Aramak

Hal Dili

Zerrenin Hesabı

Sûfîlerin büyüklerinden Bâyezid-i Bistâmî kuddise sırruhû bir gün annesine:

– Anneciğim söyle, dedi; bana süt verirken haram bir şey yedin mi? Çünkü bilmediğim bir şeyi öğrenmede zorluk çekiyorum. Sanki Rabbim o şeyle arama perde koyuyor.

Annesi şunu anlattı:

– Pek fazla hatırlamıyorum, fakat bir defasında bir komşumuza gitmiştim. O zaman sen kucağımdaydın. O gün onlardan izinsiz yağdanlıklarından yağ alıp başını yağladım, sonra da onlara demedim. Başka bir gün ise onlardan habersiz gözlerini sürmelemiştim.

Bu sözler üzerine Bâyezid-i Bistâmî annesine dedi ki: 

– Yüce Allah, toz ağırlığınca bir şey için bile kullarını hesaba çekecektir. O’nun, “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa karşılığını görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onun karşılığını görür” (Zilzâl 7-8) ayetini bilmiyor musun? Bunlar ise zerreden fazla, bunlar yüzünden Rabbim’in rahmetinden ayrı kalmaktan korkuyorum.


Sonra kalkıp üzerlerinde hakları kalan komşuları sordu soruşturdu, mirasçılarını aradı. Onları bulup kendisi ve annesi için helâllik istedi.

Abdülmecîd Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye

Mürşidin İltifatı

Nakşibendî yolunun büyüklerinden Ahmed Haznevî kuddise sırruhûnun halifesi Seyyid Abdülhakim Bilvânisî kuddise sırruhû şöyle anlatıyor:

“Mürşidim Şah-ı Hazne’nin ziyaretine gittiğimde bana hiç iltifat etmezdi. Bir defasında dergâhında yaklaşık bir ay kaldım. Bu süre içinde benimle bir veya iki kez konuştu. Buna çok üzüldüm ve acaba bir hatam mı oldu, diye düşünmeye başladım. Bu düşüncelerim neredeyse vesvese haline gelecekti. Şah-ı Hazne bu halime vâkıf olarak bana şöyle dedi:

– Sadece görünür olana kıymet veren, maneviyattan yeterince faydalanamaz. Maneviyata tam olarak inanan ise görünür olana pek itibar etmez. 

Onun bu sohbeti sayesinde içimdeki vesveseler yok oldu.”

Necmeddin b. Muhammed Nakşibendî, Altın Silsile

Peygamber Aşkı

Abdülmecîd Hânî kuddise sırruhû, Abdullah Dihlevî kuddise sırruhûnun Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme olan aşk ve bağlılığını şöyle anlatır:

“Abdullah Dihlevî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine son derece bağlıydı. Sürekli hadis-i şerifleri okurdu. Hatta İmam Tirmizî’nin Sünen adlı eseri göğsünde olduğu halde vefat etmişti. Kendisine sünnetten bir şey söylendiğinde onu mutlaka yapardı. Bir defasında kendisine keçi kellesi getirdiler. Allah Resûlü’ne tâbi olmak için pişirtip yedi. Çünkü O da yemişti.

O, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme âşıktı. Mübarek ismini duyduğu zaman titrer, kendinden geçerdi.

Abdülmecîd Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye

“İnsanların kusuruna bakarsak arkadaşsız kalırız. Hiç kimse hatasız olamaz.”

Şah-ı Nakşibend kuddise sırruhû

İlmin Onda Dokuzu

Hz. Ömer radıyallahu anhu vefat ettiğinde İbn Mesud radıyallahu anhu “İlmin onda dokuzu gitti” buyurdu.

İbn Mesud’a denildi ki:

– Sahâbe-i Kirâm’ın büyükleri daha hayatta iken niçin böyle söylüyorsun?

Şöyle cevap verdi:

– Ben hüküm ve fetva ilimlerini değil, Allah Teâlâ’yı bilmeyi, marifetullahı kastettim.

Gazâlî, İhyâ

Yemek ve Huzur

Hâlidî yolunun pîri Mevlânâ Hâlid Bağdâdî kuddise sırruhû şöyle der:

“Mürid, yerken ve içerken bir lokma veya bir yudum dahi israf etmez. Yani yemeği hırsla, aç gözlülükle ve Rabbi’nden gafil bir kalple yemez. Çünkü gafletle yenilen bir lokma daha çok gaflete, Allah’ı hatırlayarak yenilen bir lokma ise daha çok huzura sebep olur.”

Mevlânâ Hâlid Bağdâdî, Risâle-i Hâlidiyye

Tanışan Ruhlar

Tâbiîn döneminin büyük zâhidlerinden Herim b. Hayyân rahmetullahi aleyh, Veysel Karânî rahmetullahi aleyhi görüp konuşmak için yola çıkmıştı. Onu bulduğunda Fırat nehri kıyısında abdest alıyordu. Herim b. Hayyân selam verdi, el öpmek istedi. Fakat Veysel Karânî elini öptürmedi. Az yemekten ve çok ibadet etmekten zayıflamış, benzi sararmıştı. İbn Hayyân ona duyduğu muhabbetle ağladı. Veysel Karânî de ağladı. Ardından; 

– Ey Herim b. Hayyân! Dünya zahmetlerinden dolayı halin nasıl, diye sordu. Herim b. Hayyân,

– Ey Üveys, beni daha önce görmüş değilsin. Benim ve babamın ismini nereden bildin, dedi. Veysel Karânî;

- Ruhum ruhunu tanıdı. Müminlerin ruhu birbirlerini tanır, buyurdu.

Kelâbâzî, et-Taarruf

Seçilmişler

Mısırlı âlim ve sûfîlerden İmam Şa‘rânî kuddise sırruhû şöyle der:

“Bir mürid Allah katında seçkin biri olmadıkça kâmil bir mürşid ile karşılaşmaz. Eğer Allah Teâlâ katında seçkin biri olmasaydı, onu huzuruna ulaştıracak o kâmil zatla buluşturmazdı. Öyleyse ey mürid! Mürşidine itimat et ki selamette olasın ve bolca manevi menfaat elde edesin.”

Şa‘rânî, el-Envârü’l-Kudsiyye

“Bir kimsenin işlediği günahlara tevbe etmemesi, o günahı işlemesinden
daha kötüdür.”

Ebû Cafer b. Sinan rahmetullahi aleyh

Mürşide Hürmet

Seyyid Sıbgatullah Arvâsî kuddise sırruhû, mürşidi Seyyid Tâhâ kuddise sırruhûnun kendisine şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Aç aslanın elinde bir tavşan nasıl korkarsa, sen de mürşidinden öylece korkup çekinmelisin. Çünkü ben de mürşidim Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûdan çekinir, saygı duyardım. Bu korku sevgiden ileri gelir. Kalpteki manevi hastalıklarla birlikte küfrü de yok eder.”

Necmeddin b. Muhammed Nakşibendî, Altın Silsile

İlk Adımlar

Nişabur sûfîlerinden Ebû Ali Dekkâk kuddise sırruhû şöyle demiştir:

“Bu yola giren sâlike başlangıçta şunlar gerekir: 

• Kendisi ile Allah Teâlâ arasındaki itikadı düzeltmek, sağlam bir inanca sahip olmak,

• Boş zan ve şüphelerden arınmış, saf bir kalbe sahip olmak,

• Sapkınlık ve bid‘atlardan uzak durmak,

• Sağlam delillere dayalı ilimle amel etmek.”

Kuşeyrî, Risâle

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy