Aramak

Derviş Bohçası

RÂBITA-İ MEVT
(ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK)

“Râbıta” kelimesi sözlüklerde “iki şeyi birbirine bağlayan bağ, münasebet, alâka, ulaşma” gibi anlamlara gelir. “Mevt” ise ölüm demektir. Râbıta-i mevt veya ölüm râbıtası ise ölümü düşünmek demektir. Ölüm râbıtası herhangi bir zamanda herhangi bir şekilde olabileceği gibi bazı tarikatlarda bir usul olarak da kullanılır. Bu durumda ölüm râbıtası, mürşid râbıtası gibi bir vesileden ibarettir.

İnsan, düşünen bir varlık olması sebebiyle her an bir tür râbıta halindedir. Geçmişini, geleceğini, içinde bulunduğu hal ve durumları sürekli düşünür; planlar, hayaller kurar. Bu düşünce ve hayaller iyi ve olumlu olabileceği gibi kötü de olabilir. Gereksiz ve süflî şeyleri düşünmek kişinin aklını ve kalbini kirletir, ahlâkının bozulmasına sebep olur. Ulvî ve iyi şeyleri düşünmek ya da hayal etmek ise hallerin olumlu yönde değişimini sağlar. 

İşte insan, ölümü düşünerek kendisine çeki düzen verebilir, arzularının kontrol altına alabilir ve kalbinin dünya sevgisi tarafından ele geçirilmesine mani olabilir. Bu sebeple hem Kur’an-ı Kerim’de hem de pek çok hadis-i şerifte müminler ölümü düşünmeye davet ve teşvik edilir.

Ölüm hususunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle uyarılar yapılır: 

“Nerede olursanız olun; sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.” (Nisâ 78)

“Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz sadece bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ 35) 

Bu ve benzeri ayet-i kerimeler ölümün kaçınılmazlığını hatırlatmanın yanında ölüm ve ötesi hakkında umursamaz davranışlardan kaçınmamızı öğütler. Başka ayet-i kerime de ise; “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk 2) buyurulur. İmam Kurtubî rahmetullahi aleyh bu ayet-i kerimeyi, “Hanginizin ölümü daha çok hatırlayacağını, ona daha güzel hazırlanacağını, hanginizin ondan daha çok korkup ondan sakınacağını sınamak için” şeklinde tefsir etmiştir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Ensar’dan birinin “Müminlerin hangisi daha akıllıdır?” sorusuna, “Ölümü en çok hatırlayanlar ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananlar. İşte onlar en akıllı olanlardır.” cevabını vermiştir.
(İbn Mâce) 

O ayrıca “Lezzetleri yok eden ölümü sıkça hatırlayınız” (Tirmizî) ve “Ölümü sık sık hatırlayın. Onu çok hatırlayan hiçbir kul yoktur ki Allah onun kalbini diriltmeyip ölümü kendisine kolaylaştırmasın” (Deylemî) gibi nice hadis-i şerifinde ölüm gelmeden önce hazır olmanın gerekliliğini hatırlatmıştır. 

Bu sebeple olsa gerek Hz. Ömer radıyallahu anh “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin!” (Tirmizî) diyerek kişinin yaptıklarını sürekli muhasebe etmesi ve hesap gününe hazırlıklı olması gerektiğini tavsiye eder. Çünkü kişi kendisini sorgulamaz, günah ve hatalara devam ederse en son Allah tarafından sorgulanacaktır.

Ölümü düşünmenin pek çok faydası vardır. Öncelikle nefsin isteklerine gem vurur, hırsları törpüler ve günahlardan el etek çekmeye vesile olur. Hiç ölmeyecekmiş gibi hareket etmenin önüne geçer. Âhireti ve hesap verileceğini hatırlattığı için kişiyi hayırlı amellere sevk eder. İnsana fâni olduğunu hatırlatır, dünyaya kazık çakılamayacağının bilincinde hareket etmesini sağlar. Kalpte dünya sevgisinin azalıp yerine Allah muhabbetinin dolmasına vesile olur. Bu sebeple en iyi nasihatçi olan ölümü hatırlamak son derece gereklidir.

Fethullah Verkânisî kuddise sırruhû hazretleri, Âdab-ı Fethullah’da; ölüm râbıtasının tarikat yolunda son derece önemli olduğunu belirtir ve sözlerini şöyle delillendirir: “Çünkü bu sayede insan mâsiva (Allah dışındaki her şey) ile ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı müridi korkutmak değildir. Gerçeği bilenler Nakşibendî tarikatının yüce gayesinin ve temelinin muhabbetullah (Allah sevgisi) olduğunu belirtirler.” 

Abdurrahman-ı Tâhî kuddise sırruhû ise, her gün yirmi vefat etmiş kişiyi hatırlayıp ölümü düşündüğünü söyleyerek, Hak rızasına erme derdindeki sâlikin gün içinde ölümü çokça hatırlaması gerektiğini vurgular.

Sûfîler, hayatın Allah tarafından kullarına lütfedilen bir hediye olduğunu ve bu sebeple daima şükür halinde olmak gerektiğini, ölümün ise bir son değil Hakk’a vuslat olduğunu söyler. Bu sebeple ölüme hazırlanmak aslında zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah ile buluşmaya hazırlanmaktır. Madem var olmak bir lütuftur ve dünya hayatı geçicidir; o halde bu lütfu en iyi şekilde değerlendirmek ve vakti boşa harcamamak gerekir. 

Sûfîler derler ki: “Hayat üç nefesten ibarettir. Biri geçti, diğerinin gelip gelmeyeceği meçhul. Öyleyse elinde olan tek şey içinde bulunduğun andır.” Bu söz, içinde bulunulan ânı en iyi şekilde değerlendirmenin önemini belirtir. Sonuçta geçmiş, bir daha asla dönülemeyen bir zamanı ifade eder. Geleceğin ise gelip gelmeyeceği belli değildir. Ayrıca geçmişi yâd etmek ve geleceği hayal etmek ise şimdiki ânın boşa harcanmasıdır. Bu sebeple sûfîler “ibnü’l-vakt” yani şimdiki zamanın insanı olmak gerektiğini hatırlatırlar. Necmeddin Kübrâ kuddise sırruhû hazretleri; “Sûfî ibnü’l-vakttir; geçmişe de geleceğe de bakmaz. Onun geçmişe veya geleceğe bakması şimdiki vaktinin zâyi olmasına sebep olur” der.

Nefsi terbiye etmenin ve kalbi uyanık tutmanın yöntemlerinden biri olan râbıta-i mevt, her nefesin ilâhî bir emanet olduğunu ve bu sebeple bilinçle ve şükürle alınması gerektiğini vurgular. Sûfî, ölümle bilinçli bir ilişki kurup, onu sürekli tefekkür ederek yaşayan Hak yolcusudur. Kısacası râbıta-i mevt, sâlikin bâki olana yönelip fâni olanla arasına mesafe koymasından ibarettir. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy