Aramak

Başyazı

SADECE O’NUN İÇİN

Yüce Allah, Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmaktadır: “Halbuki onlara dini yalnız O’na has kılarak ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.” (Beyyine 5)

Kulunu yoktan var eden Allah Teâlâ’dır. Allah Teâlâ kulunu yaratmayı istemiş ve onu var etmiştir. Bu yönüyle kul ile Rabbi arasında çok özel, çok derin ve müstesna bir ilişki ve hukuk vardır. 

Allah Teâlâ kullarından bu eşsiz hukuku her zeminde korumasını istemiş, dünya hayatında her işini kendisi için yapmasını emretmiş, başka şeylerin karıştırılmasına rıza göstermemiştir.

Buna göre kul her ne yaparsa Rabbi için yapmalı, ibadetini sadece Ona arz etmelidir. İşte buna ihlâs denir.

Bu sebeple ibadette ihlâs farzdır. Namaza başlarken niyet etmek, o ibadeti sırf Allah Teâlâ için, O emrettiği için, O’nun rızasını kazanmak için yaptığını ilan etmektir. “Niyet ettim Allah için...” der ve her namazımıza başlarken bu niyeti tekrarlarız. 

Vakitler değişir, rekât sayıları değişir ancak “niyet ettim Allah için” veya “Allah rızası için” kısmı hiç değişmez. İbadet türleri değişse de hepsi Allah Teâlâ için olmalıdır.

Başkası adına yapılan, niyete ve hedefe başkası konulan ibadetler kabul edilmez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ’dan başkası için kesilen kurbanların kabul olunmayacağı haber verilmektedir. (Mâide 3)

Bütün fıkıh kitapları, ibadet bahislerinde ilk olarak niyeti uzun uzadıya açıklamış, ibadetlerin Allah Teâlâ için nasıl yapılacağını izah etmiş, hangi durumlarda O’nun için olmaktan çıkıp heba olacağını tafsilatı ile anlatmışlardır.

Mücella dinimiz İslâm’ın hükümlerinde Kur’an’ı Kerim’den sonra en büyük hüccet ve merci sayılan Sahih-i Buhârî’nin birinci hadisi niyet ile ilgilidir. Ömer b. Hattap radıyallahu anh’dan rivayet edilen bu meşhur hadis-i şerif şöyledir:

“Muhakkak ameller niyetlere göredir. Şüphesiz herkese niyet ettiği şey verilir. Kimin hicreti dünyalık için ise ona kavuşur yahut bir kadın ise onu nikâhlar. Ne maksatla hicret etti ise onun hicreti onadır.” (Buhârî , Bed’ul Vahy, 1)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir başka hadis-i şerifinde de bir kulunun içinden, “Malım olsaydı falan kişi gibi hayır yapardım” diye geçirdiğinde niyet ettiği şeyi yapmış kabul edileceğini ve hayır yapan kişi gibi ecir kazanacağını” haber verir. (bkz: Tirmizî, Zühd, 17/2325)

Niyet öyle bir ilâhî sırdır ki kişi yapmak isteyip de yapamadığı amelleri yapmış gibi saydırır. Sahih ve sağlam olmadığında ise nice zahmetlerle yapılan amel ve ibadetleri boşa çıkartır.

Hak ile bâtılın ilk mücadelesi sayılan Hz. Âdem aleyhisselâm’ın çocukları Hâbil ve Kâbil arasındaki hadisede Hâbil kurtuluşa erip kazananlardan, Kâbil ise kaybedip ihtirasına mağlup olanlardan sayılmıştır. Bunun sebebi ise Allah Teâlâ’ya sundukları kurbanla ilgili niyetleridir. Halis niyet sahibi olan Hâbil’in kurbanı Allah katında kabul edilmiş, diğeri ise bozuk niyeti sebebiyle reddedilmiştir. Bunun üzerine Kâbil öfkelenip kardeşi Hâbil’i öldürmüştür. (bkz: Mâide 27) 

Peygamberler ve onların sahabileri her işlerini Allah için yapmış; O’nun için konuşmaları sebebiyle sözleri tesirli olmuş, ahlâkları kıyamete kadar örnek alınmıştır.

Allah dostları da neredeyse her sohbetlerinde niyet üzerinde durmuş, işini Allah için yapmadan hiçbir amelin makbul olmayacağını hatırlatmışlardır. Yakın zamanda hayatına şahit olduğumuz Şeyh Seyyid Abdülbaki Elhüseyni hazretleri çok sohbet etmez, uzun uzun konuşmazdı. Ancak ne zaman cemaate, âlimlere, talebelere, genel veya hususi dairede bir söz söyleyecek olsa mutlaka “niyetinize çok dikkat edin” derdi. Dünyalık işimizde de niyeti unutmamamız gerektiğini hatırlatır, mesela sabah kalkıp işe giderken Allah için niyet edilmesi gerektiğini ifade eder ve şöyle derdi:

“İnsan sabahleyin kalkıp abdest aldıktan sonra elbisesini giyerken bir iki dakika niyet etmeli ve şöyle demelidir: ‘Ya Rabbi! Sen Rezzâk-ı Mutlaksın, rızkıma kefilsin, çalışsam da çalışmasam da rızkımızı vaadetmişsin. Bundan şüphem yok. Gayem senin rızanı kazanmaktır. Ailemi geçindirmeyi üzerime sen vacip kıldın Ya Rabbi! Ben bu vacibi üzerimden kaldırman için işe gidiyor ve sevaplarımı arttırmak için çalışıyorum. Lütfundan rızkımı aramaya ve çoluk çocuğumun nafakasını helâlinden temin etmeye gidiyorum.’ İnsan, kalbinden böyle bir niyet yaparak evinden çıkarsa, akşam evine dönünceye kadar alnı secdeden kalkmadan ibadet etmiş gibi olur. Hem dünyasını hem de âhiretini kazanır.”

Niyeti kontrol etmek tasavvuf terbiyesinde en başta gelen hususlardandır. Abdülhâlık Gücdüvânî hazretlerinin miras bıraktığı on bir prensibin hemen hepsi kulun iradesini, niyetini, zikrini, zamanını yalnızca Mevlâ Teâlâ’ya yöneltmesi yönündedir.

Mesela “hûş der-dem” alınan her nefeste Allah’tan gafil olmamayı öğütler. “Nazar ber-kadem” yürürken önüne bakmayı, başkası ile uğraşmamayı, kendi yoluna dikkat kesilmeyi öğretir. “Sefer der-vatan” gafletten sıyrılıp Allah’a yönelmeyi haber verir. “Halvet der-encümen” insanlarla bir arada olunsa da kalben Hak Teâlâ ile beraber olunması gerektiğini hatırlatır. 

Onlar sâliklere verdikleri evradlarında, Allah Teâlâ’yı zikretme esnasında bile her yüz adet zikrin ardından niyetini kontrol etmesini ve “ilâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî” (Allahım maksadım sensin, isteğim senin rızanı elde etmek) demelerini öğütlemiştir.

Güzel niyet insanın her işini güzelleştirir. Hayatına mana katar, imanının tadını almasını sağlar, Rabbi’nin rızasını kazandırır.

Derdi dünya olan, maksadı sadece madde olan, sâlih amel ve ihlâstan haberi olmayan insanlarla, ihtiras ve hevâ düşkünü kişilerle uzun süreli birliktelikler kişinin ihlâstan uzaklaşmasına sebep olur. Onlar hep birilerine görünmek ve maddi maksatlarına ulaşmak için uğraşırlar. Allah zikrini kendine rehber edinenlerle birliktelik ise kişiyi ihlâsa ve samimiyete sevk eder. “Ne yaparsan yap, Allah için yap” düsturunu kendisine yoldaş edinir.

Tevfik ve inayeti ile... 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy