Aramak

Dünya Hali

“Amerikan Özgürlüğü”nden Amerikan Tahammülsüzlüğüne

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 1776’da Thomas Jefferson’un kaleme aldığı “Bağımsızlık Bildirgesi” ile kuruldu. Burada ifade edilen en kritik kavramlardan biri özgürlüktü. Bildirgeye göre “Tüm insanların eşit yaratıldığı, özgürlük ve mutluluğa erişme hakkının devredilemez olduğu” kayıt altına alınmıştı. Fakat “tüm insanlar” ifadesinden yalnızca Amerikalıların kastedildiği kısa bir zaman sonra anlaşılacaktı. Şimdilerde yaşanan gelişmeler, artık zulme sessiz kalamayan ve bunu bir şekilde dile getirme çabası gösteren kim olursa olsun, bu tüm insanlar kategorisinin dışında kaldığını ortaya koyuyor. Çünkü İsrail’in uğruna bütün insanlığı bir çırpıda harcayabileceği “yüksek menfaatleri”, özgürlük hakkını savunan vicdanlı yüreklerin “daha az özgür”ler arasına dahil edilmelerine neden oluyor. ABD’nin kurucu babası George Washington’ın “kök salmaya başladığında hızla büyüyen bir bitki” olarak tanımladığı özgürlük, hakikatin peşinde koşan herkes için zehirli bir kaktüse dönüşmüş durumda. 

Trump’ın koltuğa oturmasıyla birlikte İsrail Gazze’ye daha küstahça saldırmaya başladı. ABD Başkanı’nın kendilerini dizginlemeye çalışacağını zanneden kimi İsrailliler, canhıraş bir şekilde desteklediğini gördüklerinde çok şaşırmış olmalılar. Washington yönetimi İsrail’e Gazze’ye saldırı konusunda açıktan destek vermekle yetinmiyor, kendi topraklarında bu zulmü dillendiren öğrencileri sınır dışı etmekle tehdit ediyor. Öğrencilerinin %27’si yabancılardan oluşan Harvard Üniversitesi’nde bildiriler dağıtılarak, “haddinizi bilin” uyarıları yapılıyor. Gazze’ye destek eylemlerine katılan öğrenciler sınır dışı edilme endişesiyle ülkelerine gidemiyor. 

Gençlerin fikirlerini rahatça ifade edebildikleri, demokrasi beşiği olarak bilinen dünyanın en önemli üniversitelerinde hal böyleyken sıradan bir yabancının ABD’de Gazze’ye destek verdiğinde başına gelebilecekleri bir düşünün! George Orwell’ın “1984” adlı romanında yönetimin vatandaşlarını manipüle etmek için kullandığı “savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür” sloganının ABD’de hayata geçirilmeye çalışıldığına şahitlik ediyoruz hep birlikte. Bakalım daha neler göreceğiz?

Asıl Amaç Süleyman Mabedi
İnşa Etmek

Hikâye o ki adamın biri bisikletiyle sınır kapısına kadar gelir. Selesinde bir torba vardır. Görevli “Torbada ne var?” diye sorar. Adam “kum” der. Açıp baktığında gerçekten de kum olduğunu görür ve geçmesine izin verir. Ardından adam bu kez çıkış yapmak üzere yine gelir. Bisikletinin selesinde yine aynı torba ve yine kum bulunur. Böyle birkaç kez devam edince görevli bu kez polis çağırır. Polisler gelir, inceler, köpeklere koklatır, fakat nafile. Bir şey bulamazlar. Adam yıllarca sınır kapısından böyle gelip geçer. Uzun zaman sonra emekli olan gümrük memuru adamla bir yerde karşılaşır. Ve sorar: “Artık emekli oldum, sana hiçbir şey yapamam. Lütfen söyler misin, gümrükten ne kaçırıyordun?” Adam cevaplar: “Bisiklet!” 

Ortadoğu’nun kalbine 1948’den beri saplanan paslı hançer İsrail, yıllar önce uluslararası kamuoyunu uyutmak için bisikletinin selesine koyarak gümrükten geçirdiği torbayı bir kenara bırakıp, artık açık seçik “Bisiklet kaçırıyorum ve bu kimseyi ilgilendirmez” diyebiliyor!

Toprak satın almayla başlayan bu kirli hikâye, küçük küçük toprak işgal ederek devam etti. Artık Filistin toprakları, Gazze’de kalan bir avuç insan tamamen yok edilerek ele geçirilmek isteniyor. 

Peki, İsrail burayı gasbettiğinde ne yapacak? Büyük İsrail projesi elbette bagajda. Ancak öncelikle Kudüs’ü kendi sapkın düşüncesine göre inşa etmeyi planlıyor. Tel Aviv merkezli bazı sosyal medya hesaplarında “Gelecek Yıl Kudüs’te” başlığıyla yayınlanan ve yapay zekâ ile üretilen bir videoda Mescid-i Aksa yıkılıyor ve yerine Süleyman Mabedi inşa ediliyor. İslâm dünyasının tamamına hakaret anlamına gelen bu skandal içeriğin fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya saldırılarını artırdığı Hamursuz Bayramı’nda yayınlanması da manidar. 

9 milyon 800 bin nüfusuyla, 2 milyarı aşkın İslâm dünyasının izzetini ayaklar altına almaktan çekinmeyen bu azgın topluluk, elbet bir gün hesabını verecek.

Esirler için “Vakit Tükeniyor” 

Gazze’ye tarihin en gaddar saldırılarını gerçekleştiren İsrail’in gündeminde Hamas’ın elindeki esirler var. Sokaklarda işgalin durdurulması için yapılan eylemlerin amacı bu. Aralarında hava kuvvetleri pilotu ve yedek askerler, istihbaratçılar, akademisyenler ve emekli diplomatların da bulunduğu 122 bin kişinin imzaladığı bildiri, esirlerin serbest bırakılmasından başka bir gayeye hizmet etmiyor. Yani, Gazze’de Siyonist işgali altında doğup daha adını söyleyemeden şehit olan bebeklerin, dört çocuğunun cesedini enkaz altından bulmaya çalışan mazlum babaların, bombalardan kurtulduğu halde açlıktan hayata gözlerini yuman küçük çocukların İsrailliler hiçin hiçbir anlamı yok. 

Çocuklarını “Bir Arap’la karşılaştığında onu öldürmelisin” diye yetiştiren sapkın zihniyet, yine ve her zaman olduğu gibi sadece kendini, kendi çocuklarını ve “kardeş”lerini düşünüyor. Hamas’ın elinde İsrailli esirlerin bulunmadığı bir tabloda katliamı umarsızca alkışlayacak psikopat karakterli yığınlar, yakınlarını Gazze’lilerin elinden “kurtarmak” için kendileri hariç bütün dünyayı ateşe vermekten çekinmiyorlar.

İsrail’de eylemler sürerken, Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları kısa bir video yayınlayarak Netanyahu hükümetini son kez uyardı. Yirmi bir saniyelik videoda yalnızca sesi duyulan bir esir; “Sevgili anne, benim için mücadele ettiğinden şüphem yok. Çünkü tanıdığım insan böyle biri...” diyerek esaretini trajediye dönüştürüyor. 

Aslında esirlere karşı gösterilen muamele, Siyonist İsraillilerle Gazzeli Müslümanların arasında farkı net bir şekilde ortaya koyuyor. Bir yanda işkenceye maruz kalan Gazzeli esirler, diğer tarafta ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in savaşta esir düşenlere gösterdiği yaklaşımla tanışan Siyonist İsrailliler... 

Arkasına ABD’nin “ama”sız ve “fakat”sız desteğini alan İsrail vurdukça saldırılara karşı kalkan olarak kullanılabilecek tek enstrüman olan esirlerle ilgili İzzeddin Kassam Tugayları da “vakit daralıyor” diyerek uyarıyor. İnşallah bir şekilde katliamın durdurulmasına vesile olur.

Putin’in Esad’ı Gölgesinden Çıkarmaya Niyeti Yok

Suriye, 2011’de başlayan Arap Baharı sürecinin bedelini en ağır şekilde ödeyen ülkelerden biri. Kuşkusuz Yemen, Mısır, Tunus, Cezayir ve Libya gibi ülkeler için de kâbus gibi geçen bu dönemde, Suriye’de hepten korku filmlerini andıran sahneler yaşandı. Aradan geçen 14 yılda yüzbinlerce insan işkence edilerek vahşice katledildi. 

Halen Suriye, Türkiye’nin de desteğiyle küllerinden yeniden doğuyor. Kurulan hükümet ülkedeki farklılıkları çatışmaya değil, birliğe vesile hale getiriyor. Oluşturulacak anayasa ile yeni bir Suriye inşa etmeye çalışıyor. Diktatörlük rejiminin izleri de böylelikle silinmeye çalışılıyor. Suriye yönetimi Esad’ın yargılanması için bir takım diplomatik girişimlerde bulunarak ülkesine iadesini talep etti. Devrik diktatörün on binlerce sivilin ölümünden ve yasaklı silahların kullanımından sorumlu tutulduğu bir zaman diliminde gündeme gelen bu talebe Kremlin yönetimi karşı çıktı. 

Rusların iddiası, Esad’ın Rusya’da güvende olması. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov’a göre Esad ile ilgili karar Başkan Putin’e ait. Ve tabii olarak buradan geri adım atılamaz! Pek çok devlet Esad’ın Suriye’de yargılanması gerektiğini söylese de bazıları tıpkı Rusya gibi Esad’ın hâlâ Suriye’nin lideri olduğu görüşünde. Bu aktörlerin iddiasına göre Esad rejimi devrilmedi, sadece askerî açıdan zayıflatıldı! 

Vaziyet, Suriye’de istikrarlı bir atmosferin oluşturulması açısından ortaya problemli bir tablo çıkarıyor. Yalnızca bu da değil, Rusya’nın taraf olduğu her konuda Esad bileşeni büyük bir sorun olarak karşıda duruyor. Özellikle Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’ya cephe alan bir takım Batılı ülkeler, Esad meselesi üzerinden de Kremlin’in üzerine gidiyor. 

Suriye’nin geleceği için de Esad’ın akıbeti mühim. Rusya, üzerindeki baskıdan kurtulmak ve uluslararası arenada daha sakin bir döneme adım atmak istiyorsa Esad bombasından kurtulmak zorunda. Aksi takdirde Suriye’de yeni bir bahar başlarken Kuzey’de daha sert rüzgarların gürültüsü duyulacak.

Putin’i Rahatlatacak Bir Hamle Daha 

Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesi hiç kuşku yok ki en çok Rusya’yı sevindirdi. Sovyetler Birliği döneminde Soğuk Savaş’ın iki kutbu olan ABD ve Rusya’nın ilişkileri, eski Başkan Joe Biden iktidarında iyice gerilmiş, Washington’un Ukrayna’yı desteklemesi ve Rusya’ya ambargo uygulayan AB ülkelerini teşvik etmesi Kremlin’i yeni arayışlara ve daha sert tedbirler almaya itmişti. Ancak Trump bu savaşı bitireceği vaadiyle kazandığı seçimlerin ardından dediğini yaptı ve Ukrayna’ya verilen maddi desteği keserek devlet başkanı Zelensky’i tüm dünyanın gözleri önünde yerin dibine soktu. Trump yönetiminin şimdilerde atmaya hazırlandığı adım, kelimenin tam anlamıyla Rusların ekmeğine yağ sürecek cinsten.

