Aramak

Nasihatler

İllâ Edep

Rufâiyye tarikatının pîri ve 12. asrın meşhur âlimi Seyyid Ahmet er-Rufâî kuddise sırruhû “el-Burhânü’l-Müeyyed: Âşıkların Baharı” adlı eserinde şöyle der:

Said b. Müseyyeb rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

“Allah Teâlâ’nın kendisi üzerindeki haklarını bilmeyen, O’nun emir ve yasakları ile ahlâklanmayan kimse edepten yoksundur.”

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” (Fâtır 28)

Hasan-ı Basrî rahmetullahi aleyh’e, “Edebin en faydalı olanı nedir?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

• “Dinde doğru anlayışa sahip olmak,

• Dünyada zahid olmak,

• Allah Teâlâ’nın kulu üzerindeki haklarını bilmektir.”

Sehl b. Abdullah rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:

“Her kim nefsine boyun eğdirip onu edeplendirirse Allah Teâlâ’ya ihlâsla ibadet etmiş olur.”

Edeplerden biri de mürşidlere karşı edeptir. Bir kimse onların kalplerini incitirse, Allah Teâlâ ona eziyet edecek köpek tıynetli insanlar musallat eder. 

Dostlukta riayet etmen gereken edep şöyledir:

• Senden üstün olanla dostluğun edebi ona hizmet etmen,

• Senin derecende olanla yaptığın dostluğun edebi onu kendine tercih edip yardımda bulunman,

• Senden aşağı olanla yaptığın dostluğun edebi ise ona şefkat göstermen, terbiyesine çalışman ve ona nasihat etmendir.

Ârif kimsenin dostluktaki edebi ise şöyledir:

• Allah Teâlâ ile dostluğu O’nun emirlerine uymasıdır.

• Mahlûkat ile olan beraberliği onlara nasihatte bulunmasıdır.

• Kendi Nefsi ile olan irtibatı ona muhalefettir.

• Şeytanla olan irtibatı ise ona düşmanlıktır.

Ey azizler! Kulun Allah Teâlâ’nın verdiği nimetlere nankörlük etmesi, nimetin elinden gitmesine sebeptir. Yoksa Allah Teâlâ kuluna bahşettiği bir nimeti geri almaz. Nimetin şükrü onun değerini bilmektir. Kendisine verilen nimetin devamını isteyen onun kıymetini bilsin. Nimetin değerini bilmek isteyen ise samimiyetle şükretsin.

Cüneyd-i Bağdâdî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:  

“Şükür, kişinin Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği nimetle O’nun emirlerine muhalefet etmemesidir.”

Şükür, nimeti verene karşı kalbi edep çizgisinde tutmaktır.

Şükür, kulun Rabbi’nden hakkıyla korkmasıdır. Allah Teâlâ’dan hakkıyla korkmak ise O’na ibadet edip karşı gelmemek, O’nu zikredip unutmamak, O’na şükredip nankör olmamaktır.

Şükür, nimeti vereni gazaplandıracak şeylerden sakınmaktır.

Şükür nimeti değil, nimeti vereni görmektir.

Hz. Davud aleyhisselâm; “Ey Rabbim, sana nasıl şükredeyim? Benim şükrüm bile senin bir nimetindir” deyince, Yüce Allah ona vahiy göndererek şöyle cevap vermiştir:

“İşte şimdi bana şükrettin.”

Şükür, nimeti vereni talep etmek, dünyayı ve içindekileri terk etmektir. Nimeti vereni talep etmek ise dünyada zahid olmakla mümkündür. Zahid ise dünyayı kabinden çıkartan ve ona sahip olanlara aldırış etmeyendir. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy