TEBETTÜL
Sözlüklerde “kesilmek, ayrılmak, uzaklaşmak” gibi anlamlara gelen “tebettül”, tasavvufî bir kavram olarak “sâlikin, mâsivâyı terk edip tüm benliğiyle Hakk’a yönelmesidir.” Tebettül ehli kendisini tam manasıyla Allah’a adar, maddi ve nefsânî şeylerin kalbinde yer etmesine izin vermez.
Tebettül kavramının genel anlamı içinde “ruhbanlık” da vardır. Ruhbanlık dünyadan el etek çekmek, evlenip ev bark edinme gibi nimetlerden vazgeçerek ve hatta meşru lezzetleri de terk ederek ömrünü inziva ve ibadet üzere geçirmektir. Fakat İslâm ruhbanlığı yasaklamış ve Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de evlenerek, ticaret yaparak, ordu ve devlet yöneterek tebettülün nasıl olması gerektiğini göstermiştir.
Kur’an-ı Kerim’de tebettül kelimesi şöyle geçmektedir: “Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel (ve tebettel).” (Müzzemmil 8) Râgıb el-Isfahânî bu ayet-i kerimeyi şöyle açıklar: “İbadette ve niyeti halis kılmada, kendini O’na öyle ada ki sadece ve sadece O’na mahsus olsun.” Fahreddin Râzî ise ayet-i kerimede geçen tebettüle şöyle mana verir:
“Bil ki bütün müfessirler tebettülü ‘ihlâslı olma’ manasına almışlardır. Arapçada tebettül kelimesinin asıl manası, (alakayı) kesip (bir yere) yönelmektir. Nitekim ibadette her şeyden alakayı kesip sadece Allah’a yöneldiği için Hz. Meryem’e ‘betül’ denilmiştir.”
Müfessir Ferrâ da tebettülü şu örnekle açıklar: “Âbid bir zât, her şeyi bir tarafa atıp kendisini ibadete verdiğinde, her şeyden ilgiyi kesip, ‘Allah’ın emrine ve itaatine döndü (tebettül etti)’ denilir.”
İmam Gazâlî hazretleri bu ayet-i kerime hakkında şöyle der:
“Yani, kendini O’na ver. İnsanın kendisini Allah’a vermesi, O’na yönelmesi, başka şeylerden yüz çevirmesi ve ‘Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse yalnızca O’na güven’ (Müzzemmil 9) ayetini yaşamasıyla olur. Allah’a yönelmesi ise zikri elden bırakmamasıyla (Allah’ı hatırından hiç çıkarmamasıyla) olur. Allah’tan başkasından yüz çevirmek ise nefsânî isteklere uymaması, dünya kirlerinden temizlenmesi ve kalbini arındırmasıyla olur. Bunun sonucu kurtuluştur. Nitekim bu bağlamda da Yüce Allah, ‘Doğrusu arınan ve Rabbi’nin adını anıp namaz kılan kurtuluşa ermiştir’ (A’lâ 14-15) buyurmuştur.”
Yine bu ayet-i kerimenin zâhir ehlinin söylediklerinin çok ötesinde manalara sahip olduğunu söyleyen Fahreddin Râzî, meşhur tefsirinde şöyle der:
“Bil ki bu ayetin manası, zâhir ehlinin dedikleri manaların üstündedir. Çünkü ‘O’na tebettül et’ ayeti, ‘O’na yönel’ demektir. Binaenaleyh âhiretin peşinde koşan kimse Allah’a yönelmiş sayılmaz; aksine âhirete yönelmiş olur. İhlâssız ibadet etmekte meşgul olan Allah’a değil, ibadete yönelmiş olur. Marifetullahı isteyen kimse de, Allah’a değil marifetullaha yönelmiş olur. Binaenaleyh sırf ibadet olduğu için veya mükâfat elde etmek için yahut da tam manada kul olmak için ibadet eden herkes Allah’tan başkasına yönelmiş olur. Yine irfanı (marifeti) irfan için tercih eden, irfana yönelmiş olur. Ama kulluğu kulluk için değil, Mabud için; irfanı da irfan için değil, Maruf için tercih eden kimse ise vuslatın deryasına dalmış olur.”
Tebettülün cehennemden cennete, dünyadan âhirete ve kendinden Hakk’a dönmek olarak üç geri dönüşten ibaret olduğunu söyleyen Hâce Abdullah Herevî hazretleri bu dönüşleri şöyle açıklar:
“Cehennemden cennete ermek üç şeyledir: Haramdan helale dönmek; hınç ve husumetten söz tutmaya ve samimiyete dönmek; pervasızlıktan takvaya dönmek.
Dünyadan âhirete gelmek üç şeyledir: Hırstan kanaate dönmek; dünyevî alakalardan müstağniliğe dönmek; (başka şeylerle) meşguliyetten (O’na) yönelmeye dönmek.
Kendinden Hakk’a dönmek de üç şeyledir: Kuru iddiadan muhtaçlığın ayırdına dönmek; (hakikate karşı) direnmekten teslimiyete dönmek; kendi görüşünde ısrardan işi O’na havale etmeye dönmek.”
Ebû Tâlib el-Mekkî hazretleri, tevekkül ehlinin hallerini anlatırken tebettül kavramına da işaret eder: “Dinde iki yol vardır. Birincisi kendini tamamen Allah’a vermekten ibaret olan azimet yolu; ikincisi genişlik ve ruhsat yoludur. Maneviyatı güçlü olan zor yoldan gider. Bu kimse Allah’a daha yakın ve derecesi daha yüksek olandır. Bu yol mukarrebûnun/Allah’a yakın olan kimselerin yoludur. Onlar sâbikûn/hayırlarda en önde olan kimselerdir. Manen zayıf olan kimse ise daha kolay yolu tutar. Bu da orta yoldur ama daha uzak bir yoldur. Bu ashab-ı yemînin/amel defterini sağından alacak umum müminlerin yoludur.”
Tebettül ehli kendini Hakk’a vakfeder, sadakat ve samimiyetle kulluğuna devam eder. Ana vasfı ihlâs ile hareket etmesi ve her haliyle Hakk’a yönelmesidir. Kalbinin kapısını Hakk’ın sevgisinden başka hiçbir şeye açmadığı gibi zihnini de mâsivâ denen Hak’tan gayrı her işten uzak tutar.
Tebettül ehli insanlardan korkmayı ve onlardan bir şey ümit etmeyi terk ederek nefsin isteklerine yönelmekten vazgeçer. Allah’tan razı olan başkalarının ellerindekinden ilgisini keser. O’na teslim olan ise insanlardan korkmaktan kurtulur.
Tebettülün nihayeti Hakk’ı müşahede etmektir. Bu sebeple tebettül ehli dünyevî arzu ve hazlarından sıyrılır. Hevâsının sesine kulak vermez. İnsanlarla değil Allah ile ünsiyet kurmanın derdindedir. Tamamen O’na yönelir. Her an “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” (Fatiha 5) ayet-i kerimesinin tecellileri altında kulluğunu yerine getirir.