Aramak

Hal Dili

Amel Defteri

İlk sûfîlerden Hâris el-Muhâsibî kuddise sırruhû, mahşer günü amel defterlerinin verilmesiyle ilgili şunları söyler:

“Elinde, işlediğin hiçbir günahı ve gizlediğin hiçbir sırrı bırakmayıp hepsini içeren yazılı bir sayfa titremektedir. Sen içindekileri lâl olmuş bir dil, geçersiz bir delil ve kırık bir kalple okursun. O gün yaptığın çirkin işlerinden ve günahlarından Rabbin seni sorguya çektiği zaman hangi dille cevap verirsin? O’nun huzurunda hangi ayakla durursun? Hangi gözle O’na bakarsın? Hangi yürekle O’nun sorgulamasına ve gazabına dayanabilirsin? Bu haldeki durumunu ve bin bir sıkıntının seni çepeçevre kuşatmasını bir düşün! Kim bilir sakladığın kaç gizli sır vardır ki, Allah Teâlâ hepsini ortaya dökmüştür. Kim bilir nefsinin isteklerine olan meylin ve gafletin sebebiyle ihlâslı yaptığını zannettiğin nice amelin vardır ki, Allah Teâlâ hepsini geri çevirmiş ve boşa çıkarmıştır.”

Hâris el-Muhâsibî, et-Tevehhüm

Nasıl Âlim Olmuş?

Abdülkâdir Geylânî kuddise sırruhû şöyle nakleder:

Âlimlerden birine;

– Sahip olduğun bu ilmi ne ile elde ettin, diye soruldu. Âlim şöyle cevap verdi:

– Karganın erkenciliği, devenin sabrı, domuzun hırsı ve köpeğin sadakati ile elde ettim. Karganın yuvasından erkenden uçup gitmesi gibi ben de âlimlerin kapılarına erkenden giderdim. Develerin sırtlarına yüklenen yüklere sabretmesi gibi ben de âlimlerin yükledikleri vazifeye sabrederdim. Domuzun yiyeceği şeye duyduğu hırs gibi ben de ilim öğrenmeye hırs duyardım. Köpeğin, kendisine vereceği bir şey için sahibinin kapısından ayrılmaması gibi ben de âlimlerin kapısından ayrılmazdım.

Abdülkâdir Geylânî, Fethu’r-Rabbânî

İlim Aşkı

Alâeddin Haznevî kuddise sırruhû, babası Ahmed Haznevî kuddise sırruhû hazretlerinin ilme ve âlime verdiği önem hakkında şunları söylemiştir:

“Ahmed Haznevî hazretleri sohbetlerinde ilmin ve âlimin faziletinden çokça bahseder, etrafındaki âlimleri de sürekli öğrenmeye ve öğretmeye teşvik ederdi. Ayrıca ilmin yayılması, öğretilmesi hususunda gevşeklik göstermeye sebep olacak işlerle meşgul olunmamasını tavsiye ederdi. İlim tahsil etme hususunda, ‘Dünyayı isteyen kimse ilim okusun, âhireti isteyen ilim okusun, her ikisini de isteyen yine ilim okusun’ derdi.”

Alâeddin Haznevî, Menâkıbü’l-Haznevî

7 Mükâfat

Hasan b. Ali radıyallahu anhümâ şöyle demiştir:

“Mescidlere devam eden kimseye Allah Teâlâ şu yedi mükâfatın birini nasip eder:

1. Allah için din kardeşi edinir.

2. Üzerine rahmet iner.

3. Önceden bilmediği yeni bir ilim öğrenir.

4. Kendisini doğru yola ulaştıran bir söz işitir.

5. Onu kötülükten alıkoyan bir uyarı duyar.

6 ve 7. Allah korkusu veya kullardan hayâ ile günahları terk eder.”

İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn

En Güzel Kefalet

Ebû Ümâme el-Bâhilî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: 

“Haklı bile olsa tartışmayı terk eden kimseye cennetin bir kenarında köşk verileceğine kefilim. Şaka bile olsa yalanı terk eden kimseye, cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim. Ahlâkını güzelleştiren kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim.”

Ebû Davud, Edeb 8

“Edep; konuştuğun zaman dilini, yalnız kaldığın zaman gözünü, yediğin zaman boğazını, uzattığın zaman elini, yürüdüğün zaman ayağını ve bütün işlerinde vaktini korumandır.”

Ebû Bekir el-Verrâk rahmetullahi aleyh

Rehberle Yolculuk

Kâdirî tarikatının pîri Abdülkâdir Geylânî kuddise sırruhû şöyle der:

“Kitap ve Sünnet’e tâbi olmadığın sürece senin için kurtuluş yoktur. Sûfîlerden biri ‘şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır’ demiştir. Kitap ve Sünnet’i bilip onlarla amel eden mürşidlere uy; onlara karşı hüsnüzan besle, onlardan öğren, onların huzurunda edebe ve âdab-ı muaşerete riayet et. Böyle davranırsan kurtulursun. Kitab’a, Sünnet’e ve bu ikisini en iyi şekilde bilen mürşidlere uymadıkça kurtuluşa eremezsin. Sen hiç, ‘kendi görüşüyle yetinirse yoldan sapar’ sözünü işitmedin mi? Nefsini senden daha bilgili olan kimselerle arkadaşlık yaparak düzelt. Önce kendi nefsini düzelt, sonra başkalarını düzeltmekle meşgul ol.”

Abdülkâdir Geylânî, Fethu’r-Rabbânî

En Uzak En Yakın

Câbir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: 

“Benim nezdimde en sevimliniz ve kıyamet günü bana en yakın olanınız ahlâkı en güzel olanlarınızdır. İçinizde nezdimde en sevimsiz ve kıyamet günü bana en uzak olanlarınız ise çok konuşanlar, avurdunu şişire şişire laf edenler ve kibirlenip büyüklük taslayan kimselerdir.”

Tirmizî, Birr, 71

Büyüklerin Halleri

Hüccetülislâm İmam Gazâlî kuddise sırruhû şöyle nakleder:

“Bir adam Süfyân-ı Sevrî ile birlikte bayram namazını kıldı. Namaz için evden çıktıklarında hava karanlıktı. Namazı kılıp hava aydınlanınca, adam Süfyân-ı Sevrî’nin elbisesinin ters olduğunu gördü ve bunu ona söyledi. Süfyân-ı Sevrî elbisesini çıkarıp düzeltmek için elini uzatmıştı ki bir anda vazgeçti, düzeltmedi. Adam bunun sebebini sorunca, Süfyân-ı Sevrî dedi ki:

– Ben bu elbiseyi Allah’ın rızası için giyinmiştim, şimdi onu başkası için düzeltmek istemiyorum.

İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn

İki Asıl

Muhammed b. Said el-Mervezî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

“Bütün işler iki asılda toplanır: Biri, Allah Teâlâ’nın senin üzerindeki tasarrufu, diğeri de senin Allah için yaptığın iştir. O’nun tasarrufuna rıza göster; kendi yaptığın işte ise ihlâslı ol. Bu erdemi elde ettiğinde iki cihanda kurtulursun.”

Hargûşî, Tehzîbü’l-Esrâr

Şeriatın Kısımları

İkinci bin yılın müceddidi olarak anılan İmâm-ı Rabbânî kuddise sırruhû şöyle der:

“Şeriatın üç kısmı vardır. Bunlar ilim, amel ve ihlâstır. İhlâsı tamamlamada tarikat ve hakikat şeriatın hizmetçisidir. Bu, hakikatin kendisidir, fakat herkesin zihni idrak edemez.”

İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât

“Akıllı kimse hayrı ve şerri bilen kimse değildir. Akıllı kimse, hayrı gördüğünde ona tâbi olan, şerri gördüğünde ondan kaçınan kimsedir.”

Bişr-i Hâfî rahmetullahi aleyh

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy