsizliğe kapılır. Oysa üçüncüleri Allah’tır. Buna gerçekten inanmak, yani kalbin bu hakikate teslim olması ve sabretmesi tevekküldür. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an’ı Kerim’de tevekkülü emretmiştir:
“İşte o anda içinizden iki birlik gevşeklik gösterip geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki Allah onların yardımcısı ve destekçisiydi. Artık müminler sadece Allah’a güvenip dayansınlar.” (Âl-i İmrân 122)
“Gerçekten mümin iseniz yalnızca Allah’a güvenip dayanın.” (Mâide 23)
“Onlar sabreden ve yalnızca Rablerine güvenip dayanan kimselerdir.” (Ankebût 59)
“Allah ki O’ndan başka ilâh yoktur. Müminler de ancak Allah’a dayanıp güvensinler.” (Tegabûn 13)
Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadisinde tevekkülün önemini şu şekilde vurgulamıştır:
“Eğer hakkıyla tevekkül etseydiniz, Allah kuşlara nasıl rızık verdiyse sizi de aynı şekilde rızıklandırırdı. Kuşlar sabahleyin yuvalarından aç olarak çıkarlar, akşamleyin kursakları dolu olarak dönerler.”
İbn Kesîr rahmetullahi aleyh de şöyle demiştir: “Kim Allah’a tevekkül ederse yani O’na güvenip dayanırsa Allah Azîz’dir, hikmet sahibidir. Tevekkül, kendisinden başkasıyla yolculuğun mümkün olmadığı bir vasıtadır. Kişi o araçtan iner inmez yolculuğu derhal sona erer.”
Ayetlerde “Gerçekten mümin iseniz” buyurulması üzerine âlimler tevekkülü vacip/zorunlu saymışlar ve tevekkülün yok olmasıyla imanın da yok olacağını söylemişlerdir.
Tevekkül kula acziyetini hatırlatır. Kulun işinde Allah’ı vekil kılması, bir sonucu yaratma kudretini sadece O’na has kabul etmesi, nefsinin kibrini yenmesi ve Allah’ın kudretinin her şeye yeteceğini bilmesinden dolayıdır. Kudrete iman etmesi, kudrete teslim olması; onun müminliğinin alametlerinden olur. Böylece kul kalbini gizli şirklerden temizlemiş olur.
Bu sayede kulun kalbi ferahlar, tatmin olur ve özgürleşir. Dinin insanı özgürleştirmesi, Allah’a teslim olmanın getirdiği ferahlıktandır. Böylece kul kaygılardan, endişelerden arınmış olur.
Allah cümlemizi tevekkül ehlinden eylesin. Âmin.