2014’te Rusya tarafından işgal edilen Kırım’ın durumu küresel siyasette yoğun tartışmaların yaşanmasına neden olmuştu. Hatta Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilimin sebeplerinden biri de Kırım’dı. ABD ile Rusya arasında yapılacak geniş çaplı barış görüşmelerindeki gündem maddelerinin başında yine Kırım geliyor. Trump yönetimi ilginç bir şekilde Rusların Kırım üzerindeki egemenliğini tanımaya hazırlanıyor. Trump ateşkes anlaşmasını sağlam bir zemine oturtmak istiyor. Bunun için de Ukrayna aleyhine gereken her türlü tavizi vermeye hazır. 

Bizde bir deyim var; “Hangi dağda kurt öldü?” Washington yönetimi Putin’in sarı saçına sarı kaşına hayran değil tabii ki. Ancak Trump zaten kriz haline dönüşen ekonomiyi yeni bir darboğaza sürüklememek, ABD’nin 30 trilyon doları aşkın borcunu daha da artırmamak için Ukrayna’nın üzerindeki koruma kalkanını geri çekecek. Bunu yaparken de ülkenin yer altı kaynaklarını kullanma garantisini de alacak. Hal böyleyken Ukrayna’nın daha fazla direnme gücü kalmayacak. Ve bu savaş Rusya’nın istediklerini almasıyla sonuçlanacak. Olan yine hiçbir kabahati yokken ölen masum insanlara olacak.

ABD Suriye’de İkili Oynuyor

Cervantes demiş ki: “İki yüzlü insan sahtekâr pazarcı tezgâhı gibidir. Ön tarafa sebzenin az sayıdaki iyisini koyarken çürük olanları arka tarafa saklar.” ABD’nin Suriye’deki tavrına ve tarzına baktığımızda kaç yüzü olduğunu anlayamıyoruz. İç savaşın başladığı dönemde ülkenin kuzeyine konuşlanmış PKK/YPG unsurlarını açıktan destekleyen ABD, Beşşar Esad’ın devrilmesi sürecini sessiz sedasız izledi. Şimdilerde de askerlerini Suriye’den çekmeye hazırlanıyor. 2018’de de DAEŞ’le mücadelenin sona erdiğini vurgulayarak benzeri bir hamle yapan Pentagon, kısa bir süre içerisinde ülkedeki asker sayısının binin altına düşürüleceğini açıkladı. Bu durumdan en çok rahatsız olan tabii ki İsrail. Türkiye’nin Suriye’de daha fazla stratejik noktayı ele geçirme iştahını kabartacağını ifade eden Tel Aviv yönetimi, Trump’ın Netanyahu ile bir araya geldiği toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili söylediği sözlerin de endişeleri artırdığını dile getiriyor.

Bir yandan böyle bir hamleyle dikkatleri Suriye üzerine toplayan ABD, diğer taraftan da Şam Büyükelçiliği aracılığyla yaptığı açıklamayla vatandaşlarına Suriye’ye gitmeme uyarısında bulunuyor. Turistik yerler de dahil olmak üzere olası saldırıların an meselesi olduğu vurgulanan açıklamada terörizm ve iç karışıklık nedeniyle ülkenin hiçbir bölgesinin güvenli olmadığı iddia ediliyor. “Teröristlerin Suriye’de insan kaçırma, bombalama ve diğer saldırıları planlamayı sürdürdüklerini hatırlatırız” cümlesiyle de ülkeye ilişkin Esad döneminde bile yapılmayan kötü bir imaj oluşturulmaya çalışılıyor. 

ABD’nin peş peşe attığı bu iki adımın ne anlama geldiğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. İsrail’le Türkiye’nin Suriye’de karşı karşıya geleceği argümanının da dillendirildiği bu süreç, inşallah ABD ve onun bölgedeki gölgesi İsrail’in planlarının suya düşeceği, Suriye’nin Türkiye’nin desteğiyle yeniden barış ve huzur ülkesi olarak inşa edileceği bir şekilde sonuçlanacak.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy