Aramak

Abdullah Koç

İrfan Yolunda
İnsan

İnsanoğlu, maddî ve manevî unsurlardan oluşmuş bir varlık olarak, kendi hakikatini idrak etmekle sorumludur. Cenâb-ı Hak, insanı on iki asıl unsurdan yaratmıştır. Bunların beşi âlem-i halktan, yedisi ise âlem-i emirdendir. Halk âleminden olan unsurlar toprak, su, hava, ateş ve nefstir ki, bunların başkanı nefstir. Muhtelif tasniflerden birine göre âlem-i emirden olan lâtifeler ise kalp, ruh, sır, sırr-ı sır, hâfi, ahfâ ve bekâdır ve bunların hükümdarı kalptir. Böylece insan, hem zulmânî hem de nûrânî unsurlara sahip kılınarak hakikate erişmek üzere bir imtihana tâbi tutulmuştur.

Bu unsurlar arasında sürekli bir mücadele söz konusudur. Nefs, bedene hükmetmeye çalışan bir kuvvet iken, kalp ise ruhânî âleme yönelmek isteyen bir merkezdir. Bu yüzden insan, bir yandan nefsin arzularını dizginlemeye çalışırken, diğer yandan kalbinin nurlanması için gayret sarf etmek durumundadır. Bu hakikati kavrayan ârif zatlar, nefsin hilelerinden korunmak için sürekli bir murakabe hâlinde bulunmuşlardır.

Mürşid ve Mürid

Tasavvuf yolunda ilerleyen bir kimsenin, kâmil bir mürşidin terbiyesi altına girmesi büyük ehemmiyet arz eder. Abdülkâdir Geylânî hazretleri, müridlerin iyi ya da kötü olmasının mürşidin sorumluluğu altında olduğunu ifade ederek, “İyi olanlar kendilerini bize adamışlardır. Kötülere gelince, biz de kendimizi onlar için adadık” buyurmuştur. Bu söz, mürşidin sadece sâlih müridlerle değil, düşmüş olanlarla da ilgilendiğini gösterir.

Hakikate Ulaşma Yolu

Nefsin istek ve yönlendirmeleri, cehenneme giden yolun taşları gibidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in beyanıyla, “Cehennemin etrafı nefsin istekleriyle çevrelenmiştir.” Bu itibarla nefs-i emmârenin ateşini söndürmek insanın en çetin mücadelesidir. 

Bu yolda dört temel esas vardır: Kıllet-i taam (az yemek), kıllet-i nevm (az uyumak), kıllet-i kelâm (az konuşmak) ve halvete (Rabbi ile baş başa kendi yalnızlığına) çekilmek. Bunlar lâtifeleri beslerken, nefsin isteklerini dizginlemek için birer vesiledir. Tasavvuf ehli, bu esasları uygulamak suretiyle nefsin esaretinden kurtulup kendinden özgürleşmeyi, böylece kalbin ulvî mertebelere ulaşmasını hedeflemiştir.

Abdülkâdir Geylânî hazretleri, mümin kimsenin küçük günahları dahi büyük görmesi gerektiğini beyan ederek der ki: “Peygamber Efendimiz; ‘Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür.’ buyurdu.” 

Bu itibarla kişinin nefsini temizlemesi ve sürekli bir muhasebe içinde bulunması, manevî yükseliş için zaruridir.

İbadetin Hakikati

Hadis-i şerifte, “İbâdet on kısımdır. Dokuzu helâl rızık aramaktır. Diğer kısmı sâlih ameller ve ibadetlerdir.” buyurulmuştur. Bu, İslâm’da helâl rızık kazanmanın ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışmak ve helâl kazanç peşinde koşmak bir ibadettir. Kulun dünyevî meşgaleleri, Allah rızası için yapıldığı sürece onu Hakk’a daha da yakınlaştırır.

