HATM-İ HÂCEGÂN
Tasavvufun ana kavramlarından ve Hakk’a varma usullerinden biri olan zikir, Allah Teâlâ’yı sürekli hatırlamak ve bu sayede gaflet perdesinden kurtularak bilinçli bir kulluğa geçmek için yapılır. Her tarikatta farklı usul ve erkân ile icra edilen zikir, sesli (cehrî) yapılabildiği gibi sessiz (hafî) de yapılabilir. Nakşibendiyye’nin özellikle Hâlidiyye kolunda büyük önem verilen “hatm-i hâcegân” yüzyıllardır yapılagelen toplu bir zikir çeşididir.
Sözlük anlamı “tamamlamak” ya da “sona erdirmek” olan “hatm” kelimesinden hareketle bu zikrin “hatme” olarak anılması muhtemelen iki nedene dayanmaktadır: Ya sohbetlerin bu uygulamayla nihayete ermesi dolayısıyla ya da içerisinde Fâtiha ve İhlâs surelerinin okunması ve böylece Kur’an-ı Kerim’i hatmetme sevabının umulması sebebiyle bu ad verilmiştir. “Hâcegân” ise şeyhler anlamına gelen Farsça bir kelimedir. Dolayısıyla “hatm-i hâcegân”, Nakşibendî tarikatının şeyhlerine nispet edilen toplu zikri ifade etmektedir.
Zikir için bir yerde toplanma ve halka kurma uygulaması, Kur’an-ı Kerim’deki şu mealdeki ayet-i kerimelere dayanır:
“Sabah akşam rızasını dileyerek Rablerine dua edenlerle birlikte ol.” (Kehf 28),
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar.” (Âl-i İmrân 191)
Şu hadis-i şerifler de toplanıp zikir yapmayı teşvik eder:
“Bir topluluk Allah’ı zikretmek için toplanıp da bununla O’nun rızasından başka bir şey murat etmezse, bir seslenici semadan onlara şöyle seslenir: Günahlarınız affedilmiş olarak kalkın, hiç şüphesiz günahlarınız iyiliğe çevrildi.” (Ahmed b. Hanbel)
“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekinet (huzur) iner ve Allah, onları katında bulunanların (meleklerin) yanında anar.” (Müslim)
Bu son zikrettiğimiz hadis-i şerifi Mevlânâ Eşref Ali Tânevî şöyle açıklar: “Müminlerin bir araya gelerek zikretmeleri neticesinde zikre muhabbet, kalplerinin nurunun birbirine yansıması, manevi zevk ve şevkin artması, gevşekliğin gitmesi, zikrin devamlılığında kolaylık gibi faydalar meydana gelir. Bu şekilde zikrin yapıldığı halkaya ise zikir halkası denir.”
Kısaltılarak “hatme” diye de anılan hatm-i hâcegân, önceleri sadece belli özel günlerde yapılmakta iken zamanla günümüzde uygulanan şeklini alarak günlük olarak yapılır hale gelmiştir. Hatme, katılanların halka olarak oturdukları ve hatme yaptıranın komutları doğrultusunda belirli zikirleri içlerinden okudukları, hatme yaptıran tarafından silsilenin ve yapıldığı vakte göre bir surenin sesli olarak okunduğu bir zikirdir. Katılanlar hatme boyunca gözlerini kapatır ve kalp huzurunu sağlamaya önem verirler.
Nakşibendî tarikatının şiarlarından olan hatme sayesinde mürid kalbindeki gafleti giderdiği gibi, Hakk’a yakınlık da kesbeder. Çünkü hatme Hakk’ı zikretmenin bir çeşididir. Zikrin ana özelliği ise Ebu Tâlib el-Mekkî hazretlerinin deyimiyle kişiyi tefekküre, takvaya, şükre, müşahedeye ve hidayete ulaştırmasıdır. İşte hatme de bu zikrin toplu olarak ifa edilmesinden ibarettir.
Nakşibendî şeyhleri hatm-i hâcegânın şartlarını şöyle sıralamışlardır: “Kalbin huzuru için tenha bir yerin seçilmesi, abdestli olunması, Cibrîl Hadisi’nde işaret edilen “ihsan” kavramının (Allah’ı görür gibi ibadet etmek) tefekkür edilmesi, râbıta yapılması, talepte sâdık olunması, kalbin uyanık tutulup gafletten uzak durulması, sessiz olunması, tarikata müntesip olmayanların alınmaması ve hatme yapılırken kapıların kapatılmasıdır.”
Hatmenin edepleri ise şöyle sıralanmıştır: “Gözlerin kapatılması, beden, elbise ve mekânın temiz olması, sağ ayağın sol ayağın altından çıkarılması ve sağ kalçanın üzerine oturulması, farklı düşüncelere dalmadan okunan hatmeyi dinleme, hatmede okunan zikirlerin bilen katılımcılar arasında bölüşülmesi, daha önceki şeyhlerin benimsedikleri tertibe uymak ve belirlenen sayılara riayet etmek.”
Abdurrahman-ı Taği hazretleri, Nakşibendiyye tarikatının en büyük rükünlerinin râbıta, ihvanlarla yakın bulunma ve hatme-i şerife olduğunu ve bu sayılanlara devam edenlerin murat ve arzularına ereceklerini söyler. Gavs-ı Bilvanisî ise “İnsanlar bir araya gelip hatme/zikir yapmanın faziletini bilselerdi, hasta ya da sakat olsalardı bile yine de sürünerek hatmeye gelirlerdi” buyurarak hatmenin önemini vurgulamış, her gün hatme yapmaya ve dervişlerinin de hatmesiz bir gün geçirmemelerine dikkat etmiştir.
Hatmenin pek çok faydası vardır. Öncelikle katılanların kalplerindeki gafleti yok eder. Gayb nurlarının görülmesini sağlar. Fâtiha ve İhlâs surelerinin tekrar edilmesi sebebiyle Kur’an-ı Kerim’i hatmetme sevabına nail olunur. Hakk’a yakınlık kazanılmasına vesile olur. Müminlerin kalplerinin bir araya gelmesi sebebiyle rahmetin inmesini sağlar. Kardeşlik ve muhabbet duygularının artmasını sağlar.
Nakşibendî mürşidleri, zikrin önemini her vesileyle hatırlatmış; kalplerin dirilmesi, manevi feyizlerin kazanılması ve musibetlerin savulması için müridlerine hatmeye sımsıkı sarılmalarını öğütlemişlerdir. Günlük bir amel olarak ihmal edilmemesi gereken bu zikir halkasında Fâtiha, İhlâs ve İnşirah sureleriyle birlikte salâvat-ı şerifeler ve silsile-i aliyye okunur. Böylece yalnızca halkaya katılanlar değil, zikir yapılan çevre de manevi tesir altına girer.