Kalbimizdeki Işıkla
İman kalbin nuru yani aydınlığıdır. Kalbi aydınlık olanın kendisi de adeta bir ışığa dönüşür. Her ne yapıp etse hayırlıdır.
Rabbimiz’in lütfettiği en büyük nimet imandır. Çünkü insanın bir ömür peşinden koştuğu bitmeyen, eksilmeyen mutluluk ancak imanla kazanılır.
Âlemlerin Rabbi’nin varlığını birliğini tasdik etmek, O’nun belirleyip bildirdiği sınırları kabul etmek olan imanın sâlih amellerle hayata geçmesi, insanın iç ve dış dünyasına müdahale etmesi gerekir. Ancak bu durumda soyut bir iddia olmaktan çıkar; dahası hayatı anlamlı ve yaşanabilir kılan sonuçlar doğurur.
Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de iman çoğunlukla sâlih amelle bir arada zikredilir. Mesela Rabbimiz Hud suresinde sâlih amellerle imanını destekleyen kullarını şöyle müjdeliyor:
“Doğrusu inanan, sâlih ameller işleyen ve Rabbi’ne boyun eğenler; işte onlardır cennetlik olanlar. Orada ebediyen kalacakladır.” (Hud 23)
Amelsiz İman, İmansız Amel
İman kalbin işi ve halidir. Sâlih amel ise onun neticesi, somut halidir. İman amele yönlendirir, amel ise imanı kuvvetlendirir. Sâlih amel sadece dinî bir sorumluluktan ibaret değil, aynı zamanda imanın ispatı ve ziynetidir. Ferdî veya toplumsal bütün ibadetlerimiz imanımızı güzelleştirir.
İnanan bir kalp ve sâlih amelle bezeli bir hayat gerçek üstünlüktür. İnsanlar birbirinin servetine, şekline şemailine göre değer biçerken, Rabbimiz kulun sadece kalbine ve yapıp ettiklerine bakar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz; “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurur. (Müslim 2564/33)
İman kalbin nuru yani aydınlığıdır. Kalbi aydınlık olanın kendisi de adeta bir ışığa dönüşür. Her ne yapıp etse hayırlıdır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki:
“Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi, düzgün olursa bütün vücut iyi, düzgün olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o kalptir.” (Buhârî, İman 39)
Bu hadis-i şerifteki vücudun iyi ve düzgün olması, dilin hayır konuşması, elin hayır işlemesi, ayağın ancak hayra gitmesi; kısaca kişinin bütün yapıp ettiklerinin güzel ve düzgün olmasıdır.
İmanın Tadını Almak
Sâlih amel imanı kuvvetlendirdiği gibi günahlara karşı da isteksizleştirir. Maruf dairede yaşamayı hayat tarzı haline getiren insanın günaha düştüğünde, yanlış bir şey yaptığında vicdanı rahatsız olur. Fudayl b. İyaz kuddise sırruhû hazretleri der ki: “Küçük günahlar kalbi karartır, büyük günahlar imanı zedeler.”
Ehl-i Sünnet itikadına göre günah işlemek imanı yok etmez ama zarar verir. Samimi bir pişmanlık ve tevbe ile hasarı silinmezse önce “halâvetü’l-iman” denilen iman lezzeti kaybolur, insanı sâlih amellere karşı isteksizleşir.
Bir gün Hasan-ı Basrî kuddise sırruhû hazretlerine bir genç gelir ve der ki:
– Efendim, kalbim karardı. Ne ibadetlerde lezzet buluyorum ne de günahlardan uzak durabiliyorum.
Hasan-ı Basrî hazretleri ona şöyle cevap verir:
– Eğer kalbin karardıysa onu zikirle, tefekkürle ve sâlih amelle temizle. Çünkü kalpler de aynaya benzer; kirlenir ama temizlenir.
Genç bu tavsiyeye uyar. Gün be gün az da olsa zikrine, ibadetine ve iyiliklerine devam eder. Bir süre sonra kalbinde bir ferahlık, ibadetlerinde bir tat bulur. İşte iman böyle korunur. Lekelenen kalpler ancak amel ve istiğfarla arınır.
Kendimiz ve Herkes için
Kulun ahlâkî erdemlere riayet etmesi ve kişisel sorumluluklarını yerine getirmesi doğrudan sâlih ameldir. Böyle yaptığında hem kendisi dünyada ve âhirette faydasını görecek hem de yakın çevresinden başlayarak toplumun huzuruna ve ıslahına katkı sağlamış olacaktır.
Rabbimiz’in huzuruna iman ve sâlih amellerle varmak en büyük hedefimiz olmalı. İman kültürel bir miras olarak değil, sahip olduğumuz en değerli hazine olarak görülmeli. İman nimetinin kıymeti bilinmeli, sâlih amellerle süslemeli.
Rabbimiz’le olan bağımıza zarar verecek, imanı zayıflatacak günahlardan uzak durmaya niyetlenmeli, ayet-i kerimede buyurulduğu gibi Müslüman olarak ölme niyet ve azmine dönüşmelidir.