Hâce Ârif Rivgerî
kuddise sırruhû
Âriflerin önderi…
Evliyânın kutbu…
Altın Silsile’nin 10. halkası...
1165 yılında Özbekistan’ın Buhara şehrinin yakınlarındaki Rivger köyünde dünyaya geldi. Mübarek teni çiçek rengi denilen kırmızıya çalan beyazlıktaydı. Yüzü ay gibi parlaktı. Bedeni misk gibi kokardı. Orta boylu, büyük gözlü ve ince kaşlıydı.
Bir gün çarşıda gezerken Abdülhâlik Gücdüvânî hazretlerini gördü. Tasavvufa ve sûfîlere önyargısı olmasına rağmen gönlünde Abdülhâlik Gücdüvânî hazretlerine karşı muhabbet hissetti. Yanına giderek;
– Müsaade ederseniz ben taşıyayım, diyerek elindeki öteberileri aldı.
Abdülhâlik Gücdüvânî hazretleri kendisine yardım eden ve edeben arkasından yürüyen genci çok sevdi ve evinde yemeğe davet etti. O günden sonra da manevi terbiyesini üstlendi.
. . .
Ârif Rivgerî hazretleri, Hâce Abdülhâlik Gücdevânî kuddise sırruhû ile tanışınca medrese derslerini ihmal edip onun sohbetlerine gitmeye başladı. Medresedeki hocası bu durumdan hiç hoşlanmadı, sûfîler aleyhinde sözler söylemeye, tarikat ve tasavvufu eleştirmeye başladı.
Bu durumdan çok rahatsız olsa da derslerine devam eden Ârif Rivgerî kuddise sırruhû bir gece rüyasında hocasının bir günahına şahit oldu. Ertesi gün hocası yine tarikatları eleştirmeye başlayınca kendini tutamayıp şöyle dedi:
– Siz şöyle şöyle günaha rağmen, üstelik tevbe ve pişmanlığa yönelmeden niçin başkaları hakkında suizanda bulunuyorsunuz?
Hocası bunun üzerine pişman oldu. Talebesinin manen yüksek bir makama eriştiğini anladı. Gidip Abdülhâlik Gücdüvânî hazretlerine intisap etti.
. . .
Hâce Arif Rîvgerî kuddise sırruhû insanlara karşı son derece yumuşak huyluydu, kimsenin kalbi kırılsın istemezdi. Şeriat ahkâmını titizlikle yerine getirir, yasaklardan şiddetle sakınırdı. Onun en büyük düsturu, Sadat-ı Kirâm’ın her biri gibi Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme tâbi olmayı en büyük nimet bilmekti.
Hâce Abdülhâlük Gücdüvânî kuddise sırruhû hazretleri, ilk sohbetlerinde ona şu nasihatte bulunmuştu:
“Hak yolcusu vaktinin kıymetini iyi bilmelidir. Geçen her anını muhasebe etmeli; eğer o an içinde kalben uyanık ve huzurda olmuşsa buna şükretmelidir. Eğer gaflete düşmüşse hemen telafi etmeli ve Allah’tan af dilemelidir.”
Bu düstur üzere yaşayan Hâce Ârif Rivgerî kuddise sırruhû sohbetlerine genellikle şu dua ile başlardı:
“Cenâb-ı Hak hepimizi dünya ve âhiretin efendisi, insanların en üstünü ve en faziletlisi olan Resûlullah Efendimiz’e tâbi olmak saadetiyle şereflendirsin. Çünkü Cenâb-ı Hak O’na tâbi olunmasını sever. O’na uymanın küçücük bir zerresi dahi bütün dünya hazlarından ve âhiret nimetlerinden üstündür. Hakiki fazilet O’nun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktır.”
Ondan Bize Kalan
“Herkese canınla malınla hizmet et ve kimseye emir verme!”
“Allah Teâlâ’yı görmek istiyorsan O’nun sanatını ibret nazarıyla müşahede et!”
“Bazen sükût konuşmaktan daha tesirli olur.”
“Tarikatin başlangıcı, anahtarı ve dinin emri, tevbe ve huşû içinde Allah’a iltica edebilmektir. Tevbe bir müminin en önemli virdidir.”
İlgilisine…
Hâce Ârif Rivgerî kuddise sırruhû, ilim ve irfan yolundaki derinliklerini gelecek nesillere aktarmak adına “Ârifnâme” adlı eserini kaleme almıştır. Bu Farsça eserde seyr-u sülûk aşamaları, marifet, âriflik, velâyet ve tasavvufun edep ve ahlâkı hakkında değerli bilgiler vermiştir. Eserde ayrıca, mürşidi Hâce Abdülhâlik Gücdüvânî kuddise sırruhûnun hayatı, kerametleri ve tasavvufî görüşleri de yer almaktadır.
Eserde ayrıca ilk dönemin meşhur sûfîlerinden Hasan-ı Basrî, Süfyan-ı Sevrî, Râbiatü’l Adeviyye, Fudayl b. İyaz, Şakîk-i Belhî, Yahyâ b. Muâz, Râzî ve Bâyezid-i Bistâmî [Allah hepsinin sırrını âli eylesin] gibi zâtların hayatları ve görüşleri hakkında da rivayetler bulunmaktadır.