Aramak

Mehmet Gayretli

O’nun Huzuru
O’nun Hatırası

Yaşadığımız hissiyatı dile getirmek mümkün değil. Bir taraftan türlü müjdelere nail olmak, bir taraftan hal-i pür melâlimiz… Bir yandan sevinç, bir taraftan hüzün ve mahviyet… Nasıl diyeyim? “Beni kabrimde ziyaret eden hayattayken ziyaret etmiş gibidir” buyuruyor Efendimiz. Ne büyük nimet ne büyük saadet!

Her ayrılık zordur. Mekke’den, Beytullah’tan ayrılmak da öyle. Ancak vuslat Hz. Peygamber aleyhissalâtü vesselam’a, O’nun gül kokulu diyarına olunca bir müddet sonra ayrılık acısı coşkuya dönüşüyor.

Son tavafı yapıp Beytullah’a veda ettikten sonra Medine’ye doğru yola çıktık. Karayolunu bilerek seçtik. Çünkü hızlı trenle Bedir’i görme imkânımız yoktu. Uzun bir zamandır, hac ve umre yapanlar için Bedir ziyarete kapalıydı. Açıldığını duyunca yanımdaki yol arkadaşlarımla birlikte ilk defa ziyaret imkânı bulduk. 

Buranın İslâm tarihinde müstesna bir yeri var. Müslümanlar için müthiş bir şevk ve azim kaynağı. İmanın küfre, tevhidin şirke, azınlığın çoğunluğa galip geldiği, melekler ordusunun yardıma koştuğu bir savaşın alanı, bir zaferin adı. Kitaplarda okurken çok etkilenirdim ama burayı görmek sanki biraz o anları yaşattırıyor insana. Herkese mutlaka görmelerini tavsiye ediyorum.

İkindi civarı Medine’ye vardık, hamdolsun. Otele yerleştikten sonra Mescid-i Nebî’ye koştuk hemen. Namazımızı eda ettikten sonra iki cihan serveri Efendimiz’i ve yanındaki halifeleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer radıyallahu anhümâ Efendilerimiz’i selamladık. 

Yaşadığımız hissiyatı dile getirmek mümkün değil. Bir taraftan türlü müjdelere nail olmak, bir taraftan hal-i pür melâlimiz… Bir yandan sevinç, bir taraftan hüzün ve mahviyet… Nasıl diyeyim? “Beni kabrimde ziyaret eden hayattayken ziyaret etmiş gibidir” buyuruyor Efendimiz. Ne büyük nimet ne büyük saadet! Ama türlü günahlarla ve ümmet olarak yaşadığımız perişanlıkla huzura gelmenin utancı o sevinçten mahrum bırakıyor. Her şeye rağmen Resûlullah’ın huzuruna gelmek tarifsiz bir duygu.

Oralarda selefin ve ecdadın Hz. Peygamber’e gösterdiği eşsiz sevgiyi ve saygıyı anmamak mümkün değil. İki Cihan Serveri’nin peygamberlik hayatının büyük kısmını geçirdiği ve son nefeslerini verdiği bu mübarek beldede pek çok tarihî hadise aklıma gelir. 

Mesela bir zamanlar azılı İslâm düşmanı olan Ka’b b. Züheyr’i hatırlarım. Mekke’nin fethinde Efendimiz’in huzuruna gelip Müslüman olması, bağışlanması, ardından okuduğu o meşhur “Bânet Suâdu” diye başlayan ve Kaside-i Bürde diye anılan şiir, bu şiirle Efendimiz’in hırkasını çıkarıp hediye etmesi muazzam bir sahne. Bu hadise beni o kadar etkiliyor ki, Rabbimiz’in sayısız nimetine karşın yaşadığım liyakatsiz hayatım için birazcık teselli buluyorum. 

Hiç küfür ve şirk içinde olmadım, hamdolsun. Allah korusun, Peygamber düşmanlığı da hiç yapmadım. Elimden geldiğince O’nu sevmeye, sevenleri sevmeye ve yolundan gitmeye gayret ettim. Belki bir hırka hak etmedim ama şefaatine nail olma ümidimi de hiç kaybetmedim. 

Efendimiz’in “kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisinin müjdesine sarılarak bu dünyada bir müminin en büyük amelinin sevmek olduğunu düşünmüşümdür. Allah’ı sevmek, Peygamber’i sevmek, sâlihleri ve müminleri sevmek, mukaddesatı sevmek bir Müslümanın en büyük meziyetidir. Zira mahşerde Rabbimiz’e takdim edeceğimiz kusursuz bir amelimiz yok. Ne göreceksek o sevginin, muhabbetin hatırına göreceğiz. Ameller ise sadece bu yolda samimi olduğumuzu gösteren birer alamet.

Allah’ı sevmek, Peygamber’i sevmek, sâlihleri ve müminleri sevmek, mukaddesatı sevmek bir Müslümanın en büyük meziyetidir. Zira mahşerde Rabbimiz’e takdim edeceğimiz kusursuz bir amelimiz yok. Ne göreceksek o sevginin, muhabbetin hatırına göreceğiz.

Güzel bir örnek olarak, hayatı boyunca Medine’den ayrılmamış, Medine imamı olarak anılan İmam Mâlik hazretlerinin oradayken hiç hayvan sırtına binmemiş olması da beni çok etkiler. Ne büyük edep! Sonra şair Nâbî’nin “Sakın terk-i edepten” şiiri ve o şiirin hikâyesi… Süleyman Çelebi’nin günümüzde bile hâlâ dillerden düşmeyen mevlid-i şerifi… 

Bizim tarihimiz aslında Resûlullah Efendimiz’e bir adanmışlık tarihidir. Ecdadın Medine’ye yaptırdığı tren istasyonunda O rahatsız olmasın diye rayların altına keçe döşemesi, bugün benzerini maalesef göremediğimiz ne büyük nezaket ne güzel bir incelik… Payitahttan gönderilen sürre alayları… Ecdadı hayırla yad edeceğimiz bu güzellikleri say say bitmez. 

Hele Osmanlı Medine’den çekilirken Fahrettin Paşa’nın gösterdiği inanılmaz direniş ve tavır… Bunlar orada hatırlayıp arkadaşlarımla paylaştıklarımdan bir kısmı. Bir Ramazan umresinde denk geldiğim merhum Seyyid Abdülbaki el-Hüseyni hazretleri’nin Mescid-i Nebevî’deki edebi, inceliği de anmadan geçemeyeceğim hususlardan biri. Namazlarını devamlı Efendimiz’in kabr-i şerifi hizasında kılar, orada vakit geçirirdi. Ayaklarını uzattığını asla görmedim. Her akşam mutlaka iftar sofrası kurdurur, mescid çalışanlarına bol bol ihsanda bulunurdu. 

Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem vefat ettikten sonra kutsal topraklara gidip de Medine’yi ziyaret etmeyen yoktur. Hem yukarıdaki müjdeye nail olmak hem de O’na saygı ve sevgisini arz etmek için tarih boyunca bütün müminler akın etmişlerdir. Günümüzde de durum aynıdır. 

Oraya giden kardeşlerime birkaç hususu hatırlatmak, bazı tavsiyelerde bulunmak isterim. Evvela Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hayattaymış gibi düşünmek gerekir. Mescid içinde ve civarında ona göre davranmak lazım. Bağırmadan, kimseyi rahatsız etmeden hareket edelim. Fırsat buldukça selamlama yapalım. O’nun elini öpmeye gelmişiz gibi düşünün. Efendimiz’in “minberimle kabrim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” sözüne istinaden Ravza diye anılan yerde iki rekât namaz kılmaya çalışalım. Başta annelerimizin ve ehli beyt mensuplarının kabirleri olmak üzere pek çok sahabinin ve kıymetli zâtın kabirlerinin olduğu Cennetü’l-Baki mezarlığını mutlaka ziyaret edelim. Yakın mesafede bulunan Gamame, Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhümâ mescidlerini ziyaret edelim. Medine şehir sınırları içinde bulunan Uhud alanı ve şehitliğini, Hendek savaş alanı ve mescidi, Kıbleteyn ve Kuba mescidlerini mutlaka ziyaret edelim. Tabii bu ziyaretleri yapmadan önce biraz okuma yaparsak daha iyi olacaktır. En azından ehil bir rehberin ağzından dinlemek de güzel olur.

Bu mübarek beldelerde yapılan amellere, güzelliklere Cenâb-ı Hak diğer yerlerdekinden çok daha fazla ecir veriyor. Bu fırsatı iyi değerlendirmek için duaların müstecab olduğu buralarda bolca dua etmek, hayır hasenat yapmak, kimseyi incitmemek ve elde edilen manevi kazancı zayi etmemeye çalışmak gerekir. Rabbimiz hepimize buralara tekrar tekrar gelmeyi nasip eylesin. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy