Halıcıdaki Levha
Yıllar önce Anadolumuz’un bir şehrinde bir halı mağazasında şahit olduğum hadise o gün bugündür aklımdan çıkmaz. Hayatını halı dokuyarak idame ettirdiği belli olan bir köylü halısını satmaya çalışıyor. Dindarlığını dışa vurmakta hayli istekli davranan mağaza sahibi hacı bilmem kim, adamcağızı ezen tavırlarla halının üstünde yürüyor; rengiydi, deseniydi türlü kusurlar sayıp döküyor. Maksadı gayet belli: Öldüm fiyatına alıp tatlı bir kârla satmak.
Köylünün, halısı gerçekten beş para etmezmiş gibi ezilip büzülmesi ağırıma gitti. Ne yapayım diye kıvranırken mağaza sahibinin masasının hemen arkasında asılı Arapça-Türkçe levha dikkatimi çekti: “Sakın kişinin namazı orucu sizi aldatmasın! Dinarla (altın parayla) dirhemle (gümüş parayla) münasebetine bakın - Hadis-i Şerif.”
Orijinal metindeki “sakın sizi aldatmasın” diye Türkçeleştirilen ifade, neredeyse Arapçanın bir kelimeye yükleyebildiği bütün vurguları içeriyor: “Lâ tadurranneküm!” “Sakın ha, aman size zarar vermesin!” diye Türkçeleştirmek daha doğru. Levha, o an köylüyle halıcı arasında yaşananların adeta fotoğrafını çekiyor!
[Sağda solda hadis olarak geçse de kaynaklar bu sözün Hz. Ömer Efendimiz’e ait olduğunu söylüyor. Kenzu’l-Ummal’deki yakın rivayeti Türkçeye şöyle çevirebiliriz: “Kişinin namazına orucuna bakmayın; konuştuğunda doğru konuşup konuşmadığına, kendisine güvenildiğinde bu güveni hak edip etmediğine, dünya yüzüne güldüğünde takvayı terk edip etmediğine göre karar verin.” Aynı kaynakta yine Hz. Ömer Efendimiz’e atfedilen bir sonraki rivayet ise “Kişinin namazı orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz” şeklinde.]
İnsanların ticaretimizi görüp özenerek ihtida ettiği devirlerden, ticaretimizi görüp dinimizden kaçtığı zamanlara geldik. Kul hakkına girerim diye içi titreyen esnafımızı, iş adamımızı tenzih ederek; yalan, aldatma, malın kusurunu saklama gibi her türlü hile hurda artık alışverişin raconu haline geldi. İtibarımızı, prestijimizi en çok da bu yüzden kaybettik. Hz. Ömer Efendimiz şüphesiz doğru söylüyor; ibadetler kişinin Rabbi ile kendisi arasında. Onun dindarlığının bizimle ilgili tarafı ahlâkı. Yani dürüstlüğü, sözüne sadakati, vs.
İslâm’ın her türlü ekonomik faaliyetlerle ilgili hükümleri nihaî noktada imanla, mümin kimliği ile bağlantılıdır. Olsa da olur olmasa da olur kabilinden değildir. Şu halde ebediyet yolculuğunda tek sermayesinin iman olduğunu kabul edenler, dinimizin alım satımla ilgili hassasiyetlerini, kurallarını bilmek ve uygulamak zorundadır. Bu ayki ana konumuzun “Ticaret Ahlâkımız” başlığını taşıması bu yüzden.
Haziran sayımızda buluşmak üzere inşallah.