Sabır ve Kanaat

Tasavvufta, sabır ve kanaat, hakikate ulaşmanın iki mühim rüknüdür. Gavs-ı Âzam Abdülkâdir Geylânî hazretleri, “Kanâat bitmeyen bir hazinedir” diyerek, bu faziletin insanı dünya hırsından ve acelecilikten kurtaracağını vurgular. Çünkü acelecilik şeytandan bir vasıftır ve insanı yanlışa sevk eder. Aynı şekilde, kişinin musibetler karşısında gösterdiği sabır, onun Cenâb-ı Hakk’a olan sadakatinin nişanesidir.

Bu hususta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in şu mübarek sözü bir ölçüdür: “Ben Allah’ı seviyorum diyen belâ için elbise hazırlasın.” Gerçek sevginin imtihanı, kişinin başına gelen sıkıntılara karşı gösterdiği sabır ve metanettir. Bela ve musibet anlarında sabreden kişi, Cenâb-ı Hak katında makbul bir kul olur ve o kişinin kalbi nurlanır.

Şefkat ve Merhametin Hikmeti

Velîlerin hayatına baktığımızda, onların insanlığa karşı derin bir şefkat ve merhametle dolu olduğu görülür. Ahmed Rıfâî hazretlerinin cüzzamlı bir köpeği iyileştirmek için gösterdiği çaba, merhametin sadece insana değil, tüm mahlûkata yönelik olması gerektiğinin altını çizer. O, “Kalplerinizi Allah Teâlâ’nın yarattıklarına karşı merhamet hissiyle doldurun. Cenâb-ı Hakk’ın sizi de aynı derde müptelâ kılmasından korkun” diyerek, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” hakikatini hatırlatır.

Mevlânâ hazretleri ise oğluna nasihat ederken, cennetin sırrının insanlarla güzel geçinmek ve kibirden uzak durmak olduğunu ifade eder. Der ki: “Oğlum! Eğer cennette olmak istersen herkesle dostça geçin, hiç kimseye kin tutma, herkese tevazu göster. Zira alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır.”

Seyyid Muînüddîn-i Çeştî hazretleri ise, “İyi olan Allah adamları ile birlikte bulunmak, hayırlı bir iş yapmaktan daha iyidir. Kötülerle ve İslâm düşmanlarıyla bulunmak ise kötü bir iş yapmaktan daha kötüdür” buyurarak, kişinin dostlarını dikkatle seçmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Nefsin ve Kalbin Hakikati

İnsanın nefsiyle mücadelesi, ancak kalbin manevi kirlerden arındırılması ile başarıya ulaşabilir. Ebu’l-Hasan Şâzelî hazretleri bu hakikati şu veciz sözle ifade eder: “İki iyilik vardır ki, onlar bulunduğu sürece çok da olsa kötülüklerin zararı dokunmaz: Biri Cenâb-ı Hakk’ın kazâ ve kaderine razı olmak, diğeri O’nun kullarına iyi muamele etmek.”

İnsanoğlu hayat serüveni boyunca nefsinin baskıları ve kalbinin daveti arasında gidip gelmektedir. Nefs insanı gaflete, günaha ve dünyaya sürüklerken, kalp ilâhî hakikate yönelmeye çağırmaktadır. Hakk’a ulaşanlar, nefsin zincirlerinden kurtulup kalbin nûrânî mertebesine ulaşanlardır.

Hz. İsa aleyhisselâm’ın havarilerine söylediği şu söz, insanın iman gücünün ne denli önemli olduğunu hatırlatmaktadır: “Eğer siz samimi olarak yürü derseniz, dağların gerçekten yürüdüğünü görürsünüz.” İşte bu hakikat, iman ve ihlâsın gücünü ve nefsin tahakkümünden kurtulanların ulaştığı makamı göstermektedir.

Neticede, insanın hakikate ulaşması nefsin esaretinden kurtulup, kalbin ve ruhun rehberliğinde ulvî makamlara erişmesiyle mümkündür. Bu yol sabır, merhamet, kanaat ve ihlâsla yürünmesi gereken bir yoldur. İşte bu hakikat, insanı ilâhî huzura ve ebedî saadete eriştiren nûrânî bir yoldur. 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy