Aramak

Mehmet Gayretli

BİR UMRENİN ARDINDAN

Hac ve umre sebebiyle zahmetli bir yolculuğa çıkmak da başlı başına ele alınması gerekiyor. Tavafın, sa’yin, vakfenin ve diğer vazifelerin ifasından elde edilen manevi fayda kadar bu yolculuğun kendisi de birçok fayda sağlıyor. Kolay değil, bir kimsenin her gün alıştığı konfor alanını terk edip, neyle karşılaşacağı belirsiz bir yola çıkması, manevi terbiyede çok önemli bir yere sahip olmalıdır.

Bu sene şubat sonunda Rabbimiz’in lütfuyla tekrar umre yapma fırsatı buldum. Bu münasebetle bu ve bir sonraki sayımızda kutsal beldelerle ilgili bazı duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. 

Evvela şunu söylemeliyim, her seferinde farklı hususlar dikkatimi çekiyor. Her ziyaretten başka duygular ve düşünceler ediniyorum.

Kalabalık, Kolaylık ve Tuhaflık 

Bu sene bizim dönemimizde Mekke çok kalabalıktı. Hayatımda bu kadar kalabalık olduğunu hiç görmedim. Bazı medya kanallarında rekor ziyaretçiden söz ediliyordu. Tabii bunda umremizin ara tatile, üç aylara ve kandil gecelerine denk gelmesi mutlaka etkili olmuştur. Ama bireysel umre imkânının getirilmiş olması da büyük rol oynamıştır. Artık herhangi bir şirkete bağlı kalmadan vizenizi alıp uçak ve oteli de bireysel olarak ayarladıktan sonra gidebiliyorsunuz. 

Daha önce gidenler için büyük kolaylık. Bu şekilde daha uygun fiyatlarla umre yapabiliyorsunuz. İlk defa gidecekler için de internette çok sayıda tecrübe paylaşımı var. Hatta yeni şartlara uygun olarak sizin için orada otel, ulaşım ayarlamaları yapan bazı turizm şirketleri de mevcut. Şansımıza, benimle gelen 14 kişilik üniversiteli öğrenci grubu için bütün ayarlamaları Semerşah yaptı da bununla uğraşmak zorunda kalmadık. Bu vesileyle ilgililere teşekkür ediyoruz. 

Dikkat çeken bir başka mevzu, orada Filistin ve Gazze hakkında bir şey söylemenize veya yapmanıza izin verilmemesi. Yanımdaki bir kadının, boynunda taşıdığı Filistin bayraklı atkısı sebebiyle Harem’e girmesine izin verilmedi. Harem’in dibinde boykot firmalarının bulunması, hatta tıka basa dolu olması da dikkat çekici ve üzücü bir diğer durum.

Yolculuğun Kendisi Bile Kıymetli

Hac ve umre gibi mukaddes yolculuk şeklinde icra edilen ibadetler bütün semâvî dinlerde var. Hatta bazı beşerî dinlerde bile mevcut. Bunun pek çok hikmeti olsa gerek. Böyle bir ibadetin vazedilmesinde ziyaret edilen yerler mi yoksa yolculuğun kendisi mi esas, bilmiyorum. Zannediyorum, her ikisinin de etkisi vardır. 

Kitaplarda pek görmediğim bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Hac ve umre sebebiyle zahmetli bir yolculuğa çıkmak da başlı başına ele alınması gerekiyor. Tavafın, sa’yin, vakfenin ve diğer vazifelerin ifasından elde edilen manevi fayda kadar bu yolculuğun kendisi de birçok fayda sağlıyor. Kolay değil, bir kimsenin her gün alıştığı konfor alanını terk edip, neyle karşılaşacağı belirsiz bir yola çıkması, manevi terbiyede çok önemli bir yere sahip olmalıdır. Pek çok kimse sırf zahmetinden dolayı bir defa hac veya umre yapmayı yeterli görmektedir. Halbuki selef-i sâlihîne baktığımızda fırsat buldukça bu ibadetten geri kalmamışlar, koşa koşa gitmişlerdir. Rahmetli Seyyid Abdülbaki el-Hüseynî hazretleri “biz her sene gitmeye niyet ediyoruz” diyerek olması gerekeni güzelce ifade etmişlerdir.

Sadece namazın değil, gönüllerin de odak noktası olan bu mübarek yapı ve çevresi, Hz. İbrahim aleyhisselâm’dan bu yana, hatta Hz. Âdem aleyhisselâm’dan beri kim bilir kaç peygamberin ziyaretgâhı ve belki de ebedî istirahatgâhı olmuştur.

Harem, Haremeyn

Haremeyn sevgisi bizim kültürümüzde bir başkadır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den bahsediyorum. Milletimiz bu iki özel beldeyi baş tacı etmiş, gözbebeği gibi önemsemiştir. Bu derin sevginin ve saygının temelinde hiç şüphesiz Allah ve Resûlü’nün bu mübarek topraklara atfettiği değer yatmaktadır. Hem Kur’an-ı Kerim’de hem de hadislerde Haremeyn’i yücelten çok sayıda beyan vardır. 

Mekke’ye “özel koruma alanı” şeklinde tercüme edebileceğimiz “harem” adını bizzat Cenâb-ı Hak vermiştir. Ayet-i kerimede mealen buyurulur ki: “Çevrelerindeki insanlar yakalanıp götürülürken ve malları yağma edilirken, yaşadıkları Mekke’yi can ve mal emniyeti bakımından güvenilir ve mukaddes bir Harem bölgesi kıldığımızı görmezler mi? Buna rağmen onlar hâlâ saçma ve asılsız inançlar peşinde koşarak, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlüğe devam mı edecekler?” (Ankebut 67)

Yine Rabbimiz Mekke’yi “şehirlerin anası” (En’âm 92) olarak taltif etmiş, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’de de gördüğümüz “emin” (Tîn 3) sıfatıyla överek üzerine yemin etmiştir. (Beled 1) Efendimiz’in Mekke’den ayrılırken söylediği ve vatan sevgisine de kaynaklık eden “mecbur kalmasaydım senden ayrılmazdım” anlamındaki sözleri de ümmetin bu mübarek beldeye olan muhabbetinde, bitmeyen arzu ve özleminde temel referanslardan biridir.

O’nun Aziz Hatırası

Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in doğup büyüdüğü, ilk vahiyleri aldığı, hakka davetin çileli günlerini geçirdiği belde olması, Mekke’yi özel kılan sebeplerin başında gelmektedir. Mekke’nin pek çok yerinde Efendimiz’den ve ashabından izler bulunmaktadır. Doğduğu evin yeri başta olmak üzere ilk vahyin geldiği Nur dağı ve Hira mağarası, hicret esnasında sığındığı Sevr mağarası, Cin Mescidi, Hz. Hatice annemizin medfun bulunduğu Cennetü’l-Muallâ mezarlığı, Hudeybiye ve Huneyn savaş alanının yakınlarındaki Ci’rane en çok ziyaret edilen yerlerden. 

Yakın zamanlara kadar Suudi hükümeti, biraz da selefi anlayışın etkisiyle, İslâm tarihinde önemli yer tutan ziyaret alanlarına pek ilgi göstermiyordu. Bu yüzden bazı tarihî mekânların kaybolması üzücü. Ama son zamanlarda bu anlayışın değişmiş olduğunu görmek sevindirici. Mesela Hira mağarasına çıkan güzel bir güzergâh yapılmış. Başlangıç noktasına müze konulmuş. Belirli saatlerde cüzi ücret karşılığı görsel anlatımların yapıldığı seanslar da var. Tabii alınacak çok mesafe var. Zamanla daha güzel olacak inşallah. İlk defa gidenlerin mutlaka Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in ve ashabının izlerini sürmesini tavsiye ederim. Yeni açılan müzeleri de görsünler.

Sadece Yönlerin Değil Gönüllerin de
Birleştiği Yer

Mekke-i Mükerreme sadece Resûlullah Efendimiz’in hayatı açısından değil, başka pek çok husustan dolayı da özeldir. Rabbimiz, kıblemiz olan ve Mekke’de bulunan Kâbe’yi “insanlar için ilk yapılan bina” olarak takdim etmekte, böylece tarihî yönüne dikkat çekmektedir. 

Bu yapı zamanla ortadan kaybolunca bu sefer, onu yeniden inşa edecek Hz. İbrahim ve Hz. İsmail aleyhimesselâm’ın hikâyesi başlar. Kâbe’nin yeniden inşa sürecini anlatırken Makam-ı İbrahim’e de işaret eder. Allah Teâlâ bu yapıyı kendi adına izafe ettiği için tarih boyunca müminler buraya “Beytullah” yani “Allah’ın evi” demeyi tercih etmiştir. 

Sadece namazın değil, gönüllerin de odak noktası olan bu mübarek yapı ve çevresi, Hz. İbrahim aleyhisselâm’dan bu yana, hatta Hz. Âdem aleyhisselâm’dan beri kim bilir kaç peygamberin ziyaretgâhı ve belki de ebedî istirahatgâhı olmuştur. Safa-Merve arasında say yaparken Hacer annemizi anmamak mümkün mü? Hz. İbrahim aleyhisselâm Allah’ın emri üzere, annesiyle birlikte bebek olan Hz. İsmail’i ıssız bir vadide tek başına bırakıp gitmesinden sonra Hacer annemizin su için koşturmasının aziz hatırasıdır say ibadeti. Zemzem de aynı ızdırabın sonunda Allah’ın bir ikramı. 

Hac ibadetiyle ilgili yapılan, adına “menâsik” denilen vazifelerin çoğu, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Hacer’in aziz hatırasını yad etmek üzere yapılan şeylerdir. Kaynaklar haccın esas unsuru olan Arafat’taki vakfeyi de Hz. Âdem aleyhisselâm’ın bir hatırası olarak naklederler. Rivayete göre Hz. Âdem aleyhisselâm ile Hz. Havva annemiz cennetten yeryüzüne indirilince uzun bir ayrılık sonrası Arafat’ta buluşmuşlar. Anlıyoruz ki, Cenâb-ı Hak kendi yolunda çaba gösterenleri yüceltiyor, adını kıyamete kadar ebedileştiriyor.

Bilerek Gitmek, İncitmemek İncinmemek

Bu mübarek beldenin güzelliklerini, özelliklerini sayfalar dolusu yazsak bitiremeyiz. Ama gidecek kardeşlerimizin önceden mutlaka biraz okuma yapmalarını tavsiye ediyorum. Özellikle İmam Şiblî hazretlerinin hacdan gelen bir dervişle yaptığı konuşma ve ona söyledikleri hac ve umrenin hikmetlerini öğrenmek isteyenler için tavsiyeye şayandır. (Bakınız: Dilaver Selvi, Ziyaret Edepleri ve Yolculuk Hükümleri, Hacegan Yay.) O zaman hac ve umre çok daha anlamlı ve keyifli oluyor. 

Bir de kimseyi incitmemek konusunda çok dikkatli olmak lazım. İncinsen de incitmeyeceksin. Aşırı izdihamın yaşandığı bu ibadette bir takım istenmeyen şeylere maruz kalmak kaçınılmaz. Buna rağmen güler yüz ve nezaketi elden bırakmamak gerek. 

Mesela çok üzüldüğüm manzaralardan biri, Hacerülesved’i öpmek için pek çok kişiye eza cefa verilmesidir. Halbuki onu öpmek sünnet, eziyet etmek haramdır. Yardıma ihtiyaç duyan birine yardım etmek de nafile tavaf kadar kıymetlidir. Gerek Harem’de gerek Harem dışında hep iyilik ve yardım üzere olmak, incitmemek, eziyet vermemek en çok dikkat edilecek şeylerdir. 

Son olarak mübarek topraklara giden kardeşlerimiz, başkalarında kusur aramak yerine kendi nefsiyle meşgul olmalıdır. Bariz bir yanlış gördüğünde de sahibini kırmadan uyarmalıdır. Dönünce oralardan hep güzel bir şekilde bahsetmelidir. Allah’tan niyazımız, oralara tekrar tekrar gidebilmeyi, hakkını verebilmeyi ve rızasına nail olmayı nasip eylesin. